Dagor Dagorath (Savaşların Savaşı) - İkinci Bölüm: Eru’nun Gizli Alevi
Gece çökmüştü Arda’nın üzerine. Ayışığı tamamen
kaybolmuştu. Tilion ve Arien’in çığlıklarının yankısı dağların arasında
geziniyordu. Tüyleri ürperten bir soğuk yayılıyordu herbir yana. Rüzgar
acımasızca esiyordu. Arda güneşin yokluğunda yavaş yavaş soğuyordu. Yıldızlar
parlıyordu gökyüzünde. Eärendil hariç hepsi gökteki yerlerindeydi. Arda’nın
yegane ışık kaynağıydı artık Varda’nın gözbebekleri. Hepsi Arda’yı karanlıktan
kurtarmak için canla başla mücadele veriyordu sanki. Güçleri yetmiyordu ama
Morgoth’un karanlığını yok etmeye.
Arien’in çığlığı güçlendi gittikçe. Tüyleri
diken diken eden tiz sesi uzun süre bırakmayacaktı anlaşılan rüzgarın peşini.
Tilion’un gür sesi de onunkinin arkasından geliyordu. Arien’in adını
haykırıyor, çaresizce Morgoth’a lanetler savuruyordu. Morgoth’un adını
lanetliyordu.
Su sesi güçleniyordu. Soğuk çimlerin
üzerinde ilerleyen kara saçlı elf soğuk kayaların üzerine geldiğinde akan nehir
sularına ve suyun üzerinden yansıyan yıldızlara baktı. Sudaki kıpırtıyı
hissetmişti. Ulmo’nun sesini işitiyordu ama o sesin yanında hafif bir kıpırtı
gür sesi takip ediyordu. Kara saçlı elf dikkat kesildi ve gökyüzüne baktı,
ardından da doğuya, büyük denize doğru. Ses onu ilk ışığın kaynağına
çağırıyordu. Kara saçlı elf çağrıya uyarak çıplak ayaklarıyla kuzeydoğuya doğru
döndü ve ilerlemeye başladı. Nehri takip etti bir süre, Arien’in çığlıkları
eşlinde. Morgoth’un lanetlerini de duyuyordu zaman zaman. Manwë’nin adını
haykırıyordu tüm gücüyle. Korkak gibi değil, gerçek bir Vala’nın davranması
gerektiği gibi davranıyordu. Kara saçlı elfin tanıdığı Morgoth bu değildi.
Yalanlar söyler, fitneler sokar, arkadan iş çevirirdi. Bu yenisine bir şeyler
olmuştu.
Pelerininin rüzgarın eşliğinde dans
etmesiyle ilk ışığın olduğu yere kadar geldi kara saçlı elf. Küllerin arasında
dolaştı. Işığı görebildiği zamanları düşündü. İki Ağaç’ın kalıntılarına baktı
üzüntüyle. Onların ışıklarından kalanları düşündü. Üç silmarili, güneşi, ayı.
Güneşi görmeden ölmüştü kara saçlı elf. Hatta ayın ışığını bile görememişti. Onun
için en değerli ışık şimdi küllerine baktığı ışıktan kalanlardı. Mücevherlere
hapsedilmiş ışıklar. Dünyadaki en değerli mücevherlerin içine. Şimdi biri
gökte, biri denizde, biri de toprakta olan silmarillerin ışığı.
Eğildi yere yavaşça. Küllerin arasında
gezindirdi ellerini. Kuzgun siyahı saçları rüzgarı hissettiklerinde daha büyük
bir güçle dans ettiler ve kara saçlı elf bu rüzgarın doğal olmadığını anladı.
Ayağa kalktığında dikkat kesildi ve daha iyi duymaya çalıştı. Tepelerin
ardından gelen uğultuyu tanımaya uğraşıyordu. Arien’in çığlığı ve Tilion’un
bağırışları kesildiğinde, iki ses birden duydu kara saçlı elf. Aynı anda
konuştular:
“Baba.”
Finwë’nin Yetenekli Oğlu arkasını
döndüğünde iki oğlunu gördü. İlk iki göz ağrını. Bu hayatta sözünü dinlediği,
tavsiyelerine kulak verdiği tek insanın saçlarını, biraz da mizacını alan en
büyük oğluna baktı. Yanında kendi saçlarını alan ikinci göz ağrı duruyordu.
Gözleri ateşle yanıyordu ikisinin de.
“Nelyafinwë, Kanafinwë.” dedi Fëanor
oğullarına bakarak.
Maedhros ve Maglor eğildiler babalarının
önünde. Fëanor onlara doğru yürüdü ve ikisinin de omzuna dokundu ayağa
kalkmaları için. “Kalkın oğullarım.” dedi. Melkor’un bağırışları hepsinin
yüzünün gerilmesine sebep oldu.
Uzun bir süre konuşmadılar. Diyecek bir şey
bulamıyorlardı. “Mandos’un Salonları’na hiç uğramamana şaşırdım Kanafinwë.”
dedi Fëanor, Maglor’a bakarak.
“Acı içinde yaşadım Atar binlerce yıldır.
Silmaril’i denize attığımdan beri pişmanlık bir gün bile peşimi bırakmadı.”
“Bunlar geçmişte kaldı.” dedi Fëanor,
gözleri ağaçların küllerinde gezinirken. “Düşmanımız geri döndü ve bu sefer
eskisi kadar korkak değil.”
“Ñoldor da eskisinden daha güçlü.” dedi
Maedhros. “Daha akıllı. Kimlere güvenmesi gerektiğini biliyor.”
“Ñoldor hatalarından ders aldı, burası
doğru.” dedi Fëanor. Hafifçe güldü. “Bu sefer Morgoth’un kalbini sökmeden
ölmeyecek hiçbir Ñoldo. Ilûvatar Çocukları’nın intikamı almadan kılıcım yere
düşmeyecek.” Kalbi ağırlaştı Fëanor’un. Babasını ve silmarillerini aynı anda
kaybetmesi yüzünden deliliğe yaklaştığı vakitler geldi aklına. Şimdi zihni de
gücü de yerindeydi ama o zamanları kederle hatırlıyordu. Morgoth’un yalanları
yüzünden Yavanna’nın teklifini reddetmişti. Silmarilleri vermeyi kabul
etmeliydi. Ağaçların Işığı tekrar doğmalıydı ve Arda’ya ışık geri dönmeliydi.
“Tüm Ñoldor hatalarından ders aldı.” dedi
gür bir ses ve üç Ñoldo bir anda dikkat kesildiklerinde hepsinin kalbi sıkıştı.
Maedhros’un gözleri dolmuştu, Maglor’un yanaklarından yaşlar süzülüyordu ve
Fëanor bu dünyada en çok sevdiği kişilere bakıyordu.
Ñoldor’un Yüce Kralı Finwë, hüzünlü bir
gülümsemeyle bakıyordu en büyük oğluna. Yanında Miriel vardı. Kuzgun siyahı
saçları dalgalanıyordu simsiyah kıyafetiyle büyük bir uyum sergileyerek.
Biri daha vardı ki Fëanor gerçekten
kalbinin sıkıştığını hissedebilmişti. Nerdanel hüzünle bakıyordu kocasına.
Yavaşça yürüdü ona doğru ve Fëanor kollarını açarak sardı karısını. Kızıl
saçlarının kokusu bedenini yenilemiş, ruhunu arındırmıştı. Ñoldor bir araya
geliyordu yavaş yavaş ağaçların mezarının etrafında. Ki Fëanor, babasının
ardında Fingolfin ve Finarfin’i de görünce hiç şaşırmamıştı. Fingolfin yavaşça
yürüdü kardeşine doğru. Fëanor ona baktı. Bir süre bakıştılar. Sessizlik girdi
aralarında. Sessizliği bozan Fëanor oldu. “Geçmiş geçmişte kalsın.” ve elini
uzattı. Fingolfin uzattığı ele bakta en başta. Yüzünde küçümser bir ifade
vardı. “Sözlerini duydum, öyle olsun.” dedi Fingolfin. Elini uzatır gibi yaptı
ama sıkmadı. Fëanor şaşırsa mı, üzülse mi bilemezken bir anda ileri atıldı ve
sarıldı Fëanor’a. Fëanor şaşırdı, elleri yandaydı ama o da kardeşinin
sarılışına karşılık verdi ve geçmişteki hataları için pişmanlık duydu. “Geçmiş
geçmişte kalsın kardeşim.” Sıkıca sarıldıktan sonra ayrıldılar ve gülümsedi
Fingolfin, bu defa elini uzattı ve Fëanor uzattığı eli sıktı.
“Bu sefer zihnim de gücüm de yerinde
kardeşim. Ñoldor tek yumruk olmayı öğrenmeli artık.” Güçlüce sıktığı eli
bırakmadı en başta. Sonra gülümsediler karşılıklı ve Finarfin’e baktı ikisi de.
Finarfin başını salladı. “Aramızda keder gölgesine yer yok artık kardeşlerim.”
dedi. “Dünyanın tek bir karanlık düşmanı var ve o en çok Ñoldor’dan nefret
ediyor.”
“Belki Valar’dan sonra.” dedi Finwë
oğullarına doğru geldi. Bir elini Fingolfin’in, diğerini Fëanor’un omzuna
koydu, Finarfin tam karşısındaydı. “Ama onu alt edeceğiz. Ñoldor’un gücü hiç bu
kadar yerinde olmamıştı. Oğullarım hiç bu kadar kudretli,” Torunlarına baktı. “Torunlarım
hiç bu kadar ateşle dolu olmamıştı. Morgoth o kapıdan geçtiği güne lanet
edecek.”
Su sesleri her yanlarını gümbür gümbür
titretmeye başladıklarında, hepsi bir şeylerin tuhaf gittiğini anladı ve
bakışları doğuya döndü. Bir anda rüzgar kuvvetlendi ve Ulmo tüm haşmetiyle
orada beliriverdi dalgalarla birlikte. Yabasını yere vurdu ve daha makul bir
boyuta küçülüverdi o korkutucu ve devasa halinden kurtulup. Ñoldor şaşırmış
kalmıştı. Ulmo niye buraya gelmişti? Morgoth’un karşısına çıkması gerekmiyor
muydu?
“O gün geldi.” dedi gür sesiyle. “Morgoth
geri döndü, daha önce yenilenlerle birlikte. Siz affedildiniz Ñoldor, Ilûvatar
Çocukları’nın en kudretlileri. Valar’ın size ihtiyacı var, sizin de onlara
ihtiyacınız olduğu gibi.” Ulmo onlara doğru yürüdü ve ellerini havaya kaldırdığında
Nerdanel ve Miriel ufak bir şaşkınlık nidasıyla karşılık verdiler.
Ellerinde birer silmaril vardı.
Fëanor oğullarına doğru gidiyordu Ulmo
ilginç bir şekilde. O ikisi bile şaşırmışlardı. “Kuşkusuz ki bu kutsal
mücevherler onları en çok hak edeni bulmayı arzuluyor. Kefaretlerini fazlasıyla
ödeyenlerin eline dönmeyi.”
Maedhros ve Maglor’un önünde durdu Ulmo ve
silmarilleri uzattı. Gözleri yaşlı Fëanor Oğulları çekinerek uzattılar ellerini
kutsal mücevherlere ama bu sefer hiçbir şey olmadı. Aksine tüm gücüyle
korkutucu karanlığı daha da büyük bir güçle delmeye başladı silmariller.
Maedhros önce yanmayan eline, sonra da babasına baktı. Gururla bakıyordu Finwë’nin
Yetenekli Oğlu. “O mücevherler için bir yemin ettiniz oğullarım.” dedi. “Şimdi
de hakkınız olanı alın.”
Ulmo sessizlik içinde dönerken geri, tekrar
eski formuna dönüştü ve dalgalar arasında kaybolarak Morgoth’un
haykırışlarının, meydan okumalarının merkezine doğru tüm hızıya gitti. Geride
gökten yere düşen suların sesi kalmıştı sadece.
Bu sefer gözlerine parlak bir yıldız
takıldı, uzaklardan gelen, diğer yıldızlarla uyumsuzca duran bir yıldıza.
Hareket ettiklerini fark ettiklerinde hepsi bunun Denizci Eärendil olduğunu
anlamıştı. Anlaşılan son silmarili de yaratacısının eline teslim etmeye
geliyordu.
Vingilot’suz geldi Eärendil. Kutlu Eärendil,
Denizci Eärendil. Parlak silmarili söktü alnından ve Fëanor’a doğru yürüdü. “Bu
silmaril halkımızı kurtarmama yardımcı olmuştu. Şimdi ise bütün Arda’nın
geleceği belki de bu mücevherde yatıyor lakin bu sefer onu ustası taşımalı ve
Arda’ya umut saçmalı. Morgoth’un karanlığının önüne belki sadece bu mücevherler
geçebilir. Taşıdığım Ñoldor kanının onuru adına, bu silmaril sizindir efendim.”
dedi Eärendil ve eğilerek takdim etti silmarili. “Selam olsun sana Denizci
Eärendil.” dedi Fëanor. “Halkımı yıkımdan kurtaran sendin.” Fëanor uzattı
ellerini bu dünyada ortaya çıkardığı en iyi işe. Eliyle kavradı ve havaya
kaldırdı. Silmaril tüm gücüyle Morgoth’un karanlığına meydan okurcasına parladı
ve ağaçların mezarının etrafı ışığa boğuldu. Fëanor bu ışığı ne kadar da
özlemişti. Kalbi bir kez daha bağlandı kendi elleriyle yaptıklarına, neden
Valar’ı biel karşısına aldığını bir kez daha hatırladı ama kalbi bu sefer daha
sakindi. Babası, annesi, karısı, oğulları ve kardeşleri yanındaydı.
Ardından Ñoldor’un diğerleri geldi. Yiğit
Fingon selam verdi yüce krallara, siyah saçlarıyla hafifçe reverans yaparak.
Turgon eğildi Finwë’nin önünde ve sessizliğini korudu. Galadriel gülümsedi
ışıkların güzelliğini görünce. Neredeyse ağlayacaktı. Ñoldor’un en sevileni
Finrod saygıyla seslendi yüce krallara, ışıkların güzelliğine hasretle bakarken.
Aredhel gururla durdu babasının, gözleri doldu silmarillerin ışığına bakarken. Finwë’nin
çocukları toplaştılar bir anda. Fëanor’un yedi oğlu buluştu, babalarının yanında
gururla bakarken Morgoth’un haykırdığı yere doğru. Finarfin’in tüm çocukları,
torunları geldi bir araya, her biri altın saçlarıyla dimdik duruyor, yüzlerini
umutlu ifadeler süslüyordu. Fingolfin hanesi de birleşmişti en sonunda. Sanki
tüm karanlığın ordularına tek başlarına kafa tutabilecek bir cesaretle
bakıyordu gözleri. Aman ateşi onları çepeçevre sarmıştı. Fëanor’un içinde yanan
Gizli Alev herbirinin içine işliyordu. Morgoth kazanamayacağı bir savaşa
girişiyordu. Şu an toplanan Ñoldor’un gözlerine bakması bile Gece Kapısı’ndan
döndürmeye yeterdi onu belki de.
Gizli Alev tutuşmaya devam etti tüm gücüyle
Fëanor’un yüreğinde. Tüm Ilûvatar Çocukları’nın intikamını almak için ant
içiyordu içten içe. Finwë Hanedanı silmarillerin parlak ışığı altında öylece
durdular ve keskin gözleri karanlıkla buluşunca vaktin geldiğini anladılar.
Tüm Ñoldor’un toplanma vakti gelmişti.
Tamamen bir araya gelmiş, en sevdikleri kral Finwë’nin ardında toplanmış,
içleri Eru’nun içlerinde yaktığı harlanan ateşle yanan, gelmiş geçmiş tüm
Ñoldor’un bir araya toplandığı bir orduyu kim yenebilirdi ki?