8 Haziran 2014 Pazar

Dagor Dagorath (Savaşların Savaşı) - İkinci Bölüm: Eru'nun Gizli Alevi

Dagor Dagorath (Savaşların Savaşı) - İkinci Bölüm: Eru’nun Gizli Alevi

    Gece çökmüştü Arda’nın üzerine. Ayışığı tamamen kaybolmuştu. Tilion ve Arien’in çığlıklarının yankısı dağların arasında geziniyordu. Tüyleri ürperten bir soğuk yayılıyordu herbir yana. Rüzgar acımasızca esiyordu. Arda güneşin yokluğunda yavaş yavaş soğuyordu. Yıldızlar parlıyordu gökyüzünde. Eärendil hariç hepsi gökteki yerlerindeydi. Arda’nın yegane ışık kaynağıydı artık Varda’nın gözbebekleri. Hepsi Arda’yı karanlıktan kurtarmak için canla başla mücadele veriyordu sanki. Güçleri yetmiyordu ama Morgoth’un karanlığını yok etmeye.
    Arien’in çığlığı güçlendi gittikçe. Tüyleri diken diken eden tiz sesi uzun süre bırakmayacaktı anlaşılan rüzgarın peşini. Tilion’un gür sesi de onunkinin arkasından geliyordu. Arien’in adını haykırıyor, çaresizce Morgoth’a lanetler savuruyordu. Morgoth’un adını lanetliyordu.
    Su sesi güçleniyordu. Soğuk çimlerin üzerinde ilerleyen kara saçlı elf soğuk kayaların üzerine geldiğinde akan nehir sularına ve suyun üzerinden yansıyan yıldızlara baktı. Sudaki kıpırtıyı hissetmişti. Ulmo’nun sesini işitiyordu ama o sesin yanında hafif bir kıpırtı gür sesi takip ediyordu. Kara saçlı elf dikkat kesildi ve gökyüzüne baktı, ardından da doğuya, büyük denize doğru. Ses onu ilk ışığın kaynağına çağırıyordu. Kara saçlı elf çağrıya uyarak çıplak ayaklarıyla kuzeydoğuya doğru döndü ve ilerlemeye başladı. Nehri takip etti bir süre, Arien’in çığlıkları eşlinde. Morgoth’un lanetlerini de duyuyordu zaman zaman. Manwë’nin adını haykırıyordu tüm gücüyle. Korkak gibi değil, gerçek bir Vala’nın davranması gerektiği gibi davranıyordu. Kara saçlı elfin tanıdığı Morgoth bu değildi. Yalanlar söyler, fitneler sokar, arkadan iş çevirirdi. Bu yenisine bir şeyler olmuştu.
    Pelerininin rüzgarın eşliğinde dans etmesiyle ilk ışığın olduğu yere kadar geldi kara saçlı elf. Küllerin arasında dolaştı. Işığı görebildiği zamanları düşündü. İki Ağaç’ın kalıntılarına baktı üzüntüyle. Onların ışıklarından kalanları düşündü. Üç silmarili, güneşi, ayı. Güneşi görmeden ölmüştü kara saçlı elf. Hatta ayın ışığını bile görememişti. Onun için en değerli ışık şimdi küllerine baktığı ışıktan kalanlardı. Mücevherlere hapsedilmiş ışıklar. Dünyadaki en değerli mücevherlerin içine. Şimdi biri gökte, biri denizde, biri de toprakta olan silmarillerin ışığı.
    Eğildi yere yavaşça. Küllerin arasında gezindirdi ellerini. Kuzgun siyahı saçları rüzgarı hissettiklerinde daha büyük bir güçle dans ettiler ve kara saçlı elf bu rüzgarın doğal olmadığını anladı. Ayağa kalktığında dikkat kesildi ve daha iyi duymaya çalıştı. Tepelerin ardından gelen uğultuyu tanımaya uğraşıyordu. Arien’in çığlığı ve Tilion’un bağırışları kesildiğinde, iki ses birden duydu kara saçlı elf. Aynı anda konuştular:
    “Baba.”
    Finwë’nin Yetenekli Oğlu arkasını döndüğünde iki oğlunu gördü. İlk iki göz ağrını. Bu hayatta sözünü dinlediği, tavsiyelerine kulak verdiği tek insanın saçlarını, biraz da mizacını alan en büyük oğluna baktı. Yanında kendi saçlarını alan ikinci göz ağrı duruyordu. Gözleri ateşle yanıyordu ikisinin de.
    “Nelyafinwë, Kanafinwë.” dedi Fëanor oğullarına bakarak.
    Maedhros ve Maglor eğildiler babalarının önünde. Fëanor onlara doğru yürüdü ve ikisinin de omzuna dokundu ayağa kalkmaları için. “Kalkın oğullarım.” dedi. Melkor’un bağırışları hepsinin yüzünün gerilmesine sebep oldu.
    Uzun bir süre konuşmadılar. Diyecek bir şey bulamıyorlardı. “Mandos’un Salonları’na hiç uğramamana şaşırdım Kanafinwë.” dedi Fëanor, Maglor’a bakarak.
    “Acı içinde yaşadım Atar binlerce yıldır. Silmaril’i denize attığımdan beri pişmanlık bir gün bile peşimi bırakmadı.”
    “Bunlar geçmişte kaldı.” dedi Fëanor, gözleri ağaçların küllerinde gezinirken. “Düşmanımız geri döndü ve bu sefer eskisi kadar korkak değil.”
    “Ñoldor da eskisinden daha güçlü.” dedi Maedhros. “Daha akıllı. Kimlere güvenmesi gerektiğini biliyor.”
    “Ñoldor hatalarından ders aldı, burası doğru.” dedi Fëanor. Hafifçe güldü. “Bu sefer Morgoth’un kalbini sökmeden ölmeyecek hiçbir Ñoldo. Ilûvatar Çocukları’nın intikamı almadan kılıcım yere düşmeyecek.” Kalbi ağırlaştı Fëanor’un. Babasını ve silmarillerini aynı anda kaybetmesi yüzünden deliliğe yaklaştığı vakitler geldi aklına. Şimdi zihni de gücü de yerindeydi ama o zamanları kederle hatırlıyordu. Morgoth’un yalanları yüzünden Yavanna’nın teklifini reddetmişti. Silmarilleri vermeyi kabul etmeliydi. Ağaçların Işığı tekrar doğmalıydı ve Arda’ya ışık geri dönmeliydi.
    “Tüm Ñoldor hatalarından ders aldı.” dedi gür bir ses ve üç Ñoldo bir anda dikkat kesildiklerinde hepsinin kalbi sıkıştı. Maedhros’un gözleri dolmuştu, Maglor’un yanaklarından yaşlar süzülüyordu ve Fëanor bu dünyada en çok sevdiği kişilere bakıyordu.
    Ñoldor’un Yüce Kralı Finwë, hüzünlü bir gülümsemeyle bakıyordu en büyük oğluna. Yanında Miriel vardı. Kuzgun siyahı saçları dalgalanıyordu simsiyah kıyafetiyle büyük bir uyum sergileyerek.
    Biri daha vardı ki Fëanor gerçekten kalbinin sıkıştığını hissedebilmişti. Nerdanel hüzünle bakıyordu kocasına. Yavaşça yürüdü ona doğru ve Fëanor kollarını açarak sardı karısını. Kızıl saçlarının kokusu bedenini yenilemiş, ruhunu arındırmıştı. Ñoldor bir araya geliyordu yavaş yavaş ağaçların mezarının etrafında. Ki Fëanor, babasının ardında Fingolfin ve Finarfin’i de görünce hiç şaşırmamıştı. Fingolfin yavaşça yürüdü kardeşine doğru. Fëanor ona baktı. Bir süre bakıştılar. Sessizlik girdi aralarında. Sessizliği bozan Fëanor oldu. “Geçmiş geçmişte kalsın.” ve elini uzattı. Fingolfin uzattığı ele bakta en başta. Yüzünde küçümser bir ifade vardı. “Sözlerini duydum, öyle olsun.” dedi Fingolfin. Elini uzatır gibi yaptı ama sıkmadı. Fëanor şaşırsa mı, üzülse mi bilemezken bir anda ileri atıldı ve sarıldı Fëanor’a. Fëanor şaşırdı, elleri yandaydı ama o da kardeşinin sarılışına karşılık verdi ve geçmişteki hataları için pişmanlık duydu. “Geçmiş geçmişte kalsın kardeşim.” Sıkıca sarıldıktan sonra ayrıldılar ve gülümsedi Fingolfin, bu defa elini uzattı ve Fëanor uzattığı eli sıktı.
    “Bu sefer zihnim de gücüm de yerinde kardeşim. Ñoldor tek yumruk olmayı öğrenmeli artık.” Güçlüce sıktığı eli bırakmadı en başta. Sonra gülümsediler karşılıklı ve Finarfin’e baktı ikisi de. Finarfin başını salladı. “Aramızda keder gölgesine yer yok artık kardeşlerim.” dedi. “Dünyanın tek bir karanlık düşmanı var ve o en çok Ñoldor’dan nefret ediyor.”
    “Belki Valar’dan sonra.” dedi Finwë oğullarına doğru geldi. Bir elini Fingolfin’in, diğerini Fëanor’un omzuna koydu, Finarfin tam karşısındaydı. “Ama onu alt edeceğiz. Ñoldor’un gücü hiç bu kadar yerinde olmamıştı. Oğullarım hiç bu kadar kudretli,” Torunlarına baktı. “Torunlarım hiç bu kadar ateşle dolu olmamıştı. Morgoth o kapıdan geçtiği güne lanet edecek.”
    Su sesleri her yanlarını gümbür gümbür titretmeye başladıklarında, hepsi bir şeylerin tuhaf gittiğini anladı ve bakışları doğuya döndü. Bir anda rüzgar kuvvetlendi ve Ulmo tüm haşmetiyle orada beliriverdi dalgalarla birlikte. Yabasını yere vurdu ve daha makul bir boyuta küçülüverdi o korkutucu ve devasa halinden kurtulup. Ñoldor şaşırmış kalmıştı. Ulmo niye buraya gelmişti? Morgoth’un karşısına çıkması gerekmiyor muydu?
    “O gün geldi.” dedi gür sesiyle. “Morgoth geri döndü, daha önce yenilenlerle birlikte. Siz affedildiniz Ñoldor, Ilûvatar Çocukları’nın en kudretlileri. Valar’ın size ihtiyacı var, sizin de onlara ihtiyacınız olduğu gibi.” Ulmo onlara doğru yürüdü ve ellerini havaya kaldırdığında Nerdanel ve Miriel ufak bir şaşkınlık nidasıyla karşılık verdiler.
    Ellerinde birer silmaril vardı.
    Fëanor oğullarına doğru gidiyordu Ulmo ilginç bir şekilde. O ikisi bile şaşırmışlardı. “Kuşkusuz ki bu kutsal mücevherler onları en çok hak edeni bulmayı arzuluyor. Kefaretlerini fazlasıyla ödeyenlerin eline dönmeyi.”
    Maedhros ve Maglor’un önünde durdu Ulmo ve silmarilleri uzattı. Gözleri yaşlı Fëanor Oğulları çekinerek uzattılar ellerini kutsal mücevherlere ama bu sefer hiçbir şey olmadı. Aksine tüm gücüyle korkutucu karanlığı daha da büyük bir güçle delmeye başladı silmariller. Maedhros önce yanmayan eline, sonra da babasına baktı. Gururla bakıyordu Finwë’nin Yetenekli Oğlu. “O mücevherler için bir yemin ettiniz oğullarım.” dedi. “Şimdi de hakkınız olanı alın.”
    Ulmo sessizlik içinde dönerken geri, tekrar eski formuna dönüştü ve dalgalar arasında kaybolarak Morgoth’un haykırışlarının, meydan okumalarının merkezine doğru tüm hızıya gitti. Geride gökten yere düşen suların sesi kalmıştı sadece.
    Bu sefer gözlerine parlak bir yıldız takıldı, uzaklardan gelen, diğer yıldızlarla uyumsuzca duran bir yıldıza. Hareket ettiklerini fark ettiklerinde hepsi bunun Denizci Eärendil olduğunu anlamıştı. Anlaşılan son silmarili de yaratacısının eline teslim etmeye geliyordu.
   Vingilot’suz geldi Eärendil. Kutlu Eärendil, Denizci Eärendil. Parlak silmarili söktü alnından ve Fëanor’a doğru yürüdü. “Bu silmaril halkımızı kurtarmama yardımcı olmuştu. Şimdi ise bütün Arda’nın geleceği belki de bu mücevherde yatıyor lakin bu sefer onu ustası taşımalı ve Arda’ya umut saçmalı. Morgoth’un karanlığının önüne belki sadece bu mücevherler geçebilir. Taşıdığım Ñoldor kanının onuru adına, bu silmaril sizindir efendim.” dedi Eärendil ve eğilerek takdim etti silmarili. “Selam olsun sana Denizci Eärendil.” dedi Fëanor. “Halkımı yıkımdan kurtaran sendin.” Fëanor uzattı ellerini bu dünyada ortaya çıkardığı en iyi işe. Eliyle kavradı ve havaya kaldırdı. Silmaril tüm gücüyle Morgoth’un karanlığına meydan okurcasına parladı ve ağaçların mezarının etrafı ışığa boğuldu. Fëanor bu ışığı ne kadar da özlemişti. Kalbi bir kez daha bağlandı kendi elleriyle yaptıklarına, neden Valar’ı biel karşısına aldığını bir kez daha hatırladı ama kalbi bu sefer daha sakindi. Babası, annesi, karısı, oğulları ve kardeşleri yanındaydı.
    Ardından Ñoldor’un diğerleri geldi. Yiğit Fingon selam verdi yüce krallara, siyah saçlarıyla hafifçe reverans yaparak. Turgon eğildi Finwë’nin önünde ve sessizliğini korudu. Galadriel gülümsedi ışıkların güzelliğini görünce. Neredeyse ağlayacaktı. Ñoldor’un en sevileni Finrod saygıyla seslendi yüce krallara, ışıkların güzelliğine hasretle bakarken. Aredhel gururla durdu babasının, gözleri doldu silmarillerin ışığına bakarken. Finwë’nin çocukları toplaştılar bir anda. Fëanor’un yedi oğlu buluştu, babalarının yanında gururla bakarken Morgoth’un haykırdığı yere doğru. Finarfin’in tüm çocukları, torunları geldi bir araya, her biri altın saçlarıyla dimdik duruyor, yüzlerini umutlu ifadeler süslüyordu. Fingolfin hanesi de birleşmişti en sonunda. Sanki tüm karanlığın ordularına tek başlarına kafa tutabilecek bir cesaretle bakıyordu gözleri. Aman ateşi onları çepeçevre sarmıştı. Fëanor’un içinde yanan Gizli Alev herbirinin içine işliyordu. Morgoth kazanamayacağı bir savaşa girişiyordu. Şu an toplanan Ñoldor’un gözlerine bakması bile Gece Kapısı’ndan döndürmeye yeterdi onu belki de.
    Gizli Alev tutuşmaya devam etti tüm gücüyle Fëanor’un yüreğinde. Tüm Ilûvatar Çocukları’nın intikamını almak için ant içiyordu içten içe. Finwë Hanedanı silmarillerin parlak ışığı altında öylece durdular ve keskin gözleri karanlıkla buluşunca vaktin geldiğini anladılar.

    Tüm Ñoldor’un toplanma vakti gelmişti. Tamamen bir araya gelmiş, en sevdikleri kral Finwë’nin ardında toplanmış, içleri Eru’nun içlerinde yaktığı harlanan ateşle yanan, gelmiş geçmiş tüm Ñoldor’un bir araya toplandığı bir orduyu kim yenebilirdi ki?