Bölüm 10: Kaderin Efendisi –
İkinci Kısım
Derler ki Húrin ve Túrin savaş meydanında
karşılaştıklarında tüm savaşçılar tüm güçleriyle haykırmış ve adeta bayram
etmişlerdi Valinor Düzlükleri’nde. Húrin ardında cesur Edain beyleriyle oğlunun
yanına gelene kadar amansızca savurmuştu baltasını ve Túrin’in Gurthang’ı ölüm
saçmıştı etrafına. Fingolfin o sırada yanlarına kadar gelmişti orkları
dağıtarak, “Utúlie'n aurë! Aiya Eldalië ar Atáni, utúlie'n aurë!” (Gün geldi!
İşte, İnsanların ve Eldar’ın halkı! O gün geldi!) diye bağırdı tüm gücüyle,
daha önce Beleriand Savaşları’nda bağırdığı gibi. İşte o gün gelmişti gerçekten
de.
Kılıçlar savruluyor, bir bir düşüyorlardı
orklar. Ñoldor’un, Numenor’un, Gondor’un, Arnor’un, Erebor’un, Moria’nın
ateşiyle yanıp tutuşuyordu karanlık gece. Cüceler adeta cehennemi olmuşlardı
orkların ve trollerin. Çok geçmeden çepeçevre sardılar karanlığın ordularının
etrafını. Gökyüzünde Eärendil cesurca çarpışırken ejderhalarla bir kez daha,
yeryüzü kanıyordu oluk oluk adeta. Toprak kızıl bir renge bürünüyor olmalıydı,
karanlıkta söylemesi zor olsa da. O anda Túrin’in etrafında bir şimşek gürledi
sanki. Tulkas Morgoth’u tuttuğu gibi savurmuştu metrelerce ileriye. Oromë’nin
cansız bedeni yatıyordu boylu boyunca. Morgoth’un elinde bu defa Grond’u vardı
ama. Sonunda almıştı eline anlaşılan. Morgoth tam da Túrin’in yakınlarına
düştü, tam o sırada ejderhalardan biri adeta yağmurdan da hızlı bir şekilde
efendisiyle Tulkas’ın arasına girdi ve Valar’ın Şampiyonu’nun tekrar efendisine
saldırmasını önlemeye başladı. Túrin o anda anladı sırasının geldiğini. O anda
her şey onun için açıklığa kavuştu. Morgoth toparlanıp ayağa kalktığında
kılıcını cesurca kaldırdı ve meydan okudu karanlıklar efendisine. Kendine
Arda’nın Kaderleri’nin Efendisi diyen Melkor Bauglir’e. Melkor meydan okumasını
kabul ettiğinde ölüm sessizliği çöktü etraflarına.
Grond’unu uyarmadan savurdu Melkor. Túrin
başarıyla kaçındı devasa topuzdan. Grond sanki yeri deldi, hafif hafif yağmur
yağarken üzerlerine Melkor bağırarak savurdu Grond’unu defalarca, Túrin’se
sürekli kaçındı başarıyla. Devasa çukurlar bırakıyordu geride Grond. Tüm
askerler etraflarını sarmış bekliyorlardı ve savaşı izliyorlardı. Sanki hepsi
bugünün geleceğini anlamıştı. Ejderhayı alt eden Tulkas bile bakıyordu sadece
öyle. Túrin’in gözlerinde yanan ateşi görmüş olmalıydı. Babası, annesi ve
kardeşi de gelmişlerdi oraya kadar. Melkor bir kez daha kükredi ve salladı Grond’unu
ve bu defa Túrin ileri atılarak sapladı kılıcını bacağına. Tam da Ringil’in
daha önce açtığı bir yaraya. Melkor’un çığlığı korkunç oldu. Yağmur hızlanmaya
başladığı vakit Grond’un açtığı çukurlar dolmaya başlamıştı, kan ve yağmur
suyuyla. Túrin gözlerinde yanan intikam ateşiyle, bir zamanlar Fingolfin’in
yaptığı gibi dönüp durdu Melkor’un etrafında. Her kılıcını savuruşu Melkor’un
attığı bir çığlıkla noktalandı. Sinirlenmeye başlamıştı Arda’nın Kaderleri’nin
Efendisi. “Seni böcek gibi ezeceğim!” diye haykırdı ve bu sefer ayaklarıyla
ezmek için saldırdı. Túrin ilk ayaktan kaçınabildi, ikincisi yerinden kalkmadan
evvel Fingolfin ona doğru bağırdı ve kalkanını fırlattı Turambar’a. Túrin
minnetle kalkanı kavrarken Melkor’un ayağından kurtuldu ve Gurthang’i
saplayıverdi ayağına. Melkor’un çığlığı korkutucu oldu bu defa, biraz önceki
çığlıklarından da korkunçtu. Onun bağırışını Arien’in rüzgara karışan çığlığı
takip etti ve Gurthang’in verdiği acıya dayanamayan Morgoth Grond’unu son bir
çırpınışla sallayıverdi. Túrin bundan kaçındı ve kalkanıyla Grond’un ikinci
hamlesini tutmaya çalıştı. Grond kalkanı onun elinden uçurdu ve Melkor öylece
eğilerek diğer eliyle kavrayıverdi Túrin Turambar’ı. Tam Tulkas ve diğerleri
onu kurtarmak için harekete geçecekleri sırada Túrin Gurthang’ı onun eline
sapladı, Melkor onu sıkıştırıp ezemeden evvel. Melkor bağırdı ve Turin ileri
doğru sıçradı, tam da Melkor’un kara kalbine doğru. Gurthang, kalın zırhı es
geçti, Melkor’un etine yıldırım çarpmış misali giriverdi ve kara kalbine
saplandı. Melkor bir çığlık daha attı, hatta denir ki Arien’in çığlığının
ardından bu çığlık Orta-Dünya’nın en derin mağaralarında bile duyulmuştu.
Arien’in çığlığı gibi yüzlerce sene peşini bırakmamıştı rüzgarın.
O sırada Valar da oralara kadar geldiler.
Ñoldor beyleri toplaştılar.
Melkor gürültüyle yere devrildiğinde yağmur
Grond’un çukurlarını doldurmuştu ve kan kokusu yağmura karışıyordu. Yağmur
sanki savaşın bittiğini haber verircesine yağıyordu. Túrin’in siyah saçları
sırılsıklam olmuştu. Her yeri ölesiye ağrıyor, başını kaldıramıyordu. Elleri
hala Gurthang’ı sıkı sıkı kavramıştı. Ayakları hala Melkor’un zırhının
üzerindeydi. Kılıcı kara kalbine saplıydı. Melkor’un gözleri kapalıydı. Túrin
ağladığını fark etti. Ağzına tuzlu bir tat gelmişti. Yağmur suyu değil,
gözyaşıydı bu.
“Ve Húrin’in Çocukları’nın intikamı alındı
Melkor Bauglir!” diye bağırdı yağmur sesinden başka çıt çıkmayan Valinor
Düzlükleri’nin ortasında. Gözyaşları arasında zar zor konuşabilmişti. Babası,
annesi ve kardeşi yaklaştılar ona doğru yağmur güçlenirken. Rüzgar Valinor
Düzlükleri’ndeki tüm pisliği ve kanı temizlemek istermişçesine esiyordu. Túrin
kılıcını çıkarttı ve kapkara kılıcın üzerinde yoğun bir sıvı olduğunu fark
etti. Kana benziyordu ama daha yoğundu sanki. İndi Melkor’un üzerinden ve
kendini anne babasıyla kucaklaşırken buldu. Ağlıyordu hepsi yağmurun altında.
Onların ağlama sesleri ve yağmurun yere düşmesi dışında çıt bile çıkmıyordu. O
sırada yaklaştı Valar, düşen Vala’nın yanına. Sessizliği az da olsa onların
ayak sesleri bozmuştu. O gün sevinç çığlıkları atılmadı savaşın bitiminde.
Hepsi Hurin’in Çocukları için gözyaşı döktüler hatta. Aslında dökülen
gözyaşları zamanında bozulan Arda ve tüm Ilúvatar Çocukları içindi.
Yağmur gürlerken gökyüzünde Silmarillerin
parlaklığıyla sarmalanan, üstleri başları az da olsa yırtılan, zırhları
çiziklerle dolu olan Fëanor, Maedhros ve Maglor da çıkageldiler ve Morgoth’un
boylu boyunca uzanan bedenine baktılar. “Böylece buldu sonunu.” dedi Fëanor.
“Hak ettiğinden acısız ve çabuk oldu.”
“Benim açtığım yaralar ve Silmarillerin ona
yeterince acı çektirdi kardeşim, buna emin olabilirsin.” dedi Fingolfin üçünün
ardında durmuş Melkor’a bakarken. Ringil’i kabzasına soktu ve yanlarına geldi.
Valar o sırada düşmüş soydaşlarının etrafında toplandılar karanlıklar içinde,
meşalelerin ışıkları kıyafetlerini aydınlatıyordu. Ulmo Ñoldor’un yanında
durdu, tam Maglor’un yanında. Daha önce Sürgünler’i düşünen tek Vala olmasıyla
bilinirdi Ulmo. O yüzden Ñoldor kalpten severdi bu Vala’yı. Haşmetle dikildi
Valar Ilúvatar Çocukları ve Maiar’la beraber.
Arien’in çığlıkları gücünü kaybederken
Eönwë de belirdi orada. “Yaşayanlar teslim oldu. Rhun Kralı Khamûl bile.”
“Sonuçta efendilerini kaybettiler.” dedi
Manwë. Eönwë’nin hemen yanında durduğunu gördü Khamul’un. Rhun Kralı’nın
yüzünde pişmanlık ya da üzüntüye benzer bir duygu yoktu, sanki her şey bittiği
için huzura kavuşmuş gibi bakıyordu. Manwë’nin bakışları tekrar Melkor’a gitti,
sonra da gökyüzüne. “Bir kez daha ışığımızı kaybettik.”
“Arda’nın tekrardan ışığa ihtiyacı var
kuşkusuz.” dedi Fëanor öne çıkarak oğullarıyla birlikte. “Ve ben de bunun için
en sevdiğim varlıklarımı önünüze seriyorum.” Yavanna’nın önünde durdular ve üçü
de uzattı silmarilleri. Başlarını eğdiklerinde Yavanna ağlamaya başladı, ama
mutluluk gözyaşları döküyordu. Silmarilleri minnattırlıkla kabul etti.
“Teşekkür ederim.” Silmarilleri aldı ellerine ve ihtişamla parladı kutsal
mücevherler.
Fëanor, Maedhros ve Maglor böylece geri
çekildiler ve Yavanna tekrardan en güzel işlerinden birine girişti. Derler ki
Ağaçların İkinci Devri, Arda’nın en güzel devri olmuş ve barış gerçekten de
hüküm sürmüş, Morgoth’un ektiği kötülük tohumları tamamen sökülüp atılmış
Arda’nın bağrından ve Ainur’un İkinci Müziği’nden evvel derlenmiş toplanmış
Arda bir kez daha. İkinci baharını yaşamaya başlamış.
Ve çok çok uzaklardan, Zamansız Boşluk’un
ve Eä’nın ötesinden onları izleyen bir çift göz varmış. Her Şeyin Babası
mutlulukla izlemiş Çocukları’nın başardıkları işleri. Sonuçta yaptıkları işlerden
dolayı memnun olmuş. Sessizlikten başka hiçbir şey yokmuş yanında, ta ki O,
yanında birinin daha varlığını arzulayana kadar. Melkor Bauglir’in ruhu Eä’yı
da aşarak sahibine kadar geri gelmiş. Eğilmiş yaratıcının önünde ve saygıyla
durmuş.
“Şimdi.” demiş Eru Ilûvatar Ainur’un en
kudretlisine baktığında. “Ainur’un Müziği bir kez daha başlasın.”