20 Ekim 2014 Pazartesi

Dagor Dagorath (Savaşların Savaşı) - Onuncu Bölüm: Kaderin Efendisi - İkinci Kısım

Bölüm 10: Kaderin Efendisi – İkinci Kısım

     Derler ki Húrin ve Túrin savaş meydanında karşılaştıklarında tüm savaşçılar tüm güçleriyle haykırmış ve adeta bayram etmişlerdi Valinor Düzlükleri’nde. Húrin ardında cesur Edain beyleriyle oğlunun yanına gelene kadar amansızca savurmuştu baltasını ve Túrin’in Gurthang’ı ölüm saçmıştı etrafına. Fingolfin o sırada yanlarına kadar gelmişti orkları dağıtarak, “Utúlie'n aurë! Aiya Eldalië ar Atáni, utúlie'n aurë!” (Gün geldi! İşte, İnsanların ve Eldar’ın halkı! O gün geldi!) diye bağırdı tüm gücüyle, daha önce Beleriand Savaşları’nda bağırdığı gibi. İşte o gün gelmişti gerçekten de.
    Kılıçlar savruluyor, bir bir düşüyorlardı orklar. Ñoldor’un, Numenor’un, Gondor’un, Arnor’un, Erebor’un, Moria’nın ateşiyle yanıp tutuşuyordu karanlık gece. Cüceler adeta cehennemi olmuşlardı orkların ve trollerin. Çok geçmeden çepeçevre sardılar karanlığın ordularının etrafını. Gökyüzünde Eärendil cesurca çarpışırken ejderhalarla bir kez daha, yeryüzü kanıyordu oluk oluk adeta. Toprak kızıl bir renge bürünüyor olmalıydı, karanlıkta söylemesi zor olsa da. O anda Túrin’in etrafında bir şimşek gürledi sanki. Tulkas Morgoth’u tuttuğu gibi savurmuştu metrelerce ileriye. Oromë’nin cansız bedeni yatıyordu boylu boyunca. Morgoth’un elinde bu defa Grond’u vardı ama. Sonunda almıştı eline anlaşılan. Morgoth tam da Túrin’in yakınlarına düştü, tam o sırada ejderhalardan biri adeta yağmurdan da hızlı bir şekilde efendisiyle Tulkas’ın arasına girdi ve Valar’ın Şampiyonu’nun tekrar efendisine saldırmasını önlemeye başladı. Túrin o anda anladı sırasının geldiğini. O anda her şey onun için açıklığa kavuştu. Morgoth toparlanıp ayağa kalktığında kılıcını cesurca kaldırdı ve meydan okudu karanlıklar efendisine. Kendine Arda’nın Kaderleri’nin Efendisi diyen Melkor Bauglir’e. Melkor meydan okumasını kabul ettiğinde ölüm sessizliği çöktü etraflarına.
    Grond’unu uyarmadan savurdu Melkor. Túrin başarıyla kaçındı devasa topuzdan. Grond sanki yeri deldi, hafif hafif yağmur yağarken üzerlerine Melkor bağırarak savurdu Grond’unu defalarca, Túrin’se sürekli kaçındı başarıyla. Devasa çukurlar bırakıyordu geride Grond. Tüm askerler etraflarını sarmış bekliyorlardı ve savaşı izliyorlardı. Sanki hepsi bugünün geleceğini anlamıştı. Ejderhayı alt eden Tulkas bile bakıyordu sadece öyle. Túrin’in gözlerinde yanan ateşi görmüş olmalıydı. Babası, annesi ve kardeşi de gelmişlerdi oraya kadar. Melkor bir kez daha kükredi ve salladı Grond’unu ve bu defa Túrin ileri atılarak sapladı kılıcını bacağına. Tam da Ringil’in daha önce açtığı bir yaraya. Melkor’un çığlığı korkunç oldu. Yağmur hızlanmaya başladığı vakit Grond’un açtığı çukurlar dolmaya başlamıştı, kan ve yağmur suyuyla. Túrin gözlerinde yanan intikam ateşiyle, bir zamanlar Fingolfin’in yaptığı gibi dönüp durdu Melkor’un etrafında. Her kılıcını savuruşu Melkor’un attığı bir çığlıkla noktalandı. Sinirlenmeye başlamıştı Arda’nın Kaderleri’nin Efendisi. “Seni böcek gibi ezeceğim!” diye haykırdı ve bu sefer ayaklarıyla ezmek için saldırdı. Túrin ilk ayaktan kaçınabildi, ikincisi yerinden kalkmadan evvel Fingolfin ona doğru bağırdı ve kalkanını fırlattı Turambar’a. Túrin minnetle kalkanı kavrarken Melkor’un ayağından kurtuldu ve Gurthang’i saplayıverdi ayağına. Melkor’un çığlığı korkutucu oldu bu defa, biraz önceki çığlıklarından da korkunçtu. Onun bağırışını Arien’in rüzgara karışan çığlığı takip etti ve Gurthang’in verdiği acıya dayanamayan Morgoth Grond’unu son bir çırpınışla sallayıverdi. Túrin bundan kaçındı ve kalkanıyla Grond’un ikinci hamlesini tutmaya çalıştı. Grond kalkanı onun elinden uçurdu ve Melkor öylece eğilerek diğer eliyle kavrayıverdi Túrin Turambar’ı. Tam Tulkas ve diğerleri onu kurtarmak için harekete geçecekleri sırada Túrin Gurthang’ı onun eline sapladı, Melkor onu sıkıştırıp ezemeden evvel. Melkor bağırdı ve Turin ileri doğru sıçradı, tam da Melkor’un kara kalbine doğru. Gurthang, kalın zırhı es geçti, Melkor’un etine yıldırım çarpmış misali giriverdi ve kara kalbine saplandı. Melkor bir çığlık daha attı, hatta denir ki Arien’in çığlığının ardından bu çığlık Orta-Dünya’nın en derin mağaralarında bile duyulmuştu. Arien’in çığlığı gibi yüzlerce sene peşini bırakmamıştı rüzgarın.
    O sırada Valar da oralara kadar geldiler. Ñoldor beyleri toplaştılar.
    Melkor gürültüyle yere devrildiğinde yağmur Grond’un çukurlarını doldurmuştu ve kan kokusu yağmura karışıyordu. Yağmur sanki savaşın bittiğini haber verircesine yağıyordu. Túrin’in siyah saçları sırılsıklam olmuştu. Her yeri ölesiye ağrıyor, başını kaldıramıyordu. Elleri hala Gurthang’ı sıkı sıkı kavramıştı. Ayakları hala Melkor’un zırhının üzerindeydi. Kılıcı kara kalbine saplıydı. Melkor’un gözleri kapalıydı. Túrin ağladığını fark etti. Ağzına tuzlu bir tat gelmişti. Yağmur suyu değil, gözyaşıydı bu.
    “Ve Húrin’in Çocukları’nın intikamı alındı Melkor Bauglir!” diye bağırdı yağmur sesinden başka çıt çıkmayan Valinor Düzlükleri’nin ortasında. Gözyaşları arasında zar zor konuşabilmişti. Babası, annesi ve kardeşi yaklaştılar ona doğru yağmur güçlenirken. Rüzgar Valinor Düzlükleri’ndeki tüm pisliği ve kanı temizlemek istermişçesine esiyordu. Túrin kılıcını çıkarttı ve kapkara kılıcın üzerinde yoğun bir sıvı olduğunu fark etti. Kana benziyordu ama daha yoğundu sanki. İndi Melkor’un üzerinden ve kendini anne babasıyla kucaklaşırken buldu. Ağlıyordu hepsi yağmurun altında. Onların ağlama sesleri ve yağmurun yere düşmesi dışında çıt bile çıkmıyordu. O sırada yaklaştı Valar, düşen Vala’nın yanına. Sessizliği az da olsa onların ayak sesleri bozmuştu. O gün sevinç çığlıkları atılmadı savaşın bitiminde. Hepsi Hurin’in Çocukları için gözyaşı döktüler hatta. Aslında dökülen gözyaşları zamanında bozulan Arda ve tüm Ilúvatar Çocukları içindi.
    Yağmur gürlerken gökyüzünde Silmarillerin parlaklığıyla sarmalanan, üstleri başları az da olsa yırtılan, zırhları çiziklerle dolu olan Fëanor, Maedhros ve Maglor da çıkageldiler ve Morgoth’un boylu boyunca uzanan bedenine baktılar. “Böylece buldu sonunu.” dedi Fëanor. “Hak ettiğinden acısız ve çabuk oldu.”
    “Benim açtığım yaralar ve Silmarillerin ona yeterince acı çektirdi kardeşim, buna emin olabilirsin.” dedi Fingolfin üçünün ardında durmuş Melkor’a bakarken. Ringil’i kabzasına soktu ve yanlarına geldi. Valar o sırada düşmüş soydaşlarının etrafında toplandılar karanlıklar içinde, meşalelerin ışıkları kıyafetlerini aydınlatıyordu. Ulmo Ñoldor’un yanında durdu, tam Maglor’un yanında. Daha önce Sürgünler’i düşünen tek Vala olmasıyla bilinirdi Ulmo. O yüzden Ñoldor kalpten severdi bu Vala’yı. Haşmetle dikildi Valar Ilúvatar Çocukları ve Maiar’la beraber.
    Arien’in çığlıkları gücünü kaybederken Eönwë de belirdi orada. “Yaşayanlar teslim oldu. Rhun Kralı Khamûl bile.”
    “Sonuçta efendilerini kaybettiler.” dedi Manwë. Eönwë’nin hemen yanında durduğunu gördü Khamul’un. Rhun Kralı’nın yüzünde pişmanlık ya da üzüntüye benzer bir duygu yoktu, sanki her şey bittiği için huzura kavuşmuş gibi bakıyordu. Manwë’nin bakışları tekrar Melkor’a gitti, sonra da gökyüzüne. “Bir kez daha ışığımızı kaybettik.”
    “Arda’nın tekrardan ışığa ihtiyacı var kuşkusuz.” dedi Fëanor öne çıkarak oğullarıyla birlikte. “Ve ben de bunun için en sevdiğim varlıklarımı önünüze seriyorum.” Yavanna’nın önünde durdular ve üçü de uzattı silmarilleri. Başlarını eğdiklerinde Yavanna ağlamaya başladı, ama mutluluk gözyaşları döküyordu. Silmarilleri minnattırlıkla kabul etti. “Teşekkür ederim.” Silmarilleri aldı ellerine ve ihtişamla parladı kutsal mücevherler.
    Fëanor, Maedhros ve Maglor böylece geri çekildiler ve Yavanna tekrardan en güzel işlerinden birine girişti. Derler ki Ağaçların İkinci Devri, Arda’nın en güzel devri olmuş ve barış gerçekten de hüküm sürmüş, Morgoth’un ektiği kötülük tohumları tamamen sökülüp atılmış Arda’nın bağrından ve Ainur’un İkinci Müziği’nden evvel derlenmiş toplanmış Arda bir kez daha. İkinci baharını yaşamaya başlamış.
    Ve çok çok uzaklardan, Zamansız Boşluk’un ve Eä’nın ötesinden onları izleyen bir çift göz varmış. Her Şeyin Babası mutlulukla izlemiş Çocukları’nın başardıkları işleri. Sonuçta yaptıkları işlerden dolayı memnun olmuş. Sessizlikten başka hiçbir şey yokmuş yanında, ta ki O, yanında birinin daha varlığını arzulayana kadar. Melkor Bauglir’in ruhu Eä’yı da aşarak sahibine kadar geri gelmiş. Eğilmiş yaratıcının önünde ve saygıyla durmuş.

    “Şimdi.” demiş Eru Ilûvatar Ainur’un en kudretlisine baktığında. “Ainur’un Müziği bir kez daha başlasın.”


16 Ekim 2014 Perşembe

Dagor Dagorath (Savaşların Savaşı) - Dokuzuncu Bölüm: Valar'ın Şampiyonu ve Arda'nın Kaderlerinin Efendisi

Bölüm 9: Valar’ın Şampiyonu ve Arda’nın Kaderlerinin Efendisi

    Grondunu savurdu Morgoth kalın, kükremeye benzer bir sesle. Tulkas bir adım geriye atarak kaçındı ve bağırarak Morgoth’un üzerine atıldı. Grondu tutan elini bileğinden kavradı ve göğüs zırhına sertçe bir yumruk indirdi. Morgoth kurtulmaya çabaladı ve tekmesi Tulkas’ı az farkla geçince Tulkas tuttuğu bileği bıraktı bir kez daha kaçındı Gronddan. Morgoth’la bakıştılar. Etrafları hamleleri yüzünden adeta cehenneme dönerken; pek fazla Ilúvatar Çocuğu yoktu etraflarında. Balroglar Ñoldor’la yarım kalan işlerini halletmek için uzaklara uçarken Valar’ın Maiar’ıyla Morgoth’un hizmetindeki şeytani varlıklar geniş bir alanı yakıp kül ediyorlardı. Büyüler havalarda patlıyor, toprak zangırdıyor, gökyüzü şimşek görmüş gibi aydınlanıyordu zaman zaman. Morgoth defalarca hamle yaptı Tulkas’a. Tulkas kahkahalar atarak savundu kendini ama zorlandığını kendisi de fark etmişti.
    Morgoth Güçler Savaşı’nda dövüştüğü Morgoth’tan daha farklıydı. Sanki kalbine cesaret, kollarına kudret gelmişti. Bu kez daha büyük bir nefretle savurdu Grondunu. Tulkas bu sefer eğilmek zorunda kaldı ve davasa Grond Valar’ın Şampiyonu’nun üzerinden geçerken Tulkas saldırmaya çalıştı diğer Vala’ya. Morgoth onu başarıyla savuşturdu ve Grondunu indirdi bir kez daha. Grond yere o kadar sert bir şekilde çarptı ki sanki savaş alanı depremle sarsıldı. Tulkas her şeye rağmen gülümsemesini kaybetmemişti. Öylece güreşip durdu Valar’ın kolca en kuvvetlileri. Adeta birbirlerine denklerdi. Tulkas daha önce yaptığı gibi onu yatırıp yenemiyor, Melkor eskisinden kuvvetli olsa da Tulkas’a üstünlük kuramıyordu. Etraflarındaki cehennem daha da genişlerken adeta tek başlarına kaldılar savaşın ortasında. Ne orklar, ne Ilúvatar Çocukları yaklaşmaya cesaret edebiliyordu onlara. Cehennem gibi birbirlerinin etraflarında döndüler. Kimi zaman geniş atlı birlikler yanlarından vızır vızır geçti, kimi zaman ok yağmurlarının sesleri gökyüzünde çarpışan ejderha ve kartalların gürültülerine karıştı.
    İkisi de durup birbirlerine baktılar. Süzdüler birbirlerini. Tulkas güldü ve gardını düşürdü. “Böyle değildin Bauglir.” dedi ona. “Kollarında bu kadar kudret olduğunu bilmezdim.”
    “Önüme geçmişin küllerini getirip durma.” diye karşılık verdi Melkor. Grondunu yere bıraktı ilginç bir hamleyle. Sanki böyle daha güçlü hissediyordu. “Artık yeni bir dünya göreceksiniz. Bir daha Arda asla eskisi gibi olmayacak.”
    “Bunda haklısın.” Tulkas onun savaş pozisyonu aldığını gördü ve Melkor yumruklarını kaldırdı. Tulkas bir kahkaha atarak ona doğru koşmaya başladı ve belki de binlerce yıldır görülmemiş bir dövüşe sahne oldu Valinor Düzlükleri.
    “Işığı yok ettin ama Işık geri gelecek!” diye bağırdı Tulkas. “O Işık’ı ne kadar çok istediğini iyi hatırlıyorum!”
    Melkor onun yumruğundan kurtuldu ve kendisi bir yumruk savurdu. “Artık ondan iğreniyorum! Ve benim yaktığım ateşler dışında hiçbir Işık yüzü göremeyecek Arda!” Birbirlerinden biraz uzaklaştıklarında göz göze geldiler. Tulkas’ın altın sakalları rüzgarı hissetmeye başlamıştı. Yağmur geliyordu. “Durmayın.” dedi Melkor sinirle. “Durmayın da Tek Olan’ı çağırın hadi! Beni ondan başkası yenemeyecek bugün! Ne sen ne Manwë!”
    “Hayır.” dedi Tulkas. “Bu bizim sınavımız. Seni bugün burada ben durduracağım!” Kahkahasıyla yankılandı her taraf. Valar’ın Şampiyonu’nun gür kahkahası rüzgarın içine işlemişti sanki. Toprağa ilk yağmur damlaları düşerken Tulkas kendini yerde buldu. Melkor ona saldırmaya çalışırken ayağa kalkmayı başardı ama karanlık lordun yumruğunu suratında hissetti ve tekrar yere düştü. Melkor grondunu aldı yerden ve bekletmeden saldırma girişiminde bulundu. Tulkas yana yuvarlandı ve kurtuldu. O anda gökyüzünde gördükleri muazzamdı. Birbirlerinin kuyruklarında uçan, ateşler saçan, pençelerini geçiren ejderhalar ve Silmarillerin ışığıyla can bulan, güçlenen ve Eärendil’in önderliğiyle ilerleyen kartallar ejderhaların sayısına göre oldukça kalabalıktı ama ona rağmen gökyüzünde uçup duran Ancalagon gibi bir canavar vardı.
    Melkor sinirle Tulkas’a doğru saldırırken bir kükreme sardı gökyüzünü. O da ne… Ancalagon Eärendil’i kovalıyordu müthiş bir hızla. Melkor’un da Tulkas’ın da gözleri ikisine takıldı. Eärendil Silmarilini bizzat Fëanor’a teslim etmiş olsa da parlıyordu gökyüzünde ve Ancalagon tarif edilemeyecek bir büyüklükle onu takip ediyordu. Yere çok yaklaşmışlardı. Devasa ejderha Valar ordusunun arka kısımlarına alev kusarak Eärendil’i takip etmeye devam etti. O sırada Tulkas havaya kalkan Silmarillerin ışığını ta bulunduğu yerde gördü ve çok geçmeden savaş alanından uzaklaşan Eärendil ve Ancalagon’un mücadelesi orada bitti ve Ancalagon yere çakıldı büyük bir gürültüyle, hemen ardından da Eärendil’in gemisi onu takip etti ve Tulkas olduğu yerde kalakaldı. “Elveda Kutlu Eärendil.” dedi fısıltıya yakın bir sesle. Melkor en güçlü yaratığının kaybına üzülmüş görünmüyordu. Bu kaybın Valar ordusundakileri daha çok kederlendireceğini düşünüyor olmalıydı. Eärendil’in yaşayıp yaşamadığını merak etti Tulkas ama o kadar yüksekten sağ kurtulamaması muhtemeldi. Onun yasını sonra tutabileceğini düşünerek karanlıklar efendisine baktı bir kez daha.
    Yükselen feryatları ikisi de duymuştu. Eärendil’in düşüşü herkesi yasa boğarken, bir anda öfkeyle ileri atılan Ilúvatar Çocukları gördü Tulkas. Zaten hepsinin yeterince sebebi vardı karanlıklar ordusuyla çarpışmak için. Şimdi sebepleri daha çoktu.
    İki Vala ölümcül düellolalarına devam ederken Durin’in soyundan gelen cüceler kalın mı kalın zırhları ile kuzey tarafında bir grup orku kovalıyordu. Önlerindeki de gerçekten Ölümsüz Durin’di, yanında Dain Demirayak, arkalarında binlerce cüce vardı. Devasa balta ve çekiçleriyle, kısa bacakları ve ölümcül öfkeleriyle orkların cehennemleri olurken yanlarından bir grup atlı Rohirrim geçerek onlara destek olmak amacıyla orklara yetişti ve güçlü atlarıyla adeta ezip geçtiler orkları. O sırada güneyde ise bir grup insan ve elf birlikte Olog-hai’lerce kıstırılmış yardım için korkuyla etraflarına bakınıyorlardı. İyice güneyde ise Vanyar ordusu, başlarında Oromë ile birlikte yürüyen ejderhalar ve devasa trollerle savaşarak ilerliyor, Avcı Vala’nın atının toynaklarından çıkan kıvılcımlarla yollarını görüyorlardı. Oromë mızrağını ölümcül bir ustalıkla kullanıyor, bir Vala’nın nasıl savaşabileceğini haykırıyordu gerçekten de. Yollarını temizleyerek kuzeye doğru ilerliyorlardı. Oromë, Tulkas’a yardımcı olabilmeyi düşünüyor olmalıydı. Melkor ne kadar çabuk düşerse savaş o kadar kolay biterdi.
    Vanyar ordusuyla birlikte ilerlemeye devam etti ve Melkor’la Tulkas da dövüşmeye. Halen birbirlerine üstünlük kuramamışlardı. O sıralarda vardı Oromë ve atından inip mızrağını kuşanmış bir halde çıktı Melkor’un karşısına. Tulkas ona bir şey demedi ve bir nevi yardımını kabul etti. Melkor’sa öfkeyle baktı ikisine. Ama onun da ağzından sözcükler dökülmedi, sadece Grondundan ve gözlerinden nefret fışkırdı. Oromë ona doğru hamle yaparken Tulkas da ona katıldı ve Melkor öfkeyle Grondunu savurdu üzerlerine. Oromë eğilirken, Tulkas kaçındı hamleden ve ikisi birlikte Melkor’u yere serdiler. Melkor öfkeyle bağırıp ikisini de üzerinden attı ve Gronduyla tekrar saldırdı. Oromë’nin yardımıyla güç bulan Melkor olmuştu sanki. Tulkas dengesini kaybedip yere düştü ve Oromë sol koluna aldığı Grond darbesiyle birkaç metre geriye uçtu kanlar içinde. Melkor öfkeden alev alev yanıyordu.
    Ancalagon’un son çığlıkları duyuldu Arien’in çığlıklarının peşinden. Rüzgar onun feryatlarını da taşıdı savaştaki tüm kulaklara. Tulkas acılar içinde yatan Oromë’yi görünce gülümsemeyi bıraktı. Yüzü gerildi. Yumrukları sıkılaştı. Melkor derin bir kötülük içinde güneş gibi parlayan bi alev misali Tulkas’ı süzerken bir anda harekete geçti ve Tulkas onun Grondundan bir kez daha eğilerek kurtuldu ve Melkor’un suratını yumruğuyla dağıttı. Onu tuttuğu gibi fırlattı ve adım adım ona yürümeye başladı.
    O anda gökyüzünde bir çığlık daha koptu ve ateş ejderhalarından biri alevler püskürterek Tulkas’ın önüne konuverdi kanatlarının yarattığı fırtınalar eşliğinde. Tulkas, Oromë’nin kıpırdandığı görünce onun iyi olduğuna sevindi ve tekrar kahkaha atarak ejderhaya saldırdı.
    Ejderhayla çarpışması bir destana benzedi Tulkas’ın. Grondun darbesinin etkisinden kurtulup ayaklanan Oromë de mızrağıyla Valar’ın Şampiyonu’nun imdadına koştu.
    Oromë mızrağını ejderhanın kalbine saplayıp Tulaks da onun alevlerinden kaçınırken gökyüzü aydınlandı şimşeklerle ve ejderha yıldırım gibi çarptı yere. Kaldırdığı tozun ardından Tulkas hemen Melkor’u fırlattığı yere doğru baktı ve gördükleri onu memnun etti.
    Túrin Turambar, elinde gece kadar kapkaranlık bir kılıçla karanlıklar efendisine meydan okuyordu sanki bir Vala ya da cesur bir Ñoldo beyi misali. Kılıcının ve saçının karanlığının aksine yüzü parlıyordu yıldızlarla birlikte. Sanki Varda bizzat kutsamıştı onu da, lanetinin etkilerinden kurtulmuştu.
    “Ailemi lanetledin! Beni lanetledin! Senin yüzünden acılarla boğuştum! Hepimiz boğuştuk!” diye bağırıyordu Túrin karanlıklar efendisine. Melkor onu sessizlikle seyrediyordu.
    “Babama yaptıklarının cezasını çekeceksin ey Dünyanın Karanlık Düşmanı! BUGÜN ILÚVATAR ÇOCUKLARI’NIN İNTİKAM GÜNÜ!” Son sözleriyle Finwë’nin sözlerini tekrar etmiş oldu ve adeta onun ettiği yemine eşlik etti. Belki de bu onu güçlü kılacaktı. Melkor’dan intikamı, onun en çok acı çektirdiklerinden biri alacaktı. Kaç kişi Húrin’in Çocukları’nın yaşadığı acıyı yaşamıştır ki? Kaç kişinin kalbi o kadar büyük kederlerle dolmuştur?

    Melkor Grondunu kavradı elleriyle ve rakibini ciddiye aldığını gösterdi bir nevi. Artık o her şeyi küçümeyen Melkor değildi ne de olsa, üstelik nefret ettiği Húrin’in de oğlunu tanımıştı. “Öyle olsun Húrin’in oğlu.” Bir adım attı öne doğru, adeta saldırıya hazırlanırmış gibi. “Gözlerini açtığında Eru’nun senin ve ırkın için seçtiği yer her neredeyse orada olacaksın ve tüm ailen, dostların da yanında olacak. Ben Arda’nın Kaderlerinin Efendisi’yim ve bundan sonra Ilúvatar Çocuklarına yer yok benim dünyamda!” Ve karanlıklar efendisi uyarmadan saldırdı Turambar’a.