Bölüm 5:
Dagor Aglareb (Şanlı Muharebe)
Atına atlayıp gözcü süvarilerle beraber giden
Maedhors yol boyunca gözleriyle kuzeybatıyı taradı, Lothlann’ı aşarlarken
erimiş karların ıslattığı çimenliğin üzerinde ve tertemiz gökyüzünün
berraklığında yol aldılar. Atları rüzgar gibi esiyordu Ñoldor’un. Morgoth’un
yaydığı dumanlar buradan bile seçilebiliyordu, güneşi sevmeyen orkları için
kapkara bulutlarını yolluyordu Morgoth. Karaltı kaplıyordu altında bıraktığı
toprakları.
Güneş
tepedeki yerinden ayrılıp batıya doğru alçalırken ork ordusu ve Dorthonion’un
savunması gözlerine ilişti elferin güçlü gözlerinin. Kalabalık bir ordusu vardı
Morgoth’un, her zaman olduğu gibi. Maedhros yaklaştıkça kalbindeki güven
duygusu arttı ve ufak endişeleri de uçup gitti. Uzun zamandan sonra bu kadar
büyük bir savaş görmek onu anılara götürmüştü...
Babası
düştü aklına o anda Maedhros’un...
Fëanor delirmiş gibi koştururken bir anda
yer gümbürdedi ve gökyüzünde şimşekler çaktı adeta. Yıldızlı gece ateşe bulandı ve bulutsuz gökyüzü gün görmüş gibi
aydınlandı. Fëanor daha ne olduğunu anlayamadan kanatlı şekiller çıkageldi,
yıldırımdan farksız bir şekilde, alev alev yanıyorlardı. Elf biçimli ama elften
daha büyük kara bir suliet olan koca bir gölge gibilerdi, sanki bu gölgelerde
ondan önce gidip önünü açan bir güç, bir dehşet vardı. Alevler onları
sarmalarken gürleyerek etraflarını kapladılar, tam Fëanor’un karşısında duranın
alevleri kara bir dumanla taçlanıyordu sanki. Kızıl-kara alevler normal
alevlerle müthiş bir uyumla dans ediyordu, bir elinde sivri bir ateş diline
benzeyen bir kılıç vardı, sol elinde ise alevlerden yapılmış bir kırbaç
tutuyordu. Diğer yaratıklar da aynı şekilde silahlanmışlardı. Fëanor,
Morgoth’un bu kötülüğünün ne olduğunu merak etti sadece.
(Buradaki Balrog tasvirinde Yüzük
Kardeşliği’ndeki Balrog tasvirinden yararlanılmıştır)
“Daha ileriye gidemezsin!” gidemezsin dedi
liderleri olduğu anlaşılan yaratık. Sesi kalın ve buğuluydu. Yerin
derinliklerinden geliyordu sanki ve dehşetin tınılarını taşıyordu içinde.
Fëanor’u etkilemese bile normal canlılar titrerdi bu sesin önünde.
“Ya sen kim oluyorsun da Ñoldor’un Yüce
Kralı’nın yolunu kesiyorsun?”
Yaratık kalın sesiyle tuhaf bir kahkaha
attı. “Ben Gothmog’um.” dedim kesin bir sesle. Yüzündeki ifadeyi seçmek zordu.
Boynuzlarındaki alev rüzgarla beraber dans ediyordu. “Balrogların lordu.”
“Demek efendiniz size Balroglar diyor?
Hizmetkar köpekler için güzel bir isim seçmiş. Bir hırsız olsa da isim koyma
yeteneğini beğendim.”
Yaratık kızmış gibi durmuyordu. Yüzündeki
ifadeyi Fëanor çok zor olsa da gülümsemek olarak betimleyebilirdi.
“Kendinden kudretlilerle nasıl
konuşulacağını sevgili baban öğretmedi mi sana?”
Babasının bahsi geçince Fëanor gülümsemesini
kaybetti ve intikam ateşiyle dolu tekrar yüreği. Adeta dünyanın bağrı gibi
yanıyordu ruhunun her bir köşesi. Ateşin Tini’ni taşıyordu içinde sanki, aynı
annesinin verdiği ismindeki anlam gibi.
“Geçmeme izin verecek misiniz? Yoksa kendi
yolumu kendim mi açmalıyım?” diye sordu Fëanor gözleri Angband’ın ve
balrogların ateşinden bile harlı bir ateşle yanmaya başlarken. Kılıcını sıkıca
kavramıştı, orkların kanları damlıyordu hala ucundan, tek bir sıyrık bile
almamıştı Ñoldor’un Yüce Kralı, Finwë’nin Yetenekli Oğlu. Zırhı haşmetle
duruyordu üzerinde, kuzguni siyah saçları yıldızlarla aydınlanan gecede,
Arda’nın Kralı’nın rüzgarlarına eşlik ediyordu. Kral öylece gelecek cevabı
bekledi, gözleri tehditler saçıyordu.
“Yolunu kendin mi açacaksın?” Gothmog güldü
tekrar, kalın sesiyle attığı kahkaha rüzgara karıştı, ateşleri rüzgarla
oynaşmaya devam etti. “Bir Ilúvatar Çocuğu için cesur sözler. Etrafında on
Maia’yla sarılmışken şansın olduğunu düşünüyor musun gerçekten de? On Balrog’a
karşı ne yapabilirsin ki? Bizi yenemeyeceksen efendimizle karşılaşmaya layık
olduğunu nerden çıkardın?”
Fëanor da kahkahalara boğuldu, delirmiş gibi
gülüyordu. İntikam ateşi doldurmuştu ruhunu. Babasının kaybının acıları
yankılanıyordu zihninde ve elbette ki Silmarilleri... O güzel Silmarilleri...
“Demek on Balrog...” dedi, adeta bir fısıltı
gibi. Ama Gothmog’un kendisini duyduğunu biliyordu. “Size kötü bir haberim
var.” Kılıcını çevirdi elinde ve saldıracakmış gibi doğruldu. Gözleriyle
Balrog’un alevli gözlerine baktı. “Daha çok getirmeliydiniz!”
Gothmog’un yüzünün solduğunu görebiliyordu.
O anda oldu ne olduysa, fırtına koptu adeta. Dostlarıyla beraber kuşatılan
Fëanor, Gothmog’un kırbacından kaçındı ve dosdoğru yanındaki Balrog’a doğru
cesurca sıçradı. Ñoldor’un en kudretlisinin kılıcı Balrog’un yüreğine –eğer ki
yürekleri varsa- saplandı, Balrog gürültüyle yere düştü ve Fëanor cesedinin
üzerinde durarak kılıcını çıkarttı ve meydan okurcasına diğerlerine doğru
koşmaya başladı.
Aradan ne kadar geçtiğini bilmiyordu Fëanor,
yara bere içindeydi, yedi Balrog’un cesedi bir tepe olmuş uzanıyordu arkasında,
tüm dostları katledilmişti. Sol kolu acıyordu, kanlar damlıyordu, alevler
tütüyordu etrafta. Yıldız ışığını Balrog’ların sönmeye yüz tutmuş alevleri
destekliyordu sanki. Fëanor cesurca baktı Gothmog ve yanındaki iki Balrog’a.
“Asla Ñoldor’un kudretini hafife almayın.”
Gothmog haykırdı öfkeyle ve diğer iki Balrog
Fëanor’a doğru sıçradılar aynı anda. Fëanor onlara karşı kendini savunsa da
Gothmog’un kırbacından kaçınamadı ve acı içinde yerde buldu kendini, yaraları
git gide ağrılaşıyordu ve kanın kokusunu duyabiliyordu.
İşte
Maedhros bu sırada geldiğini hatırlıyordu, babasının yerde boylu boyunca
uzandığını da. Ñoldor’un boruları çalınmıştı ve kralları için endişe duyan ve
intikam ateşiyle yanıp tutuşan Fëanor Oğulları’nın arkasındaki kalabalık orduyu
görünce üç Balrog doğal olarak kaçmışlardı. Maedhros en önde koşturuyordu ve
kılıcını savurduğunda Balroglar kanatlandı ve Angband’ın yolunu tutmuşlardı
derhal tozu dumana katarak. Kanat sesleri eşliğinde uzaklaşmalarına bakmıştı
Maedhros bir an için, hemen ardından babasının yanına koşmuştu. “Atar, iyi misin?”
‘Thangorodrim kuleleri yardımsız düşmeyecek
Curufinwë, bunu sen de görebiliyorsun.’ dedi Fëanor’un zihnindeki bir ses,
yaralıydı. Acı çekiyordu. Oğulları etrafını sarmıştı ama bakabildiği tek şey
Angband’dı, Thangorodrim’in yüksek ve haşmetli kuleleri... ‘Belki de.’ diye
düşündü. ‘Ama yine de savaşacağız! Silmarilleri geri almak için! Babamın
intikamı için!’ Oğulları onu Mithrim gölüne kadar taşıdılar, ancak Fëanor
zamanının geldiğini anlamıştı, yaralarının ölümcül olduğunu biliyordu ve onları
durdurdu.
Oğullarına baktı. “Vaktim doldu oğullarım.
Beni kurtardınız, ama bu yaralardan kurtulmam mümkün değil.” Aralarına bir
sessizlik çöktü. Ruhları kaderleri yüzünden ağırlaşan Fëanor Oğulları diyecek
bir şey bulamadılar. Yüzleri kederli olduğu kadar öfkeliydi de.
“İntikamımı alın!” dedi Fëanor son gücüyle.
“Morgoth’un kalesini onun başına yıkın, Silmarillim artık sizin hakkınızdır.
Tacından sökün o Silmarilleri, ait oldukları ellere dönemesler de mirasçılarına
dönmeliler. Kralınız Finwë’nin asaletini unutmayın, o tacındaki pırıltıyı ve
gözlerindeki ateşi. Onun nasıl öldürüldüğünü unutmayın. Hem onun hem benim
initkamımı alın! Elveda oğullarım!”
Ne bir mezarı olmuştu Fëanor’un, ne de
kemikleri kalmıştı geriye, oğullarının şaşkın bakışları içinde bedeni alev alıp
kül olmuştu, ruhu öyle bir ateşle yanıyordu işte... Böylece gelmişti Ñoldor’un
en kudretlisinin sonu, o ki yapıp ettikleriyle Ñoldor’un dillere destan
işlerini de başarmıştı, en büyük acıları da tattırmıştı onlara...
Maedhros,
emir verdi askerlerine ve borular öttürüldü Dorthonion’a çok az bir mesafe
kaldığında. Savaşı haber veriyordu borular, adeta Ñoldor’a zaferin
müjdeleyicisi gibi inledi geniş düzlükler boyunca.
Hakim bir
tepede devam ediyordu savaş, Finarfin’in oğulları Maedhros’un tavsiyelerine
uyarak orkları başarıyla tutuyorlardı ama elbette bunun da bir sınırı vardı,
kırılma noktasının yaklaştığını buradan bile anlayabiliyordu Maedhros. Öyle
hissediyordu. Neyse ki zamanında varmışlardı. Çalan borunun etkilerini, ordunun
arka kısımlarında gördü Himring Lordu, orklar düzen değiştirdi ve Maedhros’tan
tarafa döndüler, öncü birlikler ve belki de en önde bekleyen on ya da yirmi bin
kadar asker Finarfin oğullarına saldırmaya devam etti.
Fëanor
Hanesi’nin ordusu tüm hızıyla hücuma kalktığında kuzeybatıdan borular yükseldi.
“Kral
Fingolfin!” dedi Maedhros, amcasının borularını tanıdığı vakit. Cesaret verici
bir sesle öten boru savaş meydanı boyunca dağıldı. İki defa daha öttü borular,
deliler gibi üflendiler ve orkların felaketlerinin habercisi oldular.
Yüce Ñoldor
Kralı’nın ve Himring Lordu’nun orduları arasına sıkışan orkların hiçbir şansı
yoktu. Maedhros bir kahkaha attı ve atını daha bir şevkle sürmeye başladı. Atlı
okçu eğitimi aldığından ellerini kullanmadan at sürebiliyordu, bu sayede sol
eliyle kılıcını kullanabilecek durumdaydı. Orklarla ilk sıcak temas
sağlandığında Ñoldor atlıları adeta parçalayıp geçtiler orkları. Maedhros yerde
daha etkili savaşabileceğini bildiğinden atından atladı ve orkların arasına
daldı, yanıbaşında da her zamanki gibi biricik kardeşi vardı. Askerleriyle
beraber hızla orkların merkezine kadar ilerlemeye başladılar, orkları biçerek,
öldürerek, başlarını vücutlarından ayırarak ilerledi iki Ñoldo, arkalarında
kızıl pelerinli askerlerle birlikte.
“Kral Finwë
için!” diye bağırdı Maedhros, kılıcını o kadar büyük bir ustalıkla savuruyordu
ki orklar artık yanına yaklaşmaya dahi korkuyorlardı. Çözündüklerini
görebiliyordu Maedhros. Kaçmaları çok yakındı.
“Kral Finwë
için!” diye bir haykırış daha durdu. Az ötede mavi pelerinli, altın sarısı
zırhlarıyla, batmaya başalyan güneşin altında birer Vala gibi savaşan Fingolfin
Hanesi’nin askerlerini gördü, en önde de Ñoldor’un en güçlüsü, güzel kılıcı
Ringil’i Oromë’nin ustalığıyla savuruyor, Tulkas’ın gücünden bir parça
taşıyormuş gibi görünüyordu. Kral Fingolfin iki orkun kellesini aldı ve bir
tanesinin kılıcını karşılayıp hızla ondan kurtuldu, etrafında dönerek iki orku
daha biçti ve bakışları Maedhros’la kesişti.
“Suilannad
Nelyafinwë!” diye bağırdı Fingolfin ona.
“Suilannad
aranya!” diye karşılık Maedhros gülümsemesi bir orkun saldırısıyla yarıda
kesilse de, omzundan midesine kadar kılıcıyla onu biçti ve amcasına doğru
gitmeye devam etti. Maglor’a baktı ve “Atlıları getir!” dedi. “Ne kadar az ork
dönerse o kadar iyi!”
Atlılar
onlara doğru gelirken, bir kısmı orkları çevirmek için kuzeye doğru gittiler ve
Finarfin’in oğullarının da kuzeye doğru saldırıya çıktıklarını gördüler,
Finarfin’in sarı sancağı gururla rüzgara eşlik ediyordu. Maedhros orklar
kaçmaya başladığında zaferle bağırdı ve Fingolfin’le birlikte atlarının
getirilmesini istediler. Atlarına atlayıp süvarilerle beraber kaçan orkların
peşine düştüklerinde yıldızlar gökyüzünde parlamaya başlamıştı.
Ñoldor
süvarileri peşlerine takıldılar böylece orkların ve şanlı bir savaşın ardından.
Atların toynakları çimenlerin ve düzlüklerin üzerinde eserlerken atlı okçular
ölüm kustular önlerine, amansızca takip ettiler orkları. İlk grubu
yakaladıklarında çok vakit kaybetmeden hepsini katlettiler ve Thrangorodrim
kuleleri görünüre girmeye başladığı vakit son orku bizzat Maedhros öldürdü. Son
hızla kaçmaya çalışan iri yarı orkun yanından hızla at sürerek kafasını uçurdu
Thangorodrim kulelerine selam verdi adeta.
Fingolfin
yanına kadar geldi ve ikisi de durup öylece baktılar Thangorodrim kulelerine.
“Kalesinden çıkmayan bir korkakla uğraşıyoruz!” dedi Fingolfin tükürür gibi.
Kalın sesi nefret saçıyordu. Kuzgun siyahı saçları ayışığında Maedhros’un kızıl
saçlarının parıltısına eşlik ediyordu. Angband alevlerin ve karanlığın ortasına
çöreklenmiş bir dehşet misali uzanıyordu gökyüzüne doğru. Maedhros
Silmarillerin orada olduğunu biliyordu. Kara tahtında oturan karanlıklar
efendisinin kıskanç gözlerle baktığını biliyordu.
“Öyleyse
kalesine biz gideriz.” dedi Maedhros kesin bir tavırla.
“Bir daha
ordusunun kalesinden çıkmasına kesinlikle izin veremeyiz. Orkları güneye
inmemeli.”
“Kesinlikle
haklısınız efendim. Bütün gözlerimiz Angband’ın üzerinde olmalı.”
Atını
çevirip güneye döndüğünde yıldızların ışığı, ayın parıltısıyla ona eşlik etti
ve ileride Angnband Kuşatması diye anılacak olan kuşatma böylece başlamış oldu.
Maedhros ve Fingolfin dönüş yolu boyunca kuşatma hakkında konuştular, planlar
yaptılar.
“Morgoth
gördü böylece uyumadığımızı.” dedi Fingolfin omzunun üzerinden kuzeydeki
karanlığa bakarken.
“Daha çok
şey görecek.” diye söz verdi Maedhros. “Ñoldor onun için gelecek.”