16 Şubat 2015 Pazartesi

Ñoldor'dan Hikayeler - Bölüm V: Dagor Aglareb (Şanlı Muharebe)

Bölüm 5: Dagor Aglareb (Şanlı Muharebe)

 Atına atlayıp gözcü süvarilerle beraber giden Maedhors yol boyunca gözleriyle kuzeybatıyı taradı, Lothlann’ı aşarlarken erimiş karların ıslattığı çimenliğin üzerinde ve tertemiz gökyüzünün berraklığında yol aldılar. Atları rüzgar gibi esiyordu Ñoldor’un. Morgoth’un yaydığı dumanlar buradan bile seçilebiliyordu, güneşi sevmeyen orkları için kapkara bulutlarını yolluyordu Morgoth. Karaltı kaplıyordu altında bıraktığı toprakları.
Güneş tepedeki yerinden ayrılıp batıya doğru alçalırken ork ordusu ve Dorthonion’un savunması gözlerine ilişti elferin güçlü gözlerinin. Kalabalık bir ordusu vardı Morgoth’un, her zaman olduğu gibi. Maedhros yaklaştıkça kalbindeki güven duygusu arttı ve ufak endişeleri de uçup gitti. Uzun zamandan sonra bu kadar büyük bir savaş görmek onu anılara götürmüştü...
Babası düştü aklına o anda Maedhros’un...
Fëanor delirmiş gibi koştururken bir anda yer gümbürdedi ve gökyüzünde şimşekler çaktı adeta. Yıldızlı gece ateşe bulandı ve bulutsuz gökyüzü gün görmüş gibi aydınlandı. Fëanor daha ne olduğunu anlayamadan kanatlı şekiller çıkageldi, yıldırımdan farksız bir şekilde, alev alev yanıyorlardı. Elf biçimli ama elften daha büyük kara bir suliet olan koca bir gölge gibilerdi, sanki bu gölgelerde ondan önce gidip önünü açan bir güç, bir dehşet vardı. Alevler onları sarmalarken gürleyerek etraflarını kapladılar, tam Fëanor’un karşısında duranın alevleri kara bir dumanla taçlanıyordu sanki. Kızıl-kara alevler normal alevlerle müthiş bir uyumla dans ediyordu, bir elinde sivri bir ateş diline benzeyen bir kılıç vardı, sol elinde ise alevlerden yapılmış bir kırbaç tutuyordu. Diğer yaratıklar da aynı şekilde silahlanmışlardı. Fëanor, Morgoth’un bu kötülüğünün ne olduğunu merak etti sadece.
(Buradaki Balrog tasvirinde Yüzük Kardeşliği’ndeki Balrog tasvirinden yararlanılmıştır)
“Daha ileriye gidemezsin!” gidemezsin dedi liderleri olduğu anlaşılan yaratık. Sesi kalın ve buğuluydu. Yerin derinliklerinden geliyordu sanki ve dehşetin tınılarını taşıyordu içinde. Fëanor’u etkilemese bile normal canlılar titrerdi bu sesin önünde.
“Ya sen kim oluyorsun da Ñoldor’un Yüce Kralı’nın yolunu kesiyorsun?”
Yaratık kalın sesiyle tuhaf bir kahkaha attı. “Ben Gothmog’um.” dedim kesin bir sesle. Yüzündeki ifadeyi seçmek zordu. Boynuzlarındaki alev rüzgarla beraber dans ediyordu. “Balrogların lordu.”
“Demek efendiniz size Balroglar diyor? Hizmetkar köpekler için güzel bir isim seçmiş. Bir hırsız olsa da isim koyma yeteneğini beğendim.”
Yaratık kızmış gibi durmuyordu. Yüzündeki ifadeyi Fëanor çok zor olsa da gülümsemek olarak betimleyebilirdi.
“Kendinden kudretlilerle nasıl konuşulacağını sevgili baban öğretmedi mi sana?”
Babasının bahsi geçince Fëanor gülümsemesini kaybetti ve intikam ateşiyle dolu tekrar yüreği. Adeta dünyanın bağrı gibi yanıyordu ruhunun her bir köşesi. Ateşin Tini’ni taşıyordu içinde sanki, aynı annesinin verdiği ismindeki anlam gibi.
“Geçmeme izin verecek misiniz? Yoksa kendi yolumu kendim mi açmalıyım?” diye sordu Fëanor gözleri Angband’ın ve balrogların ateşinden bile harlı bir ateşle yanmaya başlarken. Kılıcını sıkıca kavramıştı, orkların kanları damlıyordu hala ucundan, tek bir sıyrık bile almamıştı Ñoldor’un Yüce Kralı, Finwë’nin Yetenekli Oğlu. Zırhı haşmetle duruyordu üzerinde, kuzguni siyah saçları yıldızlarla aydınlanan gecede, Arda’nın Kralı’nın rüzgarlarına eşlik ediyordu. Kral öylece gelecek cevabı bekledi, gözleri tehditler saçıyordu.
“Yolunu kendin mi açacaksın?” Gothmog güldü tekrar, kalın sesiyle attığı kahkaha rüzgara karıştı, ateşleri rüzgarla oynaşmaya devam etti. “Bir Ilúvatar Çocuğu için cesur sözler. Etrafında on Maia’yla sarılmışken şansın olduğunu düşünüyor musun gerçekten de? On Balrog’a karşı ne yapabilirsin ki? Bizi yenemeyeceksen efendimizle karşılaşmaya layık olduğunu nerden çıkardın?”
Fëanor da kahkahalara boğuldu, delirmiş gibi gülüyordu. İntikam ateşi doldurmuştu ruhunu. Babasının kaybının acıları yankılanıyordu zihninde ve elbette ki Silmarilleri... O güzel Silmarilleri...
“Demek on Balrog...” dedi, adeta bir fısıltı gibi. Ama Gothmog’un kendisini duyduğunu biliyordu. “Size kötü bir haberim var.” Kılıcını çevirdi elinde ve saldıracakmış gibi doğruldu. Gözleriyle Balrog’un alevli gözlerine baktı. “Daha çok getirmeliydiniz!”
Gothmog’un yüzünün solduğunu görebiliyordu. O anda oldu ne olduysa, fırtına koptu adeta. Dostlarıyla beraber kuşatılan Fëanor, Gothmog’un kırbacından kaçındı ve dosdoğru yanındaki Balrog’a doğru cesurca sıçradı. Ñoldor’un en kudretlisinin kılıcı Balrog’un yüreğine –eğer ki yürekleri varsa- saplandı, Balrog gürültüyle yere düştü ve Fëanor cesedinin üzerinde durarak kılıcını çıkarttı ve meydan okurcasına diğerlerine doğru koşmaya başladı.
Aradan ne kadar geçtiğini bilmiyordu Fëanor, yara bere içindeydi, yedi Balrog’un cesedi bir tepe olmuş uzanıyordu arkasında, tüm dostları katledilmişti. Sol kolu acıyordu, kanlar damlıyordu, alevler tütüyordu etrafta. Yıldız ışığını Balrog’ların sönmeye yüz tutmuş alevleri destekliyordu sanki. Fëanor cesurca baktı Gothmog ve yanındaki iki Balrog’a.
“Asla Ñoldor’un kudretini hafife almayın.”
Gothmog haykırdı öfkeyle ve diğer iki Balrog Fëanor’a doğru sıçradılar aynı anda. Fëanor onlara karşı kendini savunsa da Gothmog’un kırbacından kaçınamadı ve acı içinde yerde buldu kendini, yaraları git gide ağrılaşıyordu ve kanın kokusunu duyabiliyordu.
İşte Maedhros bu sırada geldiğini hatırlıyordu, babasının yerde boylu boyunca uzandığını da. Ñoldor’un boruları çalınmıştı ve kralları için endişe duyan ve intikam ateşiyle yanıp tutuşan Fëanor Oğulları’nın arkasındaki kalabalık orduyu görünce üç Balrog doğal olarak kaçmışlardı. Maedhros en önde koşturuyordu ve kılıcını savurduğunda Balroglar kanatlandı ve Angband’ın yolunu tutmuşlardı derhal tozu dumana katarak. Kanat sesleri eşliğinde uzaklaşmalarına bakmıştı Maedhros bir an için, hemen ardından babasının yanına koşmuştu. “Atar, iyi misin?”
‘Thangorodrim kuleleri yardımsız düşmeyecek Curufinwë, bunu sen de görebiliyorsun.’ dedi Fëanor’un zihnindeki bir ses, yaralıydı. Acı çekiyordu. Oğulları etrafını sarmıştı ama bakabildiği tek şey Angband’dı, Thangorodrim’in yüksek ve haşmetli kuleleri... ‘Belki de.’ diye düşündü. ‘Ama yine de savaşacağız! Silmarilleri geri almak için! Babamın intikamı için!’ Oğulları onu Mithrim gölüne kadar taşıdılar, ancak Fëanor zamanının geldiğini anlamıştı, yaralarının ölümcül olduğunu biliyordu ve onları durdurdu.
Oğullarına baktı. “Vaktim doldu oğullarım. Beni kurtardınız, ama bu yaralardan kurtulmam mümkün değil.” Aralarına bir sessizlik çöktü. Ruhları kaderleri yüzünden ağırlaşan Fëanor Oğulları diyecek bir şey bulamadılar. Yüzleri kederli olduğu kadar öfkeliydi de.
“İntikamımı alın!” dedi Fëanor son gücüyle. “Morgoth’un kalesini onun başına yıkın, Silmarillim artık sizin hakkınızdır. Tacından sökün o Silmarilleri, ait oldukları ellere dönemesler de mirasçılarına dönmeliler. Kralınız Finwë’nin asaletini unutmayın, o tacındaki pırıltıyı ve gözlerindeki ateşi. Onun nasıl öldürüldüğünü unutmayın. Hem onun hem benim initkamımı alın! Elveda oğullarım!”
Ne bir mezarı olmuştu Fëanor’un, ne de kemikleri kalmıştı geriye, oğullarının şaşkın bakışları içinde bedeni alev alıp kül olmuştu, ruhu öyle bir ateşle yanıyordu işte... Böylece gelmişti Ñoldor’un en kudretlisinin sonu, o ki yapıp ettikleriyle Ñoldor’un dillere destan işlerini de başarmıştı, en büyük acıları da tattırmıştı onlara...
Maedhros, emir verdi askerlerine ve borular öttürüldü Dorthonion’a çok az bir mesafe kaldığında. Savaşı haber veriyordu borular, adeta Ñoldor’a zaferin müjdeleyicisi gibi inledi geniş düzlükler boyunca.
Hakim bir tepede devam ediyordu savaş, Finarfin’in oğulları Maedhros’un tavsiyelerine uyarak orkları başarıyla tutuyorlardı ama elbette bunun da bir sınırı vardı, kırılma noktasının yaklaştığını buradan bile anlayabiliyordu Maedhros. Öyle hissediyordu. Neyse ki zamanında varmışlardı. Çalan borunun etkilerini, ordunun arka kısımlarında gördü Himring Lordu, orklar düzen değiştirdi ve Maedhros’tan tarafa döndüler, öncü birlikler ve belki de en önde bekleyen on ya da yirmi bin kadar asker Finarfin oğullarına saldırmaya devam etti.
Fëanor Hanesi’nin ordusu tüm hızıyla hücuma kalktığında kuzeybatıdan borular yükseldi.
“Kral Fingolfin!” dedi Maedhros, amcasının borularını tanıdığı vakit. Cesaret verici bir sesle öten boru savaş meydanı boyunca dağıldı. İki defa daha öttü borular, deliler gibi üflendiler ve orkların felaketlerinin habercisi oldular.
Yüce Ñoldor Kralı’nın ve Himring Lordu’nun orduları arasına sıkışan orkların hiçbir şansı yoktu. Maedhros bir kahkaha attı ve atını daha bir şevkle sürmeye başladı. Atlı okçu eğitimi aldığından ellerini kullanmadan at sürebiliyordu, bu sayede sol eliyle kılıcını kullanabilecek durumdaydı. Orklarla ilk sıcak temas sağlandığında Ñoldor atlıları adeta parçalayıp geçtiler orkları. Maedhros yerde daha etkili savaşabileceğini bildiğinden atından atladı ve orkların arasına daldı, yanıbaşında da her zamanki gibi biricik kardeşi vardı. Askerleriyle beraber hızla orkların merkezine kadar ilerlemeye başladılar, orkları biçerek, öldürerek, başlarını vücutlarından ayırarak ilerledi iki Ñoldo, arkalarında kızıl pelerinli askerlerle birlikte.
“Kral Finwë için!” diye bağırdı Maedhros, kılıcını o kadar büyük bir ustalıkla savuruyordu ki orklar artık yanına yaklaşmaya dahi korkuyorlardı. Çözündüklerini görebiliyordu Maedhros. Kaçmaları çok yakındı.
“Kral Finwë için!” diye bir haykırış daha durdu. Az ötede mavi pelerinli, altın sarısı zırhlarıyla, batmaya başalyan güneşin altında birer Vala gibi savaşan Fingolfin Hanesi’nin askerlerini gördü, en önde de Ñoldor’un en güçlüsü, güzel kılıcı Ringil’i Oromë’nin ustalığıyla savuruyor, Tulkas’ın gücünden bir parça taşıyormuş gibi görünüyordu. Kral Fingolfin iki orkun kellesini aldı ve bir tanesinin kılıcını karşılayıp hızla ondan kurtuldu, etrafında dönerek iki orku daha biçti ve bakışları Maedhros’la kesişti.
“Suilannad Nelyafinwë!” diye bağırdı Fingolfin ona.
“Suilannad aranya!” diye karşılık Maedhros gülümsemesi bir orkun saldırısıyla yarıda kesilse de, omzundan midesine kadar kılıcıyla onu biçti ve amcasına doğru gitmeye devam etti. Maglor’a baktı ve “Atlıları getir!” dedi. “Ne kadar az ork dönerse o kadar iyi!”
Atlılar onlara doğru gelirken, bir kısmı orkları çevirmek için kuzeye doğru gittiler ve Finarfin’in oğullarının da kuzeye doğru saldırıya çıktıklarını gördüler, Finarfin’in sarı sancağı gururla rüzgara eşlik ediyordu. Maedhros orklar kaçmaya başladığında zaferle bağırdı ve Fingolfin’le birlikte atlarının getirilmesini istediler. Atlarına atlayıp süvarilerle beraber kaçan orkların peşine düştüklerinde yıldızlar gökyüzünde parlamaya başlamıştı.
Ñoldor süvarileri peşlerine takıldılar böylece orkların ve şanlı bir savaşın ardından. Atların toynakları çimenlerin ve düzlüklerin üzerinde eserlerken atlı okçular ölüm kustular önlerine, amansızca takip ettiler orkları. İlk grubu yakaladıklarında çok vakit kaybetmeden hepsini katlettiler ve Thrangorodrim kuleleri görünüre girmeye başladığı vakit son orku bizzat Maedhros öldürdü. Son hızla kaçmaya çalışan iri yarı orkun yanından hızla at sürerek kafasını uçurdu Thangorodrim kulelerine selam verdi adeta.
Fingolfin yanına kadar geldi ve ikisi de durup öylece baktılar Thangorodrim kulelerine. “Kalesinden çıkmayan bir korkakla uğraşıyoruz!” dedi Fingolfin tükürür gibi. Kalın sesi nefret saçıyordu. Kuzgun siyahı saçları ayışığında Maedhros’un kızıl saçlarının parıltısına eşlik ediyordu. Angband alevlerin ve karanlığın ortasına çöreklenmiş bir dehşet misali uzanıyordu gökyüzüne doğru. Maedhros Silmarillerin orada olduğunu biliyordu. Kara tahtında oturan karanlıklar efendisinin kıskanç gözlerle baktığını biliyordu.
“Öyleyse kalesine biz gideriz.” dedi Maedhros kesin bir tavırla.
“Bir daha ordusunun kalesinden çıkmasına kesinlikle izin veremeyiz. Orkları güneye inmemeli.”
“Kesinlikle haklısınız efendim. Bütün gözlerimiz Angband’ın üzerinde olmalı.”
Atını çevirip güneye döndüğünde yıldızların ışığı, ayın parıltısıyla ona eşlik etti ve ileride Angnband Kuşatması diye anılacak olan kuşatma böylece başlamış oldu. Maedhros ve Fingolfin dönüş yolu boyunca kuşatma hakkında konuştular, planlar yaptılar.
“Morgoth gördü böylece uyumadığımızı.” dedi Fingolfin omzunun üzerinden kuzeydeki karanlığa bakarken.

“Daha çok şey görecek.” diye söz verdi Maedhros. “Ñoldor onun için gelecek.”


13 Şubat 2015 Cuma

Ñoldor'dan Hikayeler - Bölüm IV: İlk Saldırı

Bölüm IV: İlk Saldırı

Himring’e geldiğinde askerlerinin çoktan savaş düzeni alarak lordlarını beklediğini gördü ve Maglor’a içinden teşekkür etti. Sarı bir deniz gibi kalenin içinde dimdik duran Ñoldor, bizzat Morgoth’un kendisini görse korkmayacakmış gibi bir edayla dikiliyordu. Mızraklarını, kılıçlarını ve yaylarını hazırda tutarak Maedhros girer girmez selam durdular. Çıkan ses duyulmaya değerdi. Gökgürültüsü gibi yayıldı kale boyunca.
Maedhros hemen atından indi ve kale kumandanı Kenatë derhal rapor verdi ona. “Lord Maglor ordularını almak üzere kendi kalesine döndü, kaledeki askerlere de hazırlanmalarını emretti. Ne yapmamızı emredirsiniz lordum?”
“Orklar ne kadar uzaktalar?”
“En fazla bir gün.”
“Öyleyse derhal onlara saldırmak zorundayız. Aksi takdirde güneye akarlar ve halka zarar verirler. Kaleye saldıracak büyük bir güç olsaydı çoktan saldırmıştı. Kaleden çıkmaya hazırlanın.”
“Emredersiniz lordum!” dedi kumandan ve Maedhros omzuna dokunarak bir nevi güven verdi ona ve hemen kalesinin en yüksek kulesine tırmanmak için içeri girdi. Yukarı çıktığında kuzeye, Lothlann Ovası’na baktı ve orkları uzaktan da olsa seçebildiğini fark etti. Sayılarını bilmiyordu, buradan tahmin de yapamıyordu ama birkaç binden fazla gibi görünüyorlardı. Kendi sayılarını geçip geçmediğinden emin değildi Maedhros.
Zırhını kuşanıp zaten hazır olan ordusunun başına geçti. Kale kapılarının açılması emri verdiğinde Fëanor Hanesi’nin en kalabalık ordusu, lordlarının başında yürüyüşlerine başladı. Ahenkli adım atışlarıyla beraber Himring inlerken, hızla terk ettiler kaleyi ve Lothlann’ın yolunu tuttular. Maedhros gözcüleri yolladı ve sayılarını tahmin etmelerini istedi. Onlar Maedhros Hududu’na tam varamadan orkların yaklaşacağı kuşkusuzdu, o sebeple Maedhros onları bekleyebileceği en stratejik noktaya gelerek oraya konuşlandı. Lothlann’a inen tepenin eteklerindeydiler ve orkların kendilerine saldırmasını bekleyeceklerdi. İlk saldırıyı kaşılayıp onları aşağı doğru ittirecekler ve gitmesini emrettiği öncü atlı birliği yanlardan saldırarak orkları ezip geçeceklerdi. Ardından orkları çember altına almak suretiyle imha edeceklerdi. Maedhros mümkünse hiçbirini sağ bırakmamayı planlıyordu. Ork esir alma gibi bir planı da yoktu.
Orklar kara kalplerinde efendilerinden korktukları kadar, çektikleri acılardan dolayı derin bir nefret besleseler de genelde korkuları daha ağır basardı. Üstüne üstlük kalpleri de karartılmıştı… Onlar için iyilik gibi bir umut yoktu artık. Yaratılışlarının doğası olarak kötüydüler. Morgoth’un onları bozuşunun sonucu olarak…
Saatler geçerken gözcüler döndü ve Maedhros’a bildirdiler. Sayıları kırk bine yakındı orkların. Eşit sayıda gözüyle bakılabilirdi. Gözcülere atlıları alıp ayrılması ve doğudaki yükseltinin ardına konuşlanması emrini verdi. Atlılar güneşin doğduğu yere at sürerken orklar görünmeye başlamıştı. Orkların yaklaşmasını izlediler sadece. Belirli bir mesafeye gelip duran orklar öylece ileriyi seyrettiler. Etrafta ne bir Balrog, ne de farklı bir yaratık görünürdeydi. Sadece birkaç troll vardı ordunun arasında. Orklar iriyarılardı. Aralarında ufak tefek gibi gözükenler olsa da geneli irikıyımdı ve fena silahlanmamışlardı. Maedhros hemen yayların hazırlanmasını emrini bağırdı Quenya’da.
Sarı zırh denizi mükemmel bir düzenle yaylarını hazırladılar ve okları taktılar. Hızlarına ve uyumlarına memnun oldu Maedhros. Pis pis baktı orkların üzerine. Başlarındaki komutan gibi görünen ork bağırdı ve diğerleri de ona eşlik etti. –Anlaşılan- Sayılarına güvenerek saldırı emrini verdi ve ork denizi üzerlerine doğru gelmeye başladı.
“Leithio i philinn!” diye bağırdı Maedhros. Okçular önce yaylarını havaya kaldırdı, büyük bir güçle gerdiler ve muazzam bir uyum ve asaletle bıraktılar. Okların keskin sesi Lothlann boyunca yankılandı ve ok yağmuru öndeki ork yığınını yerle bir etti. Öncü grup iki salvoyla yerle bir olurken, diğerleri yaklaşmaya başladı ve Maedhros sağ tarafındaki kınından çekti kılıcını. Çelik kılıç kınına sürtünürken havada müthiş bir tını oluştu. Orklar bağırarak, vahşi bir şekilde koşarak üstlerine doğru gelirken, Maedhros kılıçların ve mızrakların çekilmesi için bağırdı. Okçular hemen geriye çekilerek yerlerini mızraklılara bıraktılar. Kalkanları ve uzun mızraklarıyla savunma pozisyonu alan Ñoldor ilk dalgayı karşıladı. Maedhros da ilk dalgaya saldıranlar arasındaydı. Asla geride durup ordularını uzaktan idare eden biri olmayacaktı. Babası gibi en önde gidecekti savaşta.
İlk ork dalgası mızraklara takıldı. İkincisinin bir kısmı takılsa da elflerin arasından da düşenler oldu ve okçular arka kısımlarına tekrar ölüm kustular. Maedhros emirler bağırarak ve önüne çıkan her orku biçerek adeta bir cehennem yarattı etrafında. Sol eliyle kılıcını amansız bir şekilde kullanıyor, uzun boyuyla her yanda dikkat çektiğinden oklar her tarafından vızıldıyordu. Miğferinin etrafından sarkan kızıl saçları hareketleriyle birlikte dalgalanıyor, kılıcı her savruluşunda ölüm saçıyordu orklar arasına.
Askerleri saldırıyı olduğu yerde durdurmayı rahatlıkla başardılar ve Maedhros, “Póna! (İleri!)” diye bağırdı. Elfler bir anda silkindiler ve kalkanlarıyla mızraklarını kullanarak ilerlemeye başladılar.
O sırada doğudan borular öttü ve Maedhros Maglor’un yaklaştığını anladı. Yanındaki adamına borusunu öttürmesi emrini verdi. Hem Maglor’u selamlamak hem de atlılara gelmelerini emretmek için. Boru tiz bir şekilde yankılandı. Kısa bir tınla öttü. Doğudaki tepenin ardından, Maedhros’un yolladığının iki katı büyük bir atlı grubu yaklaşıyordu. Maglor’un atlıları da onlara katılmış olmalıydı. Gülümedi Maedhros. Orkların arasına büyük bir şevkle saldırmak için atılırken, atlılar büyük bir hızla orklara yan taraftan saldırarak, onları ezip biçti.
Gerisi orklar için tam bir fiyaskoydu. Maedhros kılıcını deliler gibi savurarak onları takip etti ve son orka kadar avladılar. İlk saldırı böylece kolaylıkla savuşturulmuş oldu. Kayıpları da oldukça azdı.
Maglor’la Lothlann’ın düzlüklerinde selamlaştılar. Maglor gülümseyerek indi atından diğerleriyle birlikte. Kardeşine sarıldı.
“Zafer denemeyecek kadar kolay oldu.” dedi Maglor.
“Sadece uyuyup uyumadığımıza bakmış resmen.” dedi Maedhros başını sallayarak. “Angband’da bu orkların yüz katına yakını olduğuna eminim. Sadece bizi test etti.”
“Gene de zafer, zaferdir kardeşim.” Maglor uzun kardeşinin omzuna koydu elini.
“Aynı saldırıyı diğer yerlere de yaptı mı merak ediyorum.”
“Bilemiyorum. Haberci gönderelim mi?”
“Mantıklı.” diyerek onayladı onu Maedhros. Askerlerinden birine gitmesini emretti ve kamp kurulmasını söyledi. Aradan birkaç saat geçmeden güneyden bir atlı geldi yanlarına. Dorthonion’un habercilerinden biri. Selam verdikten sonra konuştu: “Efendim! Dorthonion’a iki yüz bini geçik büyük bir ork ordusu geliyor. Batıda orklar Hithlum içlerine kadar saldırmışlar, Lord Cirdan ve kralımız Fingolfin tarafından bertaraf edilseler de asıl grup Dorthonion’a saldırıyor efendim. Ben buraya gelene dek çoktan saldırmış olmalılar. Finarfin’in oğulları, yardımınızı bekliyor.”
Bu Maedhros’un beklediği bir şeydi. “İstedikleri yardımları alacaklar. Derhal yola çıkıyoruz.”
Aegnor ve Angrod’un orkları, onlar varana kadar tutabileceklerini umuyordu. Eğer kendilerine verdikleri tavsiyeleri dinledilerse tutarlardı. Konuşlandıkları yerlerin kalelerden farkı pek farkı yoktu ve yirmi bini geçik Ñoldo onları bir süre rahatlıklar oyalardı. Sonsuza kadar değil elbette, ancak yardım gelene kadar. Maedhros, Fingolfin’in geleceğinden de emindi, kafasında şekillenen planlar tutarsa orklar hem doğudan, hem de batıdan feci şekilde kıstırılacaklardı.
Ñoldor hızla toparlandı ve kuzeye doğru gitmeye başladı. Maedhros karanlığa baktı ve meydan okurcasına sürdü atını ileriye.

“Nai Alcarin! (Şanlı olsun!)” diye bağırdı Maglor yanında at sürerken. Giriştikleri savaş Quenya’da Dagor Alcarin, Sindarin’de ise Dagor Aglareb diye anılacaktı, Görkemli Savaş yani. Maedhros’un kılıcını savuruşu dillere destan olacaktı ve düşmanları onun Thangorodrim’e zincerlendiği güne lanet edeceklerdi.