25 Eylül 2015 Cuma

Gölge ve Dalgaların Savaşı - Sekizinci Bölüm: Gölgelerdeki Parıltı

    Zindanlar soğuk ve sessizdi. Mordor’un bu kadar soğuk olabilmesi bile şaşırtıcıydı. Soğuk her tarafa okyanusun tabanı misali işliyor, havanın boğuculuğu karanlığın soğuğuyla birleşiyordu adeta. Karanlık ve soğuğun beraberce mırıldandığı bir melodi sarıyordu her yeri. Ölümün ve yok oluşun şarkısı. Umutsuzluğun ve çöken kasvetin ezgisi. Sayısız gölgenin zaferinin her yana dağılan korkutucu sesleri taştan duvarlara bir bir çarpıp dağılıyor gibiydi. Her taşın arasına Karanlıklar Efendisi’nin yazgısının ince ayrıntıları dokunmuş, ilk Düşman’ın karanlığını bulma arayışını anlatıyordu sanki. Hiçbir yerden ışık gelmiyordu ama çığlıklar duyulabiliyordu. Şarkının arkasındaki enstürmanlar gibiydi çığlıklar. Dehşete ve umutsuzluğa daha iyi ne eşlik edebilirdi ki? Farklı güçlerde ve farklı ırklara ait olduğu belli olan pek çok çığlık geliyordu kulağa.
    Ah çığlıkları dinlemek her zaman en kötüsü olmuştu. Elrohir son zamanlarda ne kadar çığlık duyduğunu sayamayacağını fark etti. Binlerce duymuştu belki de. Herbiri canını yakıyordu.
    Sessizlik içinde vakit asla bitmeyecekmiş gibi görünüyordu, esir edildiğinden beri ne bir işkence görmüş ne de kötü bir şey gelmişti başına. Bu yüzden daha da korkuyordu aslında. Sonu ne olacaktı? Sauron onunla ne yapacaktı? Nasıl kötülükler planladığını ancak Eru Ilúvatar bilirdi.
    Elrohir iyice karanlığa alıştığını düşünürken ve kendisini sessizliğin şarkısı içinde kaybetmişken zindanın kapıları gıcırdayarak açıldı ve hava daha da soğudu sanki. Amon Amarth’ın bu kadar yakınında sıcaktan erimeleri gerekirken Elrohir üzerine bir palto daha alsa daha iyi olabileceğini düşünüyordu.
    Devasa bir çift ayak girdi içeri, Elrohir yede bağdaş kurmuş oturuyordu ve karanlık üzerine ay tutulması misali çöreklendi. Bir anda Sauron’u karşısında bulmayı beklemiyordu Elrohir. İçindeki tüm mutluluk ve umudun çekildiğini hissediyordu iliklerine kadar. Bir anda aklına kardeşi düştü, Arwen de esir edilmişti... Acaba ne durumdaydı?
    “Elrohir.” dedi miğfersiz çıkagelen Sauron kızılımsı saçlarını sergileyerek. Sesi kayıtsızdı.
    Elrohir ona cevap vermedi. Ne demesi gerektiğini o an düşünemiyordu. “Hemen konuya gireceğim. Sana bir teklifim olacak Elrond’un oğlu.”
    “Teklif mi?” diyebildi Elrohir. Kendini o kadar güçsüz hissetmeye başlamıştı ki sanki sözcükler ağzından zorlukla dökülüyor gibiydi.
    “Evet.” dedi Sauron neşeyle, gözlerindeki karanlığın gölgesi altında kavrulan bir neşeyle. “Hayal edemeyeceğin kadar güçlü yapacağım seni. Bunu ister miydin?”
    Elrond’un oğlu cevap veremedi ve Sauron’a bakakaldı. Sauron devam etti: “Sana bir iyilik yapacağım, sen de bunun karşılığında bana bir iyilik yapacaksın.” Sauron’un tek bir el hareketiyle kapıların ardında bir hareketlilik oldu ve bir ork arkasındaki kardeşi Arwen’i sürükleyerek getirdi ve Elrohir’in karşısına oturttu. “ARWEN!”
    “ELROHIR!”
    Sauron o an kardeşlerin sarılıp az da olsa umut ve mutluluk beslemelerine izin verdi. Birazdan içlerindeki tüm mutlulukla beraber, Eru’nun oraya yerleştirdiği bir Elf’e dair ne varsa hepsini yok edecekti. Umut kırıntısından, ışığa dair olan her şeyi. Sevgiyi, merhameti... ne varsa toza dönüştürecekti.
    Ork, Sauron’un bir bakışı üzerine kardeşleri ayırdı ve Arwen zindanın öbür ucuna kadar sürüklendi. Sauron bir elini yumruk yapmış bekliyordu, Elrohir bunu ancak şimdi fark edebilmişti. Elinde bir şey tutuyordu. Elrond’un oğlu ne olduğunu öğrenmek istemediğini fark etti. Arwen’in yıkılmış gözlerine baktı. Kıyafetleri oldukça kirliydi, saçlarındaki parıltı kaybolmuş, gözlerindeki yaşama sevinci sona ermişti sanki.
    “Ne istiyorsun?” diye sordu Elrohir. Kardeşinin yüzünü görmek bile ona henüz savaşının bitmediğini haykırıyordu. Artık aklı biraz daha başına gelmişti.
    Sauron parmaklarını açtı ve avcunun içi bembeyaz bir güzellik belirdi. Karanlığın ortasında açan bir çiçek gibiydi. Öylesine parlıyordu ki bir an Elrohir onu Sauron’un düşmanı sanmıştı. Bu Nenya’ydı. Düşmüş leydi Galadriel’in yüzüğü...
    “Bunu almanı.” dedi Sauron basitçe, dudakları hafifçe kıvrılmışken. Adeta avını kafese çağıran bir avcının edasıyla bakıyordu. “Ve parmağına takmanı.”
    Zindana soğuk daha da işlerken Elrohir çatılmış kaşlarla ve endişeli bir ifadeyle Sauron’a bakakaldı, ne istediğini anlamıştı ve korkmuştu. Oturduğu yerde kendini biraz geri çekmeye çalıştı. Sauron gülümsedi ve kardeşini gösterdi Elrohir’in. “Onun ölmesini istemiyorsan Nenya’yı alıp kullanmanı istiyorum.” Karanlıklar Efendisi ileri doğru bir adım attı ve başını eğerek Elrohir’e iyice yaklaştı. “Yoksa kardeşin orkların akşam yemeği olur ve sen de canını kurtaramazsın ama onun herbir organının teker teker sökülüşüne tanık olursun... Bilmem anlatabiliyor muyum?”
    Elrohir o an derin derin nefes almaya başladı ve Sauron’un kara gözlerine bakamaz hale geldi. O sırada ork Sauron’un emriyle beraber Arwen’e kötü davranmya başladı. Arwen konuşacak halde değildi, dili bile hareket etmiyordu sanki. Ork ona vurduğunda yana savruldu ve Elrohir bağırarak ileri atılmaya kalktı ama Sauron’un ayağını tek bir defa yana atışı bile onu durdurmaya yetmişti.
    “Onu kurtarmak istiyorsan bunun gücüne muhtaçsın Elrohir.” Derin gölgelerin arasındaki o parıltı bu kez daha güçlüydü. Elrohir yüzüğü alırsa başına neler geleceğini biliyordu. Alsa da almasa da kardeşini kurtaramayacağını biliyordu. Ama ya mücadele edebilirse? Ya Sauron’un zaferden emin olduğu bir an onu yenebilirse? Bu düşünceler her tarafını sararken Arwen bir çığlık daha attı ve ork bu defa bıçağını çektiğinde Elrohir dayanamadığını fark etti. Eğer o yüzüğü almazsa Sauron alacak birini illa bulacaktı. Belki Arwen’i kurtarmanın bir yolunu bir şekilde bulabilirdi.
    Elrond’un oğlu ayağa kalktı ve elini uzattı. Sauron başını dikleştirip geniş bir zafer gülümsemesiyle yüzüğü uzattığında Elrohir Nenya’nın parıltıları arasında kayboldu ve avcunun içinde biriken gücü hissetti. Yüzüğü almasına rağmen ork durmamıştı. Elrohir derhal parmağına geçirdi Nenya’yı ve gözlerini kapatıp içine dolan gücün onu ele geçirmesine izin verdi. O an mükemmel hissetmişti. Leydi Galadriel’in yüzüğü Elrohir’in ruhunu arındırmış, gücüne güç katmıştı hala. Açlığı, yorgunluğu, her şeyi kaybolmuştu.
    Hemen düşünceleri kardeşine odaklandı ve orkun üzerine atılıverdi. Sauron öylece kenara çekilmişti, yüzündeki gülümseme asla solmamıştı. Elrohir orkun boynunu kırıverdi ve kardeşinin elinden tuttu. “İyi misin?”
    Bir anda başına ağrılar saplandı. Sanki binlerce kılıç zihnine doğru emsalsiz bir fırtına gibi yükleniyor, ruhu Udun’un alevleriyle kavruluyordu. Elrohir bağırmaya başladı ve Arwen korkarak geri geri gitmeye başladı. Elrond’un oğlu ellerini başına götürdü ve zar zor arkasına dönebildiğinde Sauron’un elinin havada olduğunu ve Tek Yüzük’ün altın parıltısıyla göz kamaştırdığını gördü. Arien’in yol gösterdiği güneş kadar parlaktı sanki. Bu acısını daha da arttırdı. Diz çöktü olduğu yerde. Başı hala deliler gibi acımaya devam ediyordu.
    Fakat bir anda her şey durdu.
    Elrohir ayağa kalktığında Sauron’un gülümsemesi daha da genişledi. Yüzüğü taktığı elini kapatarak bir yumruk haline getirdi ve Elrohir’e doğru yaklaşmaya başladı. “Kalk, Elrohir... Elf Yüzük-tayfı!” diye sevinçle haykırdı Sauron. İşte o sırada tekrar elini kaldırdı ve Elrohir’in ruhu çevresinde simsiyah bir haleyle beraber parlamaya başladı. O sırada zindanı korkunç fısıltılar sardı ve Arwen olduğu yere sessizce sindi. Parlak bir ışık Elrohir’in içinden yansırken mor bir hale etrafını sarıyor, karanlığa bulanarak zindanın tavanına kadar yükeliyordu. Elrohir zaman zama çığlık atsa da karanlığın içinde kayboluyor ve ruhu gölgeler diyarına adımını atıyordu. Sauron’un eli havadaydı. Tek Yüzük’ü inanılmaz bir güçle parlıyor, karşısındaki ışığı saran karanlıkla mükemmel bir uyumla dans ediyordu. Elrohir’in ruhunun Yüzük’üne aktığını hissediyordu Karanlıklar Efendisi. Bedeni gittikçe silikleşiyor, ruhu tamamen onun oluyor ve Nenya onun parmağıyla bütünleşirken Galadriel’in yüzüğünün tüm gücü Tek Yüzük’ün gücüne boyun eğerken gölgeleri bile korkutacak kadar dehşetle çığlık atıyordu. Hepsine hükmedecek Tek Yüzük karanlıkta Nenya’yı kendine bağlıyor. Onu bulmuş, getirmiş ve sahabetine alıyordu.
    Karanlık yuttu Elrohir’i. Ruhu artık Sauron’undu. Nenya karanlık bir hale bürünmüş, karanlıklar içinde çığlık atıyordu etrafına. Üzerindeki kristali sanki sönmüştü. Karanlıkla leylak bir ışığın birleşimi gibi yanıyordu Elrohir’in parmağında.
    Elrohir ayağa kalktığında siyah saçları daha da karanlıktı, artık neredeyse olmayan bedeni bir karanlığa gömülmüştü. Gözleri mosmor parlıyordu ve akları yoktu. Yüzü silikti, vücudu da öyle. Kıyafetleri ve zırhı sanki yüzyıllardır üzerindeymiş gibi görünüyordu ama onları da karanlık olay ufkuna kadar almıştı. Gölgelerin izni olmadan hiçbir ışık geçemiyordu Elrohir’den bu yana. Geçen ışıklar da göz korkutuyor, sinsi bir tıslamayla cevap veriyordu.
    Zindanlar daha soğuktu ve Nenya’nın gölgeli fısıltıları dışında çıt çıkmıyordu. Sauron yaptığı işe bakarak gurur duydu ve Elrohir’in İnsan Yüzük-tayflarından çok daha iyi göründüğünü düşünerek mutlu oldu. Tam bir dehşetin habercisiydi. Vahşet getirmek için bekliyordu sanki. Gözleri boş bakıyor, elleri sanki bir kılıç arıyordu.
    “Şimdi...” dedi Sauron. “Onu öldür.” Arwen’e bakarak konuşmuştu ve Elrohir başını kaldırıp Sauron’a baktı. Sauron her ne kadar onun tamamen kendisine ait olduğunu ve iradesinin kölesi olduğunu bilse de kardeşe kardeşi öldürtmek ona derin bir haz verecekti. Elrohir’in içinde kalan parçalarının acı çekeceğini biliyordu, öfkeyle kuduracağını ama çaresizlik içinde debeleneceğini biliyordu. En ufak parçasına kadar yenecekti lanet olası Elrond’un oğlunu. İntikamını böyle alacaktı. Zamanında efendisi Morgoth’un elflere yaptığı işkencelere benzeyecekti bu. Elrohir kalbinde efendisinden nefret edecek ama iradesinin kölesi olmaya devam edecekti.
    Elrohir düşmüş orkun kılıcını eline aldı. Tereddüt etmemişti.
    Rivendell leydisi Arwen ona bakakalmış ve donuk gözlerle olanı seyretmişti. Zaten ölü gibiydi. Çığlık bile atmadı ve kılıç kalbini geçerken sadece çeliğin ete saplanan sesi duyuldu ve Nenya öfke içinde çığlık attı.
    “Onun başını kes.” diye emretti bu kez Sauron.
    “Efendim nasıl isterse.” Sesi buğuluydu ve sanki pek çok sesin birleşiminden oluşuyordu Elrohir’in. İçindeki gerçek kendisi ve köle olan ruhu birlikte konuşuyormuş gibiydi. Elrohir yine tereddüt etmedi ve kardeşinin başını bedeninden ayırdı. “Şimdi benimle gel.”
    Elrohir kardeşinin başını da yanına aldı ve zindanlardan çıktılar. Barad-dur’un karanlığı ve boğucu koridorları arasında gezindiler. Orklar bir bir selam duruyordu efendilerine ve yeni hizmetkarına gözucuyla bakıp onun ne olduğunu merak ediyorlardı.
    Bir grup esirin tutulduğu bir yere geldiler ve Sauron’un emriyle Leydi Arwen’in başı önlerine atıldığında bazısı çığlıklar içinde kıvrandı ve kimisi de kaskatı kesilip olduğu yerde kaldı. Sauron kalplerindeki umutları birer birer kırmaya uğraşırken yeni hizmetkarının kimliğini yine de saklı tuttu. Onun varlığı Ossë’ye de ordusuna da büyük bir sürpriz olacaktı.
    Aradan çok geçmeden iki farklı kapıdan iki yeni kişi girdi. Sağdan gelen uzun boylu ve sakallıydı. Bir insana göre fazla uzun bile sayılabilirdi. Bembeyaz saçları omzundan aşağı dökülüyordu ve karanlık tarafından yutulmuştu o da. Belinde güçlü ve karanlık bir kılıç asılıydı. Elf büyülerinin zehirlendiği ve Sauron’un kara büyüsüyle birleştiği net bir şekilde belli oluyordu. Kıpkırmızı gözleri dehşetle baksa da, aslında boştu ve silik bedeni arkasından salınan simsiyah bir pelerinle tamamlanmıştı ve zamanında bilge olan yüzü Sauron’un büyüsü ve karanlığıyla kirlenmişti.
    Soldan gelen de uzun boyluydu ve gözleri masmavi bir karanlıkla bakıyordu. Silik bedeni, ardından uzanan koyu mavi bir pelerinle tamamlanmıştı onun da ve etrafında karanlık mavi bir hale dönüp duruyordu.
    Birinin parmağında kıpkırmızı bir karanlıkla parlayan Narya, diğerinin parmağında ise mavi rengin tüm karanlık tonlarını taşıyan ve parlak ışığını karanlığın içinde kaybeden Vilya vardı.
    Sauron onlarla birlikte taht odasına doğru yürümeye başladığında, seslerin artık kimse tarafından duyulamayacağı bir yere geldiklerinde onlara şöyle seslendi:
    “Lord Círdan ve Lord Glorfindel, sizi yeni dostunuzla tanıştırayım. Lord Elrohir de artık sizden biri.”
    Onlara gülerek baktı ve intikam saatinin yaklaştığını düşünerek mutlu oldu.
    “Elf Yüzük-tayflarım... Siz Ossë ve ordusunun cehennemi olacaksınız!”

    Barad-dur’un karanlığı bir anda arkalarından çıkıp onlara katılan diğer sekiz Nazgul, yeni üç Nazgul ve Karanlıklar Efendisi’nin kara tahtına olan yürüyüşüyle daha da karardı. Boğucu koridorlar ve ateşin her yanda cirit attığı yollar Sauron’un kahkahaları ve Tayfların ayak sesleriyle yankılandı.