Zindanlar soğuk ve sessizdi. Mordor’un bu
kadar soğuk olabilmesi bile şaşırtıcıydı. Soğuk her tarafa okyanusun tabanı
misali işliyor, havanın boğuculuğu karanlığın soğuğuyla birleşiyordu adeta.
Karanlık ve soğuğun beraberce mırıldandığı bir melodi sarıyordu her yeri.
Ölümün ve yok oluşun şarkısı. Umutsuzluğun ve çöken kasvetin ezgisi. Sayısız
gölgenin zaferinin her yana dağılan korkutucu sesleri taştan duvarlara bir bir
çarpıp dağılıyor gibiydi. Her taşın arasına Karanlıklar Efendisi’nin yazgısının
ince ayrıntıları dokunmuş, ilk Düşman’ın karanlığını bulma arayışını
anlatıyordu sanki. Hiçbir yerden ışık gelmiyordu ama çığlıklar duyulabiliyordu.
Şarkının arkasındaki enstürmanlar gibiydi çığlıklar. Dehşete ve umutsuzluğa
daha iyi ne eşlik edebilirdi ki? Farklı güçlerde ve farklı ırklara ait olduğu
belli olan pek çok çığlık geliyordu kulağa.
Ah çığlıkları dinlemek her zaman en kötüsü
olmuştu. Elrohir son zamanlarda ne kadar çığlık duyduğunu sayamayacağını fark
etti. Binlerce duymuştu belki de. Herbiri canını yakıyordu.
Sessizlik içinde vakit asla bitmeyecekmiş
gibi görünüyordu, esir edildiğinden beri ne bir işkence görmüş ne de kötü bir
şey gelmişti başına. Bu yüzden daha da korkuyordu aslında. Sonu ne olacaktı?
Sauron onunla ne yapacaktı? Nasıl kötülükler planladığını ancak Eru Ilúvatar
bilirdi.
Elrohir iyice karanlığa alıştığını
düşünürken ve kendisini sessizliğin şarkısı içinde kaybetmişken zindanın
kapıları gıcırdayarak açıldı ve hava daha da soğudu sanki. Amon Amarth’ın bu
kadar yakınında sıcaktan erimeleri gerekirken Elrohir üzerine bir palto daha
alsa daha iyi olabileceğini düşünüyordu.
Devasa bir çift ayak girdi içeri, Elrohir
yede bağdaş kurmuş oturuyordu ve karanlık üzerine ay tutulması misali
çöreklendi. Bir anda Sauron’u karşısında bulmayı beklemiyordu Elrohir. İçindeki
tüm mutluluk ve umudun çekildiğini hissediyordu iliklerine kadar. Bir anda
aklına kardeşi düştü, Arwen de esir edilmişti... Acaba ne durumdaydı?
“Elrohir.” dedi miğfersiz çıkagelen Sauron
kızılımsı saçlarını sergileyerek. Sesi kayıtsızdı.
Elrohir ona cevap vermedi. Ne demesi
gerektiğini o an düşünemiyordu. “Hemen konuya gireceğim. Sana bir teklifim
olacak Elrond’un oğlu.”
“Teklif mi?” diyebildi Elrohir. Kendini o
kadar güçsüz hissetmeye başlamıştı ki sanki sözcükler ağzından zorlukla
dökülüyor gibiydi.
“Evet.” dedi Sauron neşeyle, gözlerindeki
karanlığın gölgesi altında kavrulan bir neşeyle. “Hayal edemeyeceğin kadar
güçlü yapacağım seni. Bunu ister miydin?”
Elrond’un oğlu cevap veremedi ve Sauron’a
bakakaldı. Sauron devam etti: “Sana bir iyilik yapacağım, sen de bunun
karşılığında bana bir iyilik yapacaksın.” Sauron’un tek bir el hareketiyle
kapıların ardında bir hareketlilik oldu ve bir ork arkasındaki kardeşi Arwen’i
sürükleyerek getirdi ve Elrohir’in karşısına oturttu. “ARWEN!”
“ELROHIR!”
Sauron o an kardeşlerin sarılıp az da olsa
umut ve mutluluk beslemelerine izin verdi. Birazdan içlerindeki tüm mutlulukla
beraber, Eru’nun oraya yerleştirdiği bir Elf’e dair ne varsa hepsini yok
edecekti. Umut kırıntısından, ışığa dair olan her şeyi. Sevgiyi, merhameti...
ne varsa toza dönüştürecekti.
Ork, Sauron’un bir bakışı üzerine
kardeşleri ayırdı ve Arwen zindanın öbür ucuna kadar sürüklendi. Sauron bir
elini yumruk yapmış bekliyordu, Elrohir bunu ancak şimdi fark edebilmişti.
Elinde bir şey tutuyordu. Elrond’un oğlu ne olduğunu öğrenmek istemediğini fark
etti. Arwen’in yıkılmış gözlerine baktı. Kıyafetleri oldukça kirliydi,
saçlarındaki parıltı kaybolmuş, gözlerindeki yaşama sevinci sona ermişti sanki.
“Ne istiyorsun?” diye sordu Elrohir.
Kardeşinin yüzünü görmek bile ona henüz savaşının bitmediğini haykırıyordu.
Artık aklı biraz daha başına gelmişti.
Sauron parmaklarını açtı ve avcunun içi
bembeyaz bir güzellik belirdi. Karanlığın ortasında açan bir çiçek gibiydi.
Öylesine parlıyordu ki bir an Elrohir onu Sauron’un düşmanı sanmıştı. Bu
Nenya’ydı. Düşmüş leydi Galadriel’in yüzüğü...
“Bunu almanı.” dedi Sauron basitçe,
dudakları hafifçe kıvrılmışken. Adeta avını kafese çağıran bir avcının edasıyla
bakıyordu. “Ve parmağına takmanı.”
Zindana soğuk daha da işlerken Elrohir
çatılmış kaşlarla ve endişeli bir ifadeyle Sauron’a bakakaldı, ne istediğini
anlamıştı ve korkmuştu. Oturduğu yerde kendini biraz geri çekmeye çalıştı.
Sauron gülümsedi ve kardeşini gösterdi Elrohir’in. “Onun ölmesini istemiyorsan
Nenya’yı alıp kullanmanı istiyorum.” Karanlıklar Efendisi ileri doğru bir adım
attı ve başını eğerek Elrohir’e iyice yaklaştı. “Yoksa kardeşin orkların akşam
yemeği olur ve sen de canını kurtaramazsın ama onun herbir organının teker
teker sökülüşüne tanık olursun... Bilmem anlatabiliyor muyum?”
Elrohir o an derin derin nefes almaya
başladı ve Sauron’un kara gözlerine bakamaz hale geldi. O sırada ork Sauron’un
emriyle beraber Arwen’e kötü davranmya başladı. Arwen konuşacak halde değildi,
dili bile hareket etmiyordu sanki. Ork ona vurduğunda yana savruldu ve Elrohir
bağırarak ileri atılmaya kalktı ama Sauron’un ayağını tek bir defa yana atışı
bile onu durdurmaya yetmişti.
“Onu kurtarmak istiyorsan bunun gücüne
muhtaçsın Elrohir.” Derin gölgelerin arasındaki o parıltı bu kez daha güçlüydü.
Elrohir yüzüğü alırsa başına neler geleceğini biliyordu. Alsa da almasa da
kardeşini kurtaramayacağını biliyordu. Ama ya mücadele edebilirse? Ya Sauron’un
zaferden emin olduğu bir an onu yenebilirse? Bu düşünceler her tarafını
sararken Arwen bir çığlık daha attı ve ork bu defa bıçağını çektiğinde Elrohir
dayanamadığını fark etti. Eğer o yüzüğü almazsa Sauron alacak birini illa
bulacaktı. Belki Arwen’i kurtarmanın bir yolunu bir şekilde bulabilirdi.
Elrond’un oğlu ayağa kalktı ve elini
uzattı. Sauron başını dikleştirip geniş bir zafer gülümsemesiyle yüzüğü
uzattığında Elrohir Nenya’nın parıltıları arasında kayboldu ve avcunun içinde
biriken gücü hissetti. Yüzüğü almasına rağmen ork durmamıştı. Elrohir derhal
parmağına geçirdi Nenya’yı ve gözlerini kapatıp içine dolan gücün onu ele
geçirmesine izin verdi. O an mükemmel hissetmişti. Leydi Galadriel’in yüzüğü
Elrohir’in ruhunu arındırmış, gücüne güç katmıştı hala. Açlığı, yorgunluğu, her
şeyi kaybolmuştu.
Hemen düşünceleri kardeşine odaklandı ve
orkun üzerine atılıverdi. Sauron öylece kenara çekilmişti, yüzündeki gülümseme
asla solmamıştı. Elrohir orkun boynunu kırıverdi ve kardeşinin elinden tuttu.
“İyi misin?”
Bir anda başına ağrılar saplandı. Sanki
binlerce kılıç zihnine doğru emsalsiz bir fırtına gibi yükleniyor, ruhu Udun’un
alevleriyle kavruluyordu. Elrohir bağırmaya başladı ve Arwen korkarak geri geri
gitmeye başladı. Elrond’un oğlu ellerini başına götürdü ve zar zor arkasına
dönebildiğinde Sauron’un elinin havada olduğunu ve Tek Yüzük’ün altın
parıltısıyla göz kamaştırdığını gördü. Arien’in yol gösterdiği güneş kadar parlaktı
sanki. Bu acısını daha da arttırdı. Diz çöktü olduğu yerde. Başı hala deliler
gibi acımaya devam ediyordu.
Fakat bir anda her şey durdu.
Elrohir ayağa kalktığında Sauron’un
gülümsemesi daha da genişledi. Yüzüğü taktığı elini kapatarak bir yumruk haline
getirdi ve Elrohir’e doğru yaklaşmaya başladı. “Kalk, Elrohir... Elf
Yüzük-tayfı!” diye sevinçle haykırdı Sauron. İşte o sırada tekrar elini
kaldırdı ve Elrohir’in ruhu çevresinde simsiyah bir haleyle beraber parlamaya
başladı. O sırada zindanı korkunç fısıltılar sardı ve Arwen olduğu yere
sessizce sindi. Parlak bir ışık Elrohir’in içinden yansırken mor bir hale
etrafını sarıyor, karanlığa bulanarak zindanın tavanına kadar yükeliyordu.
Elrohir zaman zama çığlık atsa da karanlığın içinde kayboluyor ve ruhu gölgeler
diyarına adımını atıyordu. Sauron’un eli havadaydı. Tek Yüzük’ü inanılmaz bir
güçle parlıyor, karşısındaki ışığı saran karanlıkla mükemmel bir uyumla dans
ediyordu. Elrohir’in ruhunun Yüzük’üne aktığını hissediyordu Karanlıklar Efendisi.
Bedeni gittikçe silikleşiyor, ruhu tamamen onun oluyor ve Nenya onun parmağıyla
bütünleşirken Galadriel’in yüzüğünün tüm gücü Tek Yüzük’ün gücüne boyun eğerken
gölgeleri bile korkutacak kadar dehşetle çığlık atıyordu. Hepsine hükmedecek
Tek Yüzük karanlıkta Nenya’yı kendine bağlıyor. Onu bulmuş, getirmiş ve
sahabetine alıyordu.
Karanlık yuttu Elrohir’i. Ruhu artık
Sauron’undu. Nenya karanlık bir hale bürünmüş, karanlıklar içinde çığlık
atıyordu etrafına. Üzerindeki kristali sanki sönmüştü. Karanlıkla leylak bir
ışığın birleşimi gibi yanıyordu Elrohir’in parmağında.
Elrohir ayağa kalktığında siyah saçları
daha da karanlıktı, artık neredeyse olmayan bedeni bir karanlığa gömülmüştü.
Gözleri mosmor parlıyordu ve akları yoktu. Yüzü silikti, vücudu da öyle.
Kıyafetleri ve zırhı sanki yüzyıllardır üzerindeymiş gibi görünüyordu ama
onları da karanlık olay ufkuna kadar almıştı. Gölgelerin izni olmadan hiçbir
ışık geçemiyordu Elrohir’den bu yana. Geçen ışıklar da göz korkutuyor, sinsi
bir tıslamayla cevap veriyordu.
Zindanlar daha soğuktu ve Nenya’nın gölgeli
fısıltıları dışında çıt çıkmıyordu. Sauron yaptığı işe bakarak gurur duydu ve
Elrohir’in İnsan Yüzük-tayflarından çok daha iyi göründüğünü düşünerek mutlu
oldu. Tam bir dehşetin habercisiydi. Vahşet getirmek için bekliyordu sanki.
Gözleri boş bakıyor, elleri sanki bir kılıç arıyordu.
“Şimdi...” dedi Sauron. “Onu öldür.”
Arwen’e bakarak konuşmuştu ve Elrohir başını kaldırıp Sauron’a baktı. Sauron
her ne kadar onun tamamen kendisine ait olduğunu ve iradesinin kölesi olduğunu
bilse de kardeşe kardeşi öldürtmek ona derin bir haz verecekti. Elrohir’in
içinde kalan parçalarının acı çekeceğini biliyordu, öfkeyle kuduracağını ama
çaresizlik içinde debeleneceğini biliyordu. En ufak parçasına kadar yenecekti
lanet olası Elrond’un oğlunu. İntikamını böyle alacaktı. Zamanında efendisi
Morgoth’un elflere yaptığı işkencelere benzeyecekti bu. Elrohir kalbinde
efendisinden nefret edecek ama iradesinin kölesi olmaya devam edecekti.
Elrohir düşmüş orkun kılıcını eline aldı.
Tereddüt etmemişti.
Rivendell leydisi Arwen ona bakakalmış ve
donuk gözlerle olanı seyretmişti. Zaten ölü gibiydi. Çığlık bile atmadı ve
kılıç kalbini geçerken sadece çeliğin ete saplanan sesi duyuldu ve Nenya öfke
içinde çığlık attı.
“Onun başını kes.” diye emretti bu kez
Sauron.
“Efendim nasıl isterse.” Sesi buğuluydu ve
sanki pek çok sesin birleşiminden oluşuyordu Elrohir’in. İçindeki gerçek
kendisi ve köle olan ruhu birlikte konuşuyormuş gibiydi. Elrohir yine tereddüt
etmedi ve kardeşinin başını bedeninden ayırdı. “Şimdi benimle gel.”
Elrohir kardeşinin başını da yanına aldı ve
zindanlardan çıktılar. Barad-dur’un karanlığı ve boğucu koridorları arasında
gezindiler. Orklar bir bir selam duruyordu efendilerine ve yeni hizmetkarına
gözucuyla bakıp onun ne olduğunu merak ediyorlardı.
Bir grup esirin tutulduğu bir yere geldiler
ve Sauron’un emriyle Leydi Arwen’in başı önlerine atıldığında bazısı çığlıklar
içinde kıvrandı ve kimisi de kaskatı kesilip olduğu yerde kaldı. Sauron kalplerindeki
umutları birer birer kırmaya uğraşırken yeni hizmetkarının kimliğini yine de
saklı tuttu. Onun varlığı Ossë’ye de ordusuna da büyük bir sürpriz olacaktı.
Aradan çok geçmeden iki farklı kapıdan iki
yeni kişi girdi. Sağdan gelen uzun boylu ve sakallıydı. Bir insana göre fazla
uzun bile sayılabilirdi. Bembeyaz saçları omzundan aşağı dökülüyordu ve
karanlık tarafından yutulmuştu o da. Belinde güçlü ve karanlık bir kılıç
asılıydı. Elf büyülerinin zehirlendiği ve Sauron’un kara büyüsüyle birleştiği
net bir şekilde belli oluyordu. Kıpkırmızı gözleri dehşetle baksa da, aslında
boştu ve silik bedeni arkasından salınan simsiyah bir pelerinle tamamlanmıştı
ve zamanında bilge olan yüzü Sauron’un büyüsü ve karanlığıyla kirlenmişti.
Soldan gelen de uzun boyluydu ve gözleri
masmavi bir karanlıkla bakıyordu. Silik bedeni, ardından uzanan koyu mavi bir
pelerinle tamamlanmıştı onun da ve etrafında karanlık mavi bir hale dönüp
duruyordu.
Birinin parmağında kıpkırmızı bir
karanlıkla parlayan Narya, diğerinin parmağında ise mavi rengin tüm karanlık
tonlarını taşıyan ve parlak ışığını karanlığın içinde kaybeden Vilya vardı.
Sauron onlarla birlikte taht odasına doğru
yürümeye başladığında, seslerin artık kimse tarafından duyulamayacağı bir yere
geldiklerinde onlara şöyle seslendi:
“Lord Círdan ve Lord Glorfindel, sizi yeni
dostunuzla tanıştırayım. Lord Elrohir de artık sizden biri.”
Onlara gülerek baktı ve intikam saatinin
yaklaştığını düşünerek mutlu oldu.
“Elf Yüzük-tayflarım... Siz Ossë ve ordusunun
cehennemi olacaksınız!”
Barad-dur’un karanlığı bir anda
arkalarından çıkıp onlara katılan diğer sekiz Nazgul, yeni üç Nazgul ve
Karanlıklar Efendisi’nin kara tahtına olan yürüyüşüyle daha da karardı. Boğucu
koridorlar ve ateşin her yanda cirit attığı yollar Sauron’un kahkahaları ve
Tayfların ayak sesleriyle yankılandı.