2 Eylül 2017 Cumartesi

Gölge ve Dalgaların Savaşı - On İkinci Bölüm: Anduin'in Gözyaşları

On İkinci Bölüm: Anduin'in Gözyaşları

"Birkaç yüz yılı geçiyor Mandos'un Salonları'ndan salındığımdan beri. Ordunun toplandığını öğrendiğimde öncü birliklerin çoktan yola çıktığını da duydum. Valar'ın huzuruna çıkıp önden gidebilmek adına izin istedim. Neyse ki beni kırmadılar. Limandaki eski dostlarımdan biri bana yardımcı oldu ve hızlıca Orta Dünya'ya gelebildim. Ancak şans eseri orklara esir düştüm ve yolum sizinkiyle kesişti."

Celebrimbor Fornost'a bir günlük mesafe kalmışken anlattı hikayesini böylece, kamp ateşinin cızırtıları ve yıldızların umutsuz bakışları eşliğinde.

"Şans olduğunu düşünmüyorum." dedi Maglor gülümseyerek. "Fëanor Hanedanı'nın kanını taşıyanlar şans sözcüğünün anlamını bilmezler."

Celebrimbor gülerken etraf sessizdi. "Anlaşılan eski bir hesabı kapatmamız gerekecek."

"Sonsuz karanlık alın yazımız olmadan evvel."

Elphir tüylerinin diken diken olduğunu hissetti. Elf demircisinin gözleri parlamıştı, ses tonu ormandan gelen rüzgar kadar dondurucuydu. Elfler başını sallarken gözler Celeblir'e döndü. Soruyu soran Maglor oldu. "Senin hikayen ne?"

Gülümsedi Celeblir. Elphir hayatında bu kadar güzel bir gülümseme görmemişti, ayın parıltısına dahi tercih edebileceği bir yüze bakıyordu sanki. "Lord Cirdan'ın kızıyım. Babam Sauron'un dönüşünü hissettiği gibi beni güvendiği birkaç adamıyla limanların dışına yolladı. Ayrıkvadi'ye gittiğimiz sıralarda ork pususuna düştük ve Lord Celebrimbor'a denk geldik. Neyse ki ikimizin de kim olduğunu tam olarak anlamamışlardı."

"Bu gerçekten büyük şans." dedi Elphir. "Aksini düşünmek korkutucu olurdu."

"Eğer bilselerdi efendilerine çabucak götürürlerdi sizi." Maglor başını iki yana salladı. "Neyse ki efendilerine bu kez biz gideceğiz."

"Ve yanımızda getirdiklerimiz ona bazı karanlık günleri hatırlatacak." Amca ve yeğeni birbirine emin bakışlar atarken, cesaretleri Elphir'i bir kez daha etkilemişti. Aklına Ulmo'yla konuştuğu şeyler gelince birdenbire gözleri açıldı ve ayağa fırladı. "Siz..." dedi Celebrimbor'a bakarak. "Siz, Fëanor'un torunusunuz değil mi?" Celebrimbor'u ilk defa görmüş gibi görünüyordu.

İkinci Çağ'ın en iyi demircisi ona doğru anlamamış bir ifadeyle ve tatlı bir gülümsemeyle baktı. "Evet?" Diğerleri şaşkınlıkla Elphir'e doğru bakıyorlardı.

"Öyleyse Tek Yüzük'ü siz yok edebilirsiniz!" Hevesli sesi ormana karıştı ve yıldızların umutlu ışıkları bultuların arkasından Celebrimbor'un yüzüne düştü. Demircinin gözleri kararsızlıkla bakıyordu.

"Bundan emin olamayız."

"Ulmo'yla konuştum." dedi Elphir bir çırpıda. "Ulmo bana sizi ya da Fëanor'u gönderemeyeceğini, sizin kadar yetenekli demirciler etrafta olmadığından Yüzük'ün yapıldığı yerde yok edilmesi gerektiğini söylemişti. Sizin yok edebileceğinizi ima etmişti!"

Bir anda herkes şaşkınlıkla bakakaldı. "Ulmo'yla mu konuştun?"

Elphir başını salladı. "Kuzeye gelmemizi söyleyen oydu."

"Ve Yüzük'ü yok edebileceğimden mi bahsetti?"

"Evet!" dedi Elphir coşkuyla. "Bu savaşı gerçekten kazanabiliriz..." Bir anda gözleri önündeki Elfleri göremez oldu. Daha arkalarına, boş ve derin gözlerle bakıyordu. Göz bebeklerinde tekrar umut vardı. Onun bu umuduna rağmen diğer Elfler hala karamsar gözüküyorlardı.

Celeblir hariç. "Öyleyse gerçekten umut var!" Ayağa kalktı o da Elphir gibi. Coşkuyla üzerine sarındığı battaniyeyi bir kenara attı. "Lordum, sizin irfanınızla bir tek büyük babanız yarışabilirdi Iluvatar'ın Çocukları içerisinde. Eminim onun yaptığını bozacak güç, sizde vardır."

Celebrimbor başını kaldırdı ve ateşin üzerinden elf leydisine ve prense baktı. "Eğer Sauron'ndan Yüzük'ü alabilirsek bunu denerim. İş o raddeye gelirse tereddüt etmeyeceğimden emin olabilirsiniz."

Bir anda umutla dolan Iluvatar Çocukları'nın bakışları dahi değişmişti. Maglor ayağa kalkarak Elphir ve Celeblir'in yanına geldi.

"İkiniz, bana tekrar umut verdiniz." dedi. "Bunda gerçekten iyisiniz."

Elphir ve Celeblir kızarıp mutlu ifadelerle gülümserken yıldızlar tekrar bulutların ardına girdi ve çok geçmeden uyuyan ekip sabahın ilk ışıklarında Fornost'a doğru yola çıktılar.

Fornost'ta büyük bir coşkuyla karşılanan Celebrimbor ve Celeblir, savaşın umutlarını yeşertmişti. Son hazırlıklar yapılmış ve büyük bir savaş konseyi toplanmıştı. Ossë'nin heybetli duruşu ve Elflerin asaletinin yanında kendini çok küçük hisseden Elphir ve diğer müttefik orduların komutanları buradaydı. Anduin nehri boyunca ilerlemeyi ve Sauron'un ordusunu orada vurma kararı aldılar. Yapabileceklerinin en iyisi, Sauron'un güçlerini arkaları nehre dönükken yakalamak ve oracıkta yok etmekti.

Elphir savaşa kadar gözünü kırpmadı ve zar zor bir ya da iki saat uyuyabildi. Sabah uyandığında gergin bir sessizliğin ortasında buldu kendini. Güneş arkadan doğarken, kızıl ışıklar Özgür Halklar'ın Ordusu'nun zırhlarını daha da parlatıyordu. Kuğu Şövalyelerini kontrol eden Elphir çoğuyla konuştu ve gönüllerindeki umudu canlı tutmaya çalıştı. O sırada Ossë ona doğru geldi, Elphir selam verdi.

Ulmo'nun kudretli Maia'sının yüzü gölgeliydi. "Prens Elphir, sana bir konuda ihtiyacım var."

Elphir saygıyla başını eğdi. "Ne konuda lordum?"

"Gel." diyerek Fornost'un devasa sarayının avlusunu tırmanmaya başladı. Elphir de uzun boylu Maia'yı takip ederken kendini tuhaf hissetti. Zırhı kesinlikle bildiği hiçbir demir işleme şekliyle yapılmamıştı. Dalgaları andıran kıvrımları hiçbir kılıca geçit vermeyecek, hiçbir çekiçle ezilemeyecek gibi duruyordu. Sanki zırh etrafında doğal bir şekilde oluşmuş ve orada var olması en normal şey, oradaki metalin en doğal haliymiş gibi parlıyordu.

Toplantı odasına girdiklerinde başka kimsecikler yoktu etrafta. Herkes savaşa hazırlık yapıyordu.

"Efendim seninle konuştu değil mi?" Soru sormuş olsa da, cevabını hızlı bir şekilde aldı Elphir'in gözlerinden. Elphir ise başını sallamakla yetindi.

"Bunu en son Birinci Çağ'da yapmıştı, biliyorsun değil mi?"

"Pengolodh'un eserinde buna değinildiğini duydum sadece, daha fazlasını bilmiyorum lordum."

Ossë düşünceli bir ifadeyle derinlere dalsa da, çok geçmeden Elphir'e bakarak konuşmaya başladı. "Sen ve Kuğu Şövalyelerin elimizdeki önemli bir kozsunuz. Onlarla birlikte hemen harekete geçmeni istiyorum ve Anduin'in güney taraflarına geçmeye çalışmanızı. Sauron, Dal Amroth'un süvarilerini görmeyi beklemeyecektir."

"Hem öncünüz hem de desteğiniz olacağız yani?"

"Öyle de diyebilirsin. Kaderin ağları örülürken, Sauron'un ordusunun arkasında bir çift gözümüz olması beni fazlasıyla memnun edecektir."

Elphir selam verdi ve, "Onur duyarım lordum." diyerek arkasına dönmeye başladı.

"Bu arada Elphir." diye seslendi Ossë.

Dol Amroth prensi arkasına döndü ve yüzü gölgeli Maia'nın gözlerindeki endişeyi gördü. "Eğer ki Sauron'la çarpıştığımı görürseniz, yanıma gelmeye kalkmayın. Zarar görmenizi istemem."

Elphir hafifçe korksa da Ossë'nin haklı olduğunu biliyordu. "Dizginlenmemiş kudretleriyle çarpışan iki Ainu'nun etrafında duracak kadar cesur olduğumuzu sanmıyorum lordum, merak etmeyin." Gülümseyerek arkasına döndü.

"Yolun açık olsun, majesteleri." Arkasından söylenen cümlenin sonundaki kelime rüzgarla birlikte kayboldu.

Kısa sürede süvarilerini toplayan Elphir atıyla birlikte kale kapısına doğru yönelmişken Celeblir'in kapının önünde durduğunu fark etti. Toplaşan atlıları seyrediyor ve gözleri endişeli görünüyordu. Elinde ise mavi bir kumaşa sarınmış bir şey tutuyordu. Elphir'i fark ettiğinde gülümsedi ve ona doğru yürümeye başladı. Elphir de atıyla biraz yaklaştıktan sonra atından indi ve onu selamladı.

"Size teşekkür etme fırsatı bulamadım lordum." dedi Celeblir.

"Teşekküre gerek yok leydim." diye karşılık verdi Elphir utanarak.

Celeblir başını iki yana salladı. "Kesinlikle var." Elinde tuttuğu mavi kumaşı utangaç bir tavırla Elphir'e doğru uzattı. Elphir büyük bir merak içinde elini kumaşa uzatarak aldı.

"Elentari'nin yıldızları size yol göstersin lordum." diyen Celeblir bir anda oradan uzaklaşmaya başladı. Elphir daha ne olduğunu anlayamadan Celeblir uzaklaşmıştı ve hızlı bir şekilde yürüyordu. Tam o sırada Lord Maglor'a selam verdi ve hız kesmeden yoluna devam etti. Onun bu tavrını görünce gülümseyen Lord Maglor Elphir'e doğru yaklaştı. "Sanırım Leydi Celeblir epey bir utanmış."

"Lord Maglor..."

"Rahatlayın lordum." dedi Maglor. "Anlaşılan kalpleriniz karşılıklı atıyor, bundan daha güzel bir şey olamaz."

Elphir bir süre Lord Maglor'un omzunun üzerinden bakakaldı. "Öyle mi dersiniz?"

Mavi kumaşı açan Elphir, bir yüzük buldu içinde. Sade ama bir o kadar da güzel, gümüş bir yüzük. Üzerine ufak bir kuğu işlenmişti. Bir zincire bağlıydı. Elphir de hediyeyi kabul ederek boynuna taktı yüzüğü ve Lord Maglor'a dönerek önündeki tehlikeye odaklandı. "Size nasıl yardımcı olabilirim lordum?"

Maglor bir hançer çıkardı kınıyla birlikte. "Karşılabileceğin bazı şeyler fazlasıyla tehlikeli Prens Elphir. Dolayısıyla amcam bu tarz hançerlerden dövmeye başladı. Leydi Uinen sağ olsun en azından Yüzüktayfları'nın gücüne karşı etkili olabilir." İşlemesi neredeyse yoktu, o kadar düz ve amacına mütehassıs bir hançerdi ki... Bir o kadar da güzeldi. İkinci Çağ'ın en yetenekli demircisinin elinden çıktığı daha aşikar olamazdı sanki.

Elphir minnetle kabul etti hançeri. "Teşekkür ederim lordum."

"Yolunuz açık olsun."

Güneş tepeye varmadan Dol Amrothlular Fornost'tan ayrıldılar ve her birinin zırhından yansıyan ışık kalenin içerisinde onları bekleyenlerin gözlerini aldı. Kimleri hayran gözlerle bakarken, kimilerinin gözleri endişeliydi.

Endişe sevgiden geliyordu ve belki de Elphir'i hayatta tutacak olan işte buydu. Miğferini başına geçirdi ve arkasına bakmadı.

Güneye doğru sorunsuz bir şekilde kıvrıldılar. Üstlerinde hiç göz yoktu ya da en azından Elphir hissedemiyordu. Öncüler onlardan ilerdeydi. Gözleri ve kulakları gibi iş görerek olabildiğince fazla Ork'un bu harekattan haberi olmamasını sağlayacaklardı.

Yol boyunca hiçbir tehdit çıkmadı, birkaç gün boyunca güneş geceyi takip etti ve her günün sonunda da Ay, tutkulu bir aşık gibi güneşin peşinden gitmeye devam etti. En sonunda Anduin'e vardıklarında hiçbir Ork'a rastlamadılar. Hiçbir Ork buradan geçmişe benzemiyordu.

Yüce Anduin gururla akıyordu yine. Nehir gürlüyordu şanlı bir aslan misali. Kabaran suları görünce ferahladığını hissetti Elphir. Ulmo'nun tüm gücünün, suların her bir damlasında aktığını biliyordu.

Burada bir gece geçirdiler ve herhangi bir orkun ya da dostlarının sesini duymayı beklediler. Kuzey-güney boyunca akıp durdular ama sanki Anduin de tüm Orta Dünya da derin bir sessizliğe gömülmüş gibiydi.

Ertesi gün bozuldu sessizlik. Dev savaş borularıyla... Kuzeyden tüm güçleriyle üflenen borular Özgür Halklar'ın gelişinden çok derin bir matem ve telaşın izini taşıyordu gibi. Elphir derhal topladı askerlerini ve kuzeye doğru tam yol ileri sürdü atını. Her yaklaştığında savaşın sesi daha çok kulaklarına geliyor, Ossë'nin ve Sauron'un haykırışları iliklerine kadar ürpermesine neden oluyordu. Kılıcını kaldırdı ve seslendi, "Tüm Özgür Halklar için! Gondor için! Cesaretinizi kaybetmeyin sakın!"

Ve böylece başladı Gölgelerin Matemi de dedikleri savaş, Anduin'in gözyaşları akıyordu her düşen yiğit için. Orklar kuzeydeydi, Özgür Halklar'ın birlikleri güneye inerken Orklar tepelerine binmişti anlaşılan... Düşmanı kıskaca alma planı suya düşmüştü. Elphir derhal batıdan sarma hareketine girişti adamlarıyla. Ñoldor'un dört bin adamının tuttuğu hat karış karış orkları geri sürerken, Sauron'un ve Ossë'nin bulunduğu merkez paramparça olmuş, yüksek ihtimalle Sauron'un ani saldırısı herkesi gafil avlamıştı. Nehirde olan kısmı ise Elphir göremiyordu ve artık sıcak temasa geçmesine ramak kalmıştı.

Atı dörtnala orklara doğru giderken, arka tarafta bulunan mızraklı orklar harekete geçti ve Elphir'in ordusunu karşılamak için mevzilendi. Atılan her adımda Elphir'in kalbi daha da hızlı atıyordu. Eğitimli bir savaşçıydı ama bu kadar büyük bir savaşa ilk kez giriyordu. Miğferinin içinde, alnı terliyor, dili damağına yapışıyordu. Atının her büyük adımında çığlıklar biraz daha azalıyor, sadece kendi kalbinin sesini duyabiliyordu. Herkes ve her şey kayboluyordu gözünün önünde. Görebildiği tek şey karşısındaki orklar ve iğrenç bakışlarıydı. Sivri uçlu mızrakları ona doğru tutulmuştu ve Elphir'in önündeki muhafızları başarıyla onları biçip Ñoldor'un yardımına koştu.

Tam o anda tüm sesler Elphir'e geri geldi ve etrafını duyabilmeye, görebilmeye başlamıştı. Savaşın merkezi bakılamayacak kadar korkutucuydu. Ne orklar ne de insanlar oraya doğru gidemiyorlardı, yakın olanlar da kanatlara kaçıp orada savaşıyorlardı.

Sauron ve Ossë birbirlerine öyle bir girmişlerdi ki neler olup bittiğini ölümlü gözler de Elf gözleri de algılayamıyordu. Sık sık ışık patlamaları etraflarını daha da aydınlatıyor, arada sırada çok farklı ve hiç duyulmamış bir dilden yükselen nidalar herkesin içinde korku yeşertiyordu.

***

Anduin'in gözyaşları akıyor böylece... Nehrin yanından ilerlemeye çalışan cüce taburları batıya doğru çekiliyor, batıdaki okçular onları korumaya uğraşıyorlar ama nafile. Herbir askerin yüzünde korkudan daha fazlası var, hepsi dehşete düşmüş vaziyette. İki güçlü Maia'nın birbirine girişi korkunç ama onlar ikili dengeyi sembolize ediyor. Biri kapkara bir çukurken, diğeri öfkeli bir güneş. Onların kavgası oradaki ölümlüleri aslında o kadar da ilgilendirmiyor. Orada yapabilecekleri hiçbir şey yok. Onların belki de binlerce yıl bile sürebilecek bir kavgaya tutuştuğunu sananlar dahi oluyor ama bu önemli değil. Onları ilgilendiren başka bir dehşet var doğuda. Üç atlı geliyor. Dehşetin vücut bulmuş hali gibi ilerliyorlar. Ñoldor ve Dol Amroth atlıları batıdaki orkları sürmüş olsalar da şimdi doğudan daha fazlası geliyor.

Üç atlı karanlığın kalbine çöreklenen gölgelerden bile daha korkutucu. Güzelliğin kirletilmiş halleri gibi ilerliyorlar. Elphir eli ayağı birbirine dolaşmış gibi hissediyor ve gelen Üç Atlı'nın fark ettiği ilk şey parmaklarında parıldayan yüzükler oluyor. Sanki birileri göklerdeki yıldızları almış da iğrenç balçıklara batırmış gibi gözüküyorlar. Her biri hapsolmuş birer silmaril gibi çığlıklar atıyor. Sanki Lúthien'in bizzat kendisini kara bir kuleye hapsetmişler gibi. Yıldızların güzelliği lekelenmiş gibi.

Batıdaki herkesi süren işte bunlar olsa gerek. Elphir'in yakınındaki Ñoldor bile şaşkınlıkla izliyor gelenleri ancak onlar kırılmıyor veya korkuyla kaçışmıyor. Onlar daha kötüsünü gördü, daha kötüsünü yaşadı. Elphir bunu biliyor ve o Üç Atlı da bunun farkında. O yüzden duruyorlar, yüzlerinde bir gülümseme olduğuna emin Elphir ve fazlasıyla korksa da Ñoldor'un cesareti ve Maglor'un parlayan kılıcı onu kendinde tutuyor.

O sırada Ñoldor adım adım geri çekilmeye başlıyor, Elphir de ordunun yanlarını kolluyor, o sırada sanki bir şeyler sezmiş olan, kızıl yüzüklü Atlı ona doğru elini uzatıyor.

Elphir'in son gördüğü şey kızıl bir parıltı oluyor. Güneşten bile kızıl, kandan bile kızıl.

Sıcak hissetmeyi bekliyor. Vücudunun kavrulmasını. Oysa tek hissettiği soğuk oluyor.

Soğuk bir karanlık.