On İkinci Bölüm: Anduin'in Gözyaşları
"Birkaç yüz yılı geçiyor Mandos'un Salonları'ndan
salındığımdan beri. Ordunun toplandığını öğrendiğimde öncü birliklerin çoktan
yola çıktığını da duydum. Valar'ın huzuruna çıkıp önden gidebilmek adına izin
istedim. Neyse ki beni kırmadılar. Limandaki eski dostlarımdan biri bana
yardımcı oldu ve hızlıca Orta Dünya'ya gelebildim. Ancak şans eseri orklara
esir düştüm ve yolum sizinkiyle kesişti."
Celebrimbor Fornost'a bir günlük mesafe kalmışken anlattı
hikayesini böylece, kamp ateşinin cızırtıları ve yıldızların umutsuz bakışları
eşliğinde.
"Şans olduğunu düşünmüyorum." dedi Maglor
gülümseyerek. "Fëanor Hanedanı'nın kanını taşıyanlar şans sözcüğünün
anlamını bilmezler."
Celebrimbor gülerken etraf sessizdi. "Anlaşılan eski
bir hesabı kapatmamız gerekecek."
"Sonsuz karanlık alın yazımız olmadan evvel."
Elphir tüylerinin diken diken olduğunu hissetti. Elf
demircisinin gözleri parlamıştı, ses tonu ormandan gelen rüzgar kadar
dondurucuydu. Elfler başını sallarken gözler Celeblir'e döndü. Soruyu soran
Maglor oldu. "Senin hikayen ne?"
Gülümsedi Celeblir. Elphir hayatında bu kadar güzel bir
gülümseme görmemişti, ayın parıltısına dahi tercih edebileceği bir yüze
bakıyordu sanki. "Lord Cirdan'ın kızıyım. Babam Sauron'un dönüşünü
hissettiği gibi beni güvendiği birkaç adamıyla limanların dışına yolladı.
Ayrıkvadi'ye gittiğimiz sıralarda ork pususuna düştük ve Lord Celebrimbor'a
denk geldik. Neyse ki ikimizin de kim olduğunu tam olarak anlamamışlardı."
"Bu gerçekten büyük şans." dedi Elphir.
"Aksini düşünmek korkutucu olurdu."
"Eğer bilselerdi efendilerine çabucak götürürlerdi
sizi." Maglor başını iki yana salladı. "Neyse ki efendilerine bu kez
biz gideceğiz."
"Ve yanımızda getirdiklerimiz ona bazı karanlık
günleri hatırlatacak." Amca ve yeğeni birbirine emin bakışlar atarken,
cesaretleri Elphir'i bir kez daha etkilemişti. Aklına Ulmo'yla konuştuğu şeyler
gelince birdenbire gözleri açıldı ve ayağa fırladı. "Siz..." dedi
Celebrimbor'a bakarak. "Siz, Fëanor'un torunusunuz değil mi?"
Celebrimbor'u ilk defa görmüş gibi görünüyordu.
İkinci Çağ'ın en iyi demircisi ona doğru anlamamış bir
ifadeyle ve tatlı bir gülümsemeyle baktı. "Evet?" Diğerleri
şaşkınlıkla Elphir'e doğru bakıyorlardı.
"Öyleyse Tek Yüzük'ü siz yok edebilirsiniz!"
Hevesli sesi ormana karıştı ve yıldızların umutlu ışıkları bultuların
arkasından Celebrimbor'un yüzüne düştü. Demircinin gözleri kararsızlıkla
bakıyordu.
"Bundan emin olamayız."
"Ulmo'yla konuştum." dedi Elphir bir çırpıda.
"Ulmo bana sizi ya da Fëanor'u gönderemeyeceğini, sizin kadar yetenekli
demirciler etrafta olmadığından Yüzük'ün yapıldığı yerde yok edilmesi
gerektiğini söylemişti. Sizin yok edebileceğinizi ima etmişti!"
Bir anda herkes şaşkınlıkla bakakaldı. "Ulmo'yla mu
konuştun?"
Elphir başını salladı. "Kuzeye gelmemizi söyleyen
oydu."
"Ve Yüzük'ü yok edebileceğimden mi bahsetti?"
"Evet!" dedi Elphir coşkuyla. "Bu savaşı
gerçekten kazanabiliriz..." Bir anda gözleri önündeki Elfleri göremez
oldu. Daha arkalarına, boş ve derin gözlerle bakıyordu. Göz bebeklerinde tekrar
umut vardı. Onun bu umuduna rağmen diğer Elfler hala karamsar gözüküyorlardı.
Celeblir hariç. "Öyleyse gerçekten umut var!"
Ayağa kalktı o da Elphir gibi. Coşkuyla üzerine sarındığı battaniyeyi bir
kenara attı. "Lordum, sizin irfanınızla bir tek büyük babanız
yarışabilirdi Iluvatar'ın Çocukları içerisinde. Eminim onun yaptığını bozacak
güç, sizde vardır."
Celebrimbor başını kaldırdı ve ateşin üzerinden elf
leydisine ve prense baktı. "Eğer Sauron'ndan Yüzük'ü alabilirsek bunu
denerim. İş o raddeye gelirse tereddüt etmeyeceğimden emin olabilirsiniz."
Bir anda umutla dolan Iluvatar Çocukları'nın bakışları
dahi değişmişti. Maglor ayağa kalkarak Elphir ve Celeblir'in yanına geldi.
"İkiniz, bana tekrar umut verdiniz." dedi.
"Bunda gerçekten iyisiniz."
Elphir ve Celeblir kızarıp mutlu ifadelerle gülümserken
yıldızlar tekrar bulutların ardına girdi ve çok geçmeden uyuyan ekip sabahın
ilk ışıklarında Fornost'a doğru yola çıktılar.
Fornost'ta büyük bir coşkuyla karşılanan Celebrimbor ve
Celeblir, savaşın umutlarını yeşertmişti. Son hazırlıklar yapılmış ve büyük bir
savaş konseyi toplanmıştı. Ossë'nin heybetli duruşu ve Elflerin asaletinin
yanında kendini çok küçük hisseden Elphir ve diğer müttefik orduların
komutanları buradaydı. Anduin nehri boyunca ilerlemeyi ve Sauron'un ordusunu
orada vurma kararı aldılar. Yapabileceklerinin en iyisi, Sauron'un güçlerini
arkaları nehre dönükken yakalamak ve oracıkta yok etmekti.
Elphir savaşa kadar gözünü kırpmadı ve zar zor bir ya da
iki saat uyuyabildi. Sabah uyandığında gergin bir sessizliğin ortasında buldu
kendini. Güneş arkadan doğarken, kızıl ışıklar Özgür Halklar'ın Ordusu'nun
zırhlarını daha da parlatıyordu. Kuğu Şövalyelerini kontrol eden Elphir çoğuyla
konuştu ve gönüllerindeki umudu canlı tutmaya çalıştı. O sırada Ossë ona doğru
geldi, Elphir selam verdi.
Ulmo'nun kudretli Maia'sının yüzü gölgeliydi. "Prens
Elphir, sana bir konuda ihtiyacım var."
Elphir saygıyla başını eğdi. "Ne konuda
lordum?"
"Gel." diyerek Fornost'un devasa sarayının
avlusunu tırmanmaya başladı. Elphir de uzun boylu Maia'yı takip ederken kendini
tuhaf hissetti. Zırhı kesinlikle bildiği hiçbir demir işleme şekliyle
yapılmamıştı. Dalgaları andıran kıvrımları hiçbir kılıca geçit vermeyecek,
hiçbir çekiçle ezilemeyecek gibi duruyordu. Sanki zırh etrafında doğal bir
şekilde oluşmuş ve orada var olması en normal şey, oradaki metalin en doğal
haliymiş gibi parlıyordu.
Toplantı odasına girdiklerinde başka kimsecikler yoktu
etrafta. Herkes savaşa hazırlık yapıyordu.
"Efendim seninle konuştu değil mi?" Soru sormuş
olsa da, cevabını hızlı bir şekilde aldı Elphir'in gözlerinden. Elphir ise
başını sallamakla yetindi.
"Bunu en son Birinci Çağ'da yapmıştı, biliyorsun
değil mi?"
"Pengolodh'un eserinde buna değinildiğini duydum
sadece, daha fazlasını bilmiyorum lordum."
Ossë düşünceli bir ifadeyle derinlere dalsa da, çok
geçmeden Elphir'e bakarak konuşmaya başladı. "Sen ve Kuğu Şövalyelerin
elimizdeki önemli bir kozsunuz. Onlarla birlikte hemen harekete geçmeni
istiyorum ve Anduin'in güney taraflarına geçmeye çalışmanızı. Sauron, Dal
Amroth'un süvarilerini görmeyi beklemeyecektir."
"Hem öncünüz hem de desteğiniz olacağız yani?"
"Öyle de diyebilirsin. Kaderin ağları örülürken,
Sauron'un ordusunun arkasında bir çift gözümüz olması beni fazlasıyla memnun
edecektir."
Elphir selam verdi ve, "Onur duyarım lordum."
diyerek arkasına dönmeye başladı.
"Bu arada Elphir." diye seslendi Ossë.
Dol Amroth prensi arkasına döndü ve yüzü gölgeli Maia'nın
gözlerindeki endişeyi gördü. "Eğer ki Sauron'la çarpıştığımı görürseniz,
yanıma gelmeye kalkmayın. Zarar görmenizi istemem."
Elphir hafifçe korksa da Ossë'nin haklı olduğunu
biliyordu. "Dizginlenmemiş kudretleriyle çarpışan iki Ainu'nun etrafında
duracak kadar cesur olduğumuzu sanmıyorum lordum, merak etmeyin."
Gülümseyerek arkasına döndü.
"Yolun açık olsun, majesteleri." Arkasından
söylenen cümlenin sonundaki kelime rüzgarla birlikte kayboldu.
Kısa sürede süvarilerini toplayan Elphir atıyla birlikte
kale kapısına doğru yönelmişken Celeblir'in kapının önünde durduğunu fark etti.
Toplaşan atlıları seyrediyor ve gözleri endişeli görünüyordu. Elinde ise mavi
bir kumaşa sarınmış bir şey tutuyordu. Elphir'i fark ettiğinde gülümsedi ve ona
doğru yürümeye başladı. Elphir de atıyla biraz yaklaştıktan sonra atından indi
ve onu selamladı.
"Size teşekkür etme fırsatı bulamadım lordum."
dedi Celeblir.
"Teşekküre gerek yok leydim." diye karşılık
verdi Elphir utanarak.
Celeblir başını iki yana salladı. "Kesinlikle
var." Elinde tuttuğu mavi kumaşı utangaç bir tavırla Elphir'e doğru
uzattı. Elphir büyük bir merak içinde elini kumaşa uzatarak aldı.
"Elentari'nin yıldızları size yol göstersin
lordum." diyen Celeblir bir anda oradan uzaklaşmaya başladı. Elphir daha
ne olduğunu anlayamadan Celeblir uzaklaşmıştı ve hızlı bir şekilde yürüyordu.
Tam o sırada Lord Maglor'a selam verdi ve hız kesmeden yoluna devam etti. Onun
bu tavrını görünce gülümseyen Lord Maglor Elphir'e doğru yaklaştı.
"Sanırım Leydi Celeblir epey bir utanmış."
"Lord Maglor..."
"Rahatlayın lordum." dedi Maglor.
"Anlaşılan kalpleriniz karşılıklı atıyor, bundan daha güzel bir şey
olamaz."
Elphir bir süre Lord Maglor'un omzunun üzerinden
bakakaldı. "Öyle mi dersiniz?"
Mavi kumaşı açan Elphir, bir yüzük buldu içinde. Sade ama
bir o kadar da güzel, gümüş bir yüzük. Üzerine ufak bir kuğu işlenmişti. Bir
zincire bağlıydı. Elphir de hediyeyi kabul ederek boynuna taktı yüzüğü ve Lord
Maglor'a dönerek önündeki tehlikeye odaklandı. "Size nasıl yardımcı
olabilirim lordum?"
Maglor bir hançer çıkardı kınıyla birlikte.
"Karşılabileceğin bazı şeyler fazlasıyla tehlikeli Prens Elphir.
Dolayısıyla amcam bu tarz hançerlerden dövmeye başladı. Leydi Uinen sağ olsun en
azından Yüzüktayfları'nın gücüne karşı etkili olabilir." İşlemesi
neredeyse yoktu, o kadar düz ve amacına mütehassıs bir hançerdi ki... Bir o
kadar da güzeldi. İkinci Çağ'ın en yetenekli demircisinin elinden çıktığı daha
aşikar olamazdı sanki.
Elphir minnetle kabul etti hançeri. "Teşekkür ederim
lordum."
"Yolunuz açık olsun."
Güneş tepeye varmadan Dol Amrothlular Fornost'tan
ayrıldılar ve her birinin zırhından yansıyan ışık kalenin içerisinde onları
bekleyenlerin gözlerini aldı. Kimleri hayran gözlerle bakarken, kimilerinin
gözleri endişeliydi.
Endişe sevgiden geliyordu ve belki de Elphir'i hayatta
tutacak olan işte buydu. Miğferini başına geçirdi ve arkasına bakmadı.
Güneye doğru sorunsuz bir şekilde kıvrıldılar. Üstlerinde
hiç göz yoktu ya da en azından Elphir hissedemiyordu. Öncüler onlardan
ilerdeydi. Gözleri ve kulakları gibi iş görerek olabildiğince fazla Ork'un bu
harekattan haberi olmamasını sağlayacaklardı.
Yol boyunca hiçbir tehdit çıkmadı, birkaç gün boyunca
güneş geceyi takip etti ve her günün sonunda da Ay, tutkulu bir aşık gibi
güneşin peşinden gitmeye devam etti. En sonunda Anduin'e vardıklarında hiçbir
Ork'a rastlamadılar. Hiçbir Ork buradan geçmişe benzemiyordu.
Yüce Anduin gururla akıyordu yine. Nehir gürlüyordu şanlı
bir aslan misali. Kabaran suları görünce ferahladığını hissetti Elphir.
Ulmo'nun tüm gücünün, suların her bir damlasında aktığını biliyordu.
Burada bir gece geçirdiler ve herhangi bir orkun ya da
dostlarının sesini duymayı beklediler. Kuzey-güney boyunca akıp durdular ama
sanki Anduin de tüm Orta Dünya da derin bir sessizliğe gömülmüş gibiydi.
Ertesi gün bozuldu sessizlik. Dev savaş borularıyla...
Kuzeyden tüm güçleriyle üflenen borular Özgür Halklar'ın gelişinden çok derin
bir matem ve telaşın izini taşıyordu gibi. Elphir derhal topladı askerlerini ve
kuzeye doğru tam yol ileri sürdü atını. Her yaklaştığında savaşın sesi daha çok
kulaklarına geliyor, Ossë'nin ve Sauron'un haykırışları iliklerine kadar
ürpermesine neden oluyordu. Kılıcını kaldırdı ve seslendi, "Tüm Özgür
Halklar için! Gondor için! Cesaretinizi kaybetmeyin sakın!"
Ve böylece başladı Gölgelerin Matemi de dedikleri savaş,
Anduin'in gözyaşları akıyordu her düşen yiğit için. Orklar kuzeydeydi, Özgür
Halklar'ın birlikleri güneye inerken Orklar tepelerine binmişti anlaşılan...
Düşmanı kıskaca alma planı suya düşmüştü. Elphir derhal batıdan sarma
hareketine girişti adamlarıyla. Ñoldor'un dört bin adamının tuttuğu hat karış
karış orkları geri sürerken, Sauron'un ve Ossë'nin bulunduğu merkez paramparça
olmuş, yüksek ihtimalle Sauron'un ani saldırısı herkesi gafil avlamıştı.
Nehirde olan kısmı ise Elphir göremiyordu ve artık sıcak temasa geçmesine ramak
kalmıştı.
Atı dörtnala orklara doğru giderken, arka tarafta bulunan
mızraklı orklar harekete geçti ve Elphir'in ordusunu karşılamak için
mevzilendi. Atılan her adımda Elphir'in kalbi daha da hızlı atıyordu. Eğitimli
bir savaşçıydı ama bu kadar büyük bir savaşa ilk kez giriyordu. Miğferinin
içinde, alnı terliyor, dili damağına yapışıyordu. Atının her büyük adımında
çığlıklar biraz daha azalıyor, sadece kendi kalbinin sesini duyabiliyordu.
Herkes ve her şey kayboluyordu gözünün önünde. Görebildiği tek şey karşısındaki
orklar ve iğrenç bakışlarıydı. Sivri uçlu mızrakları ona doğru tutulmuştu ve
Elphir'in önündeki muhafızları başarıyla onları biçip Ñoldor'un yardımına
koştu.
Tam o anda tüm sesler Elphir'e geri geldi ve etrafını
duyabilmeye, görebilmeye başlamıştı. Savaşın merkezi bakılamayacak kadar
korkutucuydu. Ne orklar ne de insanlar oraya doğru gidemiyorlardı, yakın
olanlar da kanatlara kaçıp orada savaşıyorlardı.
Sauron ve Ossë birbirlerine öyle bir girmişlerdi ki neler
olup bittiğini ölümlü gözler de Elf gözleri de algılayamıyordu. Sık sık ışık
patlamaları etraflarını daha da aydınlatıyor, arada sırada çok farklı ve hiç
duyulmamış bir dilden yükselen nidalar herkesin içinde korku yeşertiyordu.
***
Anduin'in gözyaşları akıyor böylece... Nehrin yanından
ilerlemeye çalışan cüce taburları batıya doğru çekiliyor, batıdaki okçular
onları korumaya uğraşıyorlar ama nafile. Herbir askerin yüzünde korkudan daha
fazlası var, hepsi dehşete düşmüş vaziyette. İki güçlü Maia'nın birbirine
girişi korkunç ama onlar ikili dengeyi sembolize ediyor. Biri kapkara bir
çukurken, diğeri öfkeli bir güneş. Onların kavgası oradaki ölümlüleri aslında o
kadar da ilgilendirmiyor. Orada yapabilecekleri hiçbir şey yok. Onların belki
de binlerce yıl bile sürebilecek bir kavgaya tutuştuğunu sananlar dahi oluyor
ama bu önemli değil. Onları ilgilendiren başka bir dehşet var doğuda. Üç atlı
geliyor. Dehşetin vücut bulmuş hali gibi ilerliyorlar. Ñoldor ve Dol Amroth
atlıları batıdaki orkları sürmüş olsalar da şimdi doğudan daha fazlası geliyor.
Üç atlı karanlığın kalbine çöreklenen gölgelerden bile
daha korkutucu. Güzelliğin kirletilmiş halleri gibi ilerliyorlar. Elphir eli
ayağı birbirine dolaşmış gibi hissediyor ve gelen Üç Atlı'nın fark ettiği ilk
şey parmaklarında parıldayan yüzükler oluyor. Sanki birileri göklerdeki
yıldızları almış da iğrenç balçıklara batırmış gibi gözüküyorlar. Her biri
hapsolmuş birer silmaril gibi çığlıklar atıyor. Sanki Lúthien'in bizzat
kendisini kara bir kuleye hapsetmişler gibi. Yıldızların güzelliği lekelenmiş
gibi.
Batıdaki herkesi süren işte bunlar olsa gerek. Elphir'in
yakınındaki Ñoldor bile şaşkınlıkla izliyor gelenleri ancak onlar kırılmıyor
veya korkuyla kaçışmıyor. Onlar daha kötüsünü gördü, daha kötüsünü yaşadı.
Elphir bunu biliyor ve o Üç Atlı da bunun farkında. O yüzden duruyorlar,
yüzlerinde bir gülümseme olduğuna emin Elphir ve fazlasıyla korksa da Ñoldor'un
cesareti ve Maglor'un parlayan kılıcı onu kendinde tutuyor.
O sırada Ñoldor adım adım geri çekilmeye başlıyor, Elphir
de ordunun yanlarını kolluyor, o sırada sanki bir şeyler sezmiş olan, kızıl
yüzüklü Atlı ona doğru elini uzatıyor.
Elphir'in son gördüğü şey kızıl bir parıltı oluyor.
Güneşten bile kızıl, kandan bile kızıl.
Sıcak hissetmeyi bekliyor. Vücudunun kavrulmasını. Oysa
tek hissettiği soğuk oluyor.
Soğuk bir karanlık.
Bannerlord daha önce çıkacaktı nerdeyse. :D
YanıtlaSilŞimdi bitirdim final mi bu?
Sil