Üçüncü Bölüm: Derinlerdeki
Öfke
Maia Ossë dalgaların arasında işittiği
çığlığı duyunca irkildi ve derhal kaynağına doğru gitmeye başladı. Dalgaların
bizzat kendisine dönüştü ve çok geçmeden oraya vardı.
O çığlığı aslında kulaklarıyla duymamıştı,
sanki kalbinde hissetmişti. Canı çığlığı atanın yandığı kadar yanmış, çığlık
tam yüreğinde yankılanmıştı. Dalgaların arasında batmaya yüz tutmuş, alevler
içinde bir gemi gördü ve denizin derinliklerine baktığında dibe doğru
sürüklenen iki Elf’i fark etti. Kalbi titredi ve anında onları dalgalarıyla sarıp
yukarı doğru çıktı, yüzeye varıp tüm hızıyla suyun üstüne sıçradıklarında
dalgalarını kullanarak geminin üstündeki ateşleri söndürdü ve Elfleri geminin
üzerine çıkarttı.
Erkek olanın öldüğünü fark ettiğinde çok
üzüldü Ossë. Derhal kadının yanına gitti dalgalarından ayrılarak. Geniş
ayakları geminin yanmış tahtalarının üzerine değdi ve diz çöktü. Yaşayıp
yaşamadığını kontrol etti. Yaşadığını fark edince sevindi. O sırada dalgalar
tekrar hareketlendi ve maviliğin arasından Uinen çıkageldi. O da kocasının
yanına gelerek gemiye çıktı. Kadının yanına diz çöktü ve endişe kokan gözlerle
Ossë’ye baktı. “Çok zamanı yok gibi.”
“Öyle görünüyor.” dedi Ossë öfke ve keder
içerisinde. Derhal güçlerine başvurdu ve kızın ciğerlerindeki suyu temizleyip
nefes almasını sağladı. Öksürerek kalan suyu da dışarı atan kız gözlerini yavaş
yavaş açtı ve şaşkınlıkla öylece kalakaldı.
“İyi misin?” diye sordu Uinen nazik bir
sesle, ıslak saçlarını okşadı güzel Elf kızının. Gerçekten çok güzeldi.
Yemyeşil gözleri, Lorien’in bahçelerine götürüyordu sanki bakanı. Kız zorlukla
başını salladı, Ossë eliyle karnındaki yaraya müdahale etti ama yara çok derin
olduğu gibi büyülüydü de, elinden geleni yapsa da yaranın durmasına engel
olamıyordu sanki.
“Bunu kim yaptı?” diye sordu Ossë. Kız
zorlukla ağzını açmaya çalıştı. Yutkundu, yüzü acıyla buruştu ama sonunda cevap
verebildi: “Sauron...”
Ossë bunu duyduğunda bakışları anında
doğuya çevrildi. Orta-Dünya kıyılarına baktı ve duyduklarına inanamadı. “O geri
mi döndü?” diye sordu sadece. Kız başını salladı. Etrafına bakınmaya çalıştı.
“Nimthôl... O nasıl?..”
Uinen başını iki yana salladı. “Çok
üzgünüm.”
Kız gözlerini kapattı ve ağlamaya başladı.
Gözyaşları birer birer süzüldü yanaklarından ve yanmış tahtaların üzerine
damladı. “Onu... onu elimden aldılar mı yani?” Sesindeki feryat, Ossë’nin
kalbindeki öfkeyi bir kez daha körükledi, kızın yemyeşil gözlerine baktı ve
düşen son damla gözyaşındaki kederi hissetti adeta. Tüm vücuduna yayıldı elem.
Öfkesini daha da ateşledi. Elf kızı daha gözlerini kapatamadan Ossë kendini
derin dalgalara bırakıp doğuya doğru büyük bir hışımla gitmeye başladı ve Uinen
onun aklından sadece Sauron’un geçtiğini anlamakta zorlanmamıştı. Güzel kızın
gözlerini kapattı elleriyle ve geminin ufak kayıklarından birini suya indirerek
narin bedenini oraya yerleştirip bir akıntı oluşturdu onun için ve derin
denizler uzun süre onun yasını tuttu.
Ossë’nin öfkesini görmüştü Uinen. O yüzden
gemen Ulmo’nun yanına gitmeye karar verdi.
Ossë Gri Limanlar’a öyle bir hızla
ulaşmıştı ki, belki Tulkas bile Morgoth’u böyle takip etmemişti zamanında.
Dalgaları etrafında döndürdü ve hemen iskelenin başında güm diye ses çıkartarak
karaya çıktı. Ne zamandır Orta-Dünya’ya çıkmadığını merak edebilirdi, eğer bu
kadar öfkeli olmasaydı. Ağzından tek bir sözcük döküldü:
“SAURON!”
Karanlıklar Efendisi geminin batışını
izlemek için orada kalmıştı ve hiç beklemediği biriyle karşılaşmıştı. “Ossë...”
dedi miğferinin ardından sanki bir fısıtlı gibi.
Ossë, “YAPTIKLARININ BEDELİNİ ÖDEYECEKSİN
MORGOTH’UN UŞAĞI!” diye kükredi ve dalgalarıyla beraber üstüne saldırdı.
Beklemeden, konuşmadan gereği duymadan; çünkü parmağında Tek Yüzük’ü görmüştü
ve bunun anlamını o da biliyordu, Valar’a haber verilmeliydi, Olórin ve diğer Istari
başarısız olmuştu. Sauron’u durdumak için bir ordu gerekiyordu artık.
Orta-Dünya’nın özgür halkları başarısız olmuş ve artık kurtarılmaya
muhtaçlardı. Olórin’in güçlerinin kısıtlanmasına üzülmüştü. Ama kendisinin
üzerinde hiçbir zincir yoktu.
Dönüp Valar’a haber vermesi gerektiğini
biliyordu ama eğer Yüzük tekrar ona döndüyse, bunun için artık çok geçti... ‘Bu
yüzden Orta-Dünya’yı bu pislikten ben temizlemek zorundayım,’ diye düşündü
Ossë. Tekrardan sevdiğini kurtarmak için ölen o Elf geldi aklına ve sevdiği
Elf’in o yeşil gözlerinden süzülen yaşlar...
Dalgaları, Gölge’yi tüm gücüyle vurdu ve
Sauron gürzünü kaldırarak bir büyü yaptı, biraz sendeleyip geri gitmiş olsa da
devrilmemişti. Ossë bir daha saldırdı. Bu defa Sauron gürzünü savurdu ve gelen
dalgalar dağılıp gitti. Ama dalgalar dağılırken bir anda karşısında Ossë’yi
buldu. “Şimdi Ulmo’nun Maia’sının gücünü göreceksin! Teslim ol ya da öl
Sauron!”
“Ölen kişi sen olacaksın!” dedi Sauron,
Yüzük’ü parmağında parlayıp Ossë’yi vurmak üzereyken. Ossë işte o anda
dalgalarının arasından bir kılıç çıkarttı ve Sauron’un gürzünün önüne koydu.
İki savaş aletinin çarpışması Gri Limanlar boyunca duyulurken birbirlerinin
gözlerine baktılar ve Ossë nefret dolu bakışlarını asla Sauron’un göz
bebeklerinden ayırmadı.
Metaller birbirine sürtünüp ayrıldığında
Sauron gürzünü savurdu tekrar bütün gücüyle. Yüzük tekrar parladı ve büyünün
etkisiyle rüzgarlar bile yön değiştirip Ossë’ye doğru çarptı. Ossë güzeller
güzeli kılıcı Falmalindalë’yi gürzün önüne siper etti ve kendi Maia güçleriyle
karşı bir büyü yaptı. Rüzgarlar güçlü miğferlerini yalayıp geçti ve çıkan ses
Gri Limanlar boyunca yankılandı. Sauron’un büyüsüne çarpan kendi büyüsü geniş
bir şok dalgası yarattı ve yayılan dalga ayaklarının altındaki tahtaların
çatırdamasına ve suyun hareketlenmesine sebep oldu. Saldırıyı savuşturan Ossë
tekrar dalgalara hükmetti ve iskeleden, yani tam arkasından bir miktar suyu
kaldırıp Sauron’a doğru saldırdı. Sauron büyüyle güçlendirilmiş bu saldırıyı
Yüzük’ü sayesinde tuttu ve saldırmaya hazırlanırken büyük bir su dalgasının
yükseldiğini gördü, Ossë’nin bakışları onu bir nebze olsa da korkutmuştu. Ossë
dalgalarla birleşti, ancak formunu korudu ve tüm gücüyle Sauron’a doğru
saldırdı dalgalarıyla birlikte. Sauron ellerini havaya kaldırdı ve bulutlar
tekrar belirdi gökyüzünde. Ossë’nin saldırısını gürzüyle karşılarken
yıldırımlar savunmasına eşlik etti ve her yer gürledi. Tekrar Falmalindalë ve
Sauron’un gürzü çarpıştı havada, tüm dalgalar etkisiz bir şekilde yere düşüp yıldırımlar
boşa çakarken göküyünde. İkisi de çekmedi silahını ve öylece bastırdılar
diğerini pes ettirebilmek için. Ancak savaşlarının sonu gelmeyecek gibiydi.
İşte o sırada birkaç boru öttürüldü ve ork
lejyonları limanlara doğru giriş yapmaya başladılar. Ossë kalabalıklıklarını
görünce gardını indirip geri sıçradı ve Sauron ona gürzünü güçlüce savurup
güçlü bir büyüyle onu denize geri attı. Orklarına da ona saldırmasını emretti.
“Bu iş burada bitmedi Ossë!” dedi Sauron
arkasını dönüp giderken. “Orta-Dünya’nın karanlıklar içinde kalışını izleyip
kederleneceksin!” İskelelerin üzerine ateş ve kaya yağdırdı, her şeyi yerle bir
etti ve ordularıyla beraber yola koyuldu.
Ossë karaya çıktığında gazabı korkunç oldu,
dalgaları yükseltti ve orkların üzerine ölüm oldu, artık hangi lanetli kader
onları bekliyorsa onla tanıştırdı hepsini. Orkları hallettiğinde Sauron’un
gidişini seyretmek zorunda kaldı. Ordularına saldıramazdı. Anlaşılan Sauron da
ordularını ona yakın tutmayı istemiyordu. Güzel, diye düşündü Ossë. Öfkemin
neler yapabileceğinden haberi var demek.
Şimdi ne yapabileceğini düşünmeye koyuldu.
Gri Limanlar’dan tüm orkları çekmiş olmalıydı Sauron, ancak Ossë ayrılır
ayrılmaz geri geleceklerinden de emindi. Doğuya gidebilirdi, oradaki insanları
toplayıp örgütleyebilirdi. Istari en başta bu iş için gönderilmemiş miydi?
Üstelik güçlerinin kısıtlandığı da yoktu. Sauron’la başa baş çarpışabilirdi.
Yıkık iskelelerin arasında Gri Limanlar’da
yaşayan Elfleri aradı, savaşın olduğu yerde yaşayan Elfler vardı. Yaralıydılar.
Sauron’un Ossë ile olan mücadelesini duyup yaralıları öldürmeye vakit bulamamış
olduklarını düşündü Ossë. Karaya çıkışının bir işe yaradığına sevinerek yaralılara
yardım etti. Yüzü aşan sayıda adam
yaşıyordu, Ossë bunu bir teselli olarak aldı. Elflerden birini ayağa kaldırdı
ve yıkılmaktan kurtulmuş binaların birinin verandasına oturmasına yardımcı
oldu. Beyaz mermerli veranda sanki kasvetin ortasında kalmış gibi solmuştu ve
askerin kolundan birkaç damla kan ile ıslanıyordu. “Lord Cirdan götürüldü
sanırım?” dedi Ossë askerin yaralarıyla ilgilendikten sonra. Asker üzüntüyle
başını salladı. “Maalesef öyle efendim. Eğer siz gelmeseniz biz de çoktan ölmüş
olacaktık.”
Ossë başını iki yana salladı, üzüntüden ne
diyeceğini bilemiyordu. Cirdan’ın dostluğu çok farklıydı. O çok iyi bir Elf’ti
ve esir edilmesine üzülmüştü, ama en azından ölmemişti. Hala onu canlı ve iyi
olarak görebileceğini düşündü. Eğer Sauron yenilirse onu kurtarabilirlerdi.
“Ya şimdi ne yapacağız, hiçbir fikrim yok.
Sauron buralara kadar geldiyse eğer...”
“Gondor düşmüş olmalı.” diye onu tamamladı
Ossë kederle. “Çok acı bir kader, ancak öyle görünüyor.”
“Buraya gelenlerden Minas Tirith’in kuşatmadan
kurtulduğunu öğrenmiştik.”
“Öyle.” dedi Ossë. Ben de kıyıya yakın
dalgalardan Elessar’ın Umbarlı korsanları durduruşunu izledim. O adam
İnsanlar’ı bir araya getirip Sauron’u yenebilirdi. Yüzük’ü geri alması yazık
oldu.”
“İzninizle bir şey sorabilir miyim?” dedi
asker. Anlaşılan yaşlı bir Elf’ti. Ses tonu bilgeydi. Siyah saçları omzundan
aşağı kadar iniyordu ve sivri çenesi kanla ıslanmıştı. “Bu şekilde müdahale
etmenize izniniz var mıydı?”
Ossë şaşırmış gözlerle baktı ona. Nasıl
böyle bir şeyi bilebilirdi?
Asker onu anlamıştı ve gülümsedi. “Üçüncü
Çağ’ın bininci yılında Istari gelip de karaya çıktığında Lord Cirdan’la
beraberdim. Efendi Olórin’in Valar tarafından gönderilen bir Maia olduğunu
biliyordum. Karanlık’ı denetlemek için gönderilmişlerdi. Ama siz onun gibi
gelmediniz... Siz...”
“Tüm gücümle burdayım.” diyerek başını
salladı ve onu tamamladı Ossë. “Adın neydi?”
“Aerseron.” dedi ona asker.
“Haklısın Aerseron. Ayrılmaya çalışan
gemilerden suya düşenleri duydum. Onların çığlıklarını kalbimde hissettim.
Elbette çoğu zaman denize düşüğ kaybolan olurdu, dagalarım bazen gerçekten
öfkeli oluyor; kabul ediyorum. Ama bunun doğallıkla alakası yoktu. Onların
ölmesinin sebebi bir gölgeydi. Ben de ona dalgalarımla müdahale ettim. O anlık
öfkemle hışım gibi çıktım karaya. Valar’a haber verilmesi gerekiyor aslında.
Uinen’in o işi yapacağına kuşkum yok.”
Aerseron’un gözleri parladı ve dikleşti
durduğu yerde. “Denizlerin leydisi? Onun da haberi var yani durumumuzdan?”
“Var.” dedi Ossë. “Son sağ kalan Elf’in
ölümünü beraber seyretmek zorunda kaldık. Onun gözyaşları hala yakıyor
yüreğimi.” Yüzünü buruşturdu Ossë. Sert hatları daha bir sertleşti ve
yumruklarını sıktırdı. Öyle büyük bir nefretle bakıyordu ki gözlerinin önünde
tüm denizler buza dönebilirdi sanki. Aerseron o an karşısında Sauron olmadığı
için şükretti.
“Öyleyse dönecek misiniz?”
“Hayır.” dedi Ossë kesin bir tavırla.
“Valar bir ordu hazırlayasıya çok vakit kaybederiz. Orta-Dünya’da kurtarılacak
çok fazla şey kalmaz. Çok fazla kişi ölür ve İnsanlar’ın dönemi asla
başlayamaz.”
“Çok doğru.” dedi Aerseron. “Leydi Uinen’e
güveniyoruz öyleyse, Valar’a haber vereceğine ve bizim için geleceklerine.”
“Uzun sürecektir.” diye karşılık verdi
Ossë, eliyle doğuyu ve güneyi işaret etti. “Sauron durmayacak, hızlı hareket
edecek. Karşısında durabilecek bir ordu kalmadı. Ne Gondor, ne Rohan. Kral
Théoden’in öldürüldüğünü duydum. Kral Éomer de Elessar ile birlikte Kara Kapı’ya
gitmiş olmalı.”
Ayağa kalktı Ossë, batıya, batıda uzanan
denize ve denizin üzerinde gezinen hayaletlere baktı. “Size yardım edeceğim.
Tüm gücümle. Çünkü Sauron bir Maia. Orta-Dünya’da ona karşı koyabilecek bir güç
kalmadı artık. Saruman ihanet etti, Olórin öldürüldü, diğerlerinden haber yok. Ne
olacağını bilmiyoruz. O yüzden bir denge gerek. Sauron’un karşısında
durabilecek birine ihtiyacınız var.”
Aerseron etkilenmiş bir şekilde baktı ona.
“Haklısınız efendim.” karşılığını verdi. “Öyleyse savaşacağız.”
“Savaşacağız!” dedi Ossë yumruklarını
sıkarak bir tanesini havaya kaldırdı. O sırada Lindonlu sağ kalan Elfler
etrafında toplanmaya başladılar. Kiminin kolu sargıydaydı, kiminin başı. Kimi
bacağını tutuyordu, kim topallayarak geliyordu yanına. Ama hepsi cesurca
bakıyordu Ulmo’nun Maia’sına. Ossë hepsinin gözlerinde Aman’ın ateşini
gördüğünü anladı o an. İşte bunlar Cirdan ve Gil-galad’ın halkıydı. Bunlar
hakiki Sindar ve Ñoldor’du. Gözlerini kırpmadan Gölge’yle savaşmak için
canlarını verirlerdi. Ossë içinden yemin etti önce, sonra bunu Aerseron’a
bakarak tekrar etti ama daha çok kendi kendine söylüyordu: “O akan gözyaşlarını
unutmayacağım Aerseron.” dedi. “Onları asla unutmayacağım, her damlanın
intikamını alana kadar durmayacağım.” Ve yumruklarını kaldırıp güneydoğuya,
Mordor’un olduğu tarafa doğru baktı.
“Duy beni Sauron.” dedi, fısıtlıya yakın
bir ses tonu vardı. “Duy beni ve sonunun bu ellerden geleceğini unutma.
Orta-Dünya başıboş değil ve asla da olmadı. Ulmo ve Maiar’ı asla geride
kalanları unutmadı...”
Ossë anılara gitti ve efendileri Ulmo’nun
Nevrast’ta karaya çıktığı günü anımsadı. Orada Fingolfin’in oğluyla konuşmuş,
ona Tumladen Vadisi’ne gitmesini söylemişti. Ulmo daima Sürgünler’i düşünmüştü.
Valar arasından unutmayan bir tek oydu belki de. Ne de olsa ondan çok daha önce
Ossë, Melkor’la safını birleştirdiğinde onu affetmişti. Arda’nın başına gelen
en güzel şeydi belki de gizemli Vala Ulmo. Ossë o günlerin hatırasıyla
gülümsedi. Tuor ve Idril’in yolculuğa çıktıkları günü düşündü. Ulmo’nun
seçilmişlerinden Tuor’un nasıl da Orta-Dünya’nın kurtuluşunda büyük rol
oynadığını...
Bir kez daha onların anısına ve hatrına
yemin etti içinden. Elfler gitmek için hazırlanırken dağlara baktı Ossë ve
düşmüş ruhların çığlığını yüreğinde hissetti. Sanki tüm Orta-Dünya ağlıyordu ve
acısının dinmesini istiyordu. Ulmo’nun Maia’sı böylece olabildiğince uzayan
karanlıktaki gölgelerle baş başa kaldı.
Notlar:
1-Aerseron: Sindarin'de Deniz-seven anlamına gelir. Seron; Quenya'da "dost" anlamına geldiğinden "Deniz-dostu" olarak da Quenya-Sindarin karışımı bir isim olduğu düşünülebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder