Dagor Dagorath –
Savaşların Savaşı Birinci Bölüm: Dünyanın Karanlık Düşmanı
Karanlığın
ardında bir kıpırtı oldu. Elbereth’in yarattığı yıldızların önüne bir karaltı
geçti. Zamansız Boşluk derin bir gürültüyle titredi. Valar’ın on beşincisi, Melkor
Bauglir Gece Kapısı’na doğru ilerliyordu. Boşluk’un onda bıraktığı her türlü
acıyı ve ızdırabı bir kenara atmıştı artık. Canına tak etmişti tüm bunlar. Artık
hiçbir korku hissetmiyordu. İntikam istiyordu sadece. Onu tekrar Boşluk’a
atmaktan daha büyük ne yapabilirlerdi ki?
Gece Kapısı
karanlığın ortasında parlıyordu. Ardından gökyüzü görünüyor, zaman zaman
Arien’in taşıdığı güneşin ışıkları vuruyordu Zamansız Boşluk’a. Bu Melkor’u
deli ediyordu. Devasa sütunlarının etrafı sanki kristallerle döşenmişti Gece
Kapısı’nın. Yer yer parlıyorlardı Boşluk’un ötesinden yansıyan yıldızların
ışığıyla. Heybetle yükseliyordu kapı hiçliğin ortasında. Devasa kapı kemeri
Melkor’un Arda’da gördüğü ya da diktiği en büyük dağlardan bile daha
yüksekteydi. Üstü korkutucu bir karanlıkta kaplıydı, parlaklığından ardındaki
yıldızlar seçilemiyordu. Kapının her iki tarafında birer Maia bekliyordu, güçlü
mü güçlüydü ikisi de. Eönwë’den kudretli değillerdi ama ikisi bir oldu mu
yılmak bilmezlerdi.
Karanlıkların
efendisi süzüldü karanlıkta, aniden saldırdı. Kudretli olsalar da bir Vala’ya
denk değillerdi. Eärendil’e ya da Valar’a haber veremeden düştü iki Maiar. Acı
içinde bağıramadan ellerini kollarını bağladı Melkor Bauglir. Öylece dikildi
Gece Kapısı’nın karşısında, nasıl geçebileceğini düşünerek baktı. Gözlerini
kapattı ve düşmüş bütün hizmetkarlarını çağırdı hizmetine. Düşen her türlü
Maiar’ı, öldürülen herbir kurdu, yok edilen tüm Balrogları… Ruhları süzülüp bir
bir geçtiler Zamansız Boşluk’un ötesine. Birkaç tanesi hariç tabi, gücünü
tamamen kaybedenler gibi.
Güçle doldu
Melkor, öfkeyle. Işığı gördükçe canı acıyor, bir bir geçmiş canlanıyordu
gözünün önünde.
Ve böylece
saldırdı karanlığın orduları tüm güçleriyle. Gece Kapısı’nı geçip gittiklerinde
Arda önlerinde uzanıyordu artık, tüm güzelliğiyle. Eärendil hızla gitti Valar’a
doğru. Haber verecekti bir köpeğin efendisine koşması gibi. Silmarilleri
umursamıyordu artık karanlıkların efendisi.
Melkor Bauglir Arda’ya
baktı, baktı ve büyük bir öfkeyle doldu içten içe. Orta-Dünya’nın kuzeyindeki
boşluğa geldiler Melkor ve hizmetkarları. Eskiden Angband’ın olduğu yere yakın
sayılırlardı. Balrogları etrafını çevirmişti, ruhlar dolanıyordı kumların,
toprağın, yeşilliklerin üzerinde. Gothmog eğildi karanlık efendinin önünde, tüm
balroglar takip etti onu ve diğer ruhlar da eğildiler, yavaş yavaş kurt
formlarını aldılar ya da kimisi vampire dönüştü bir kez daha. Hepsi Melkor’un
adını haykırdı.
Maiar’ı aynen
Ainur’un Şarkısı’ndan sonra olduğu gibi etrafındaydı terkar ama bir kişi
eksikti. Mairon. Gorthaur. Elflerin Sauron dedikleri, Maiar’ın içinde en
kudretlilerden olan. Melkor’un varisi. Melkor elini havaya kaldırdı. Adını
söyledi Sauron’un. En güçlü hizmetkarı yenilmişti, o çok kıymet verdiği yüzüğü
olmadan tekrar bedenleşemezdi… Tabii ki Melkor müdahale etmezse.
Toprak
sarsıldı, rüzgarlar uçuşturdu tozları bir yana. Uğultu yükseldi, alçaldı,
yükseldi, alçaldı tüm kuzey boyunca. Melkor’un birkaç metre ötesinde bir ışık
belirdi, karnalıkla sarmalanmış bir halde. Tozu toprağı birbine kattı. Fırtına
hızla geldi geçti ve Sauron bir kez daha bedenine kavuştu. Efendisine baktı
İkinci ve Üçüncü Çağ’ın karanlıklar efendisi. Binlerce yıl önce kaybettiği
efendisinin önünde eğildi. “Kalk Yüzüklerin Efendisi.” dedi Melkor ona.
“İntikam vakti geldi.”
“Nasıl emredersiniz efendim.” dedi Sauron
ona. Yavaşça kalktı. Zırhı üzerindeydi ama o korkutucu miğferini takmıyordu.
Kılıcı belindeydi ama eskisi kadar güçlü hissetmiyordu. İçi öfkeyle doldu
efendisi gibi. Melkor bakındı etrafına. O sırada başka bir ruhun çağrısını
işitti kulaklarında. Sauron da bunu duymuştu. “Efendim, bu Bilge Curumo.”
diyerek fısıltının sahibini tanıttı. “Bir zamanlar Valar’a sadıktı ama sonradan
sizin yolunuzu tercih etti.”
Melkor onu
tanıyordu, zamanında tarafına çekmeye çalıştı ama Curumo buna razı olmamıştı.
Aulë’nin Maia’sıydı ama karanlık sonunda onu da yutmuştu. Melkor onun da
bedenine kavuşmasına yardım etti ve Bilge Saruman dizleri önüne çöktü. “Size
hizmet için yaşıyorum Melkor Bauglir.”
Melkor
gülümsedi ilk defa. Ellerini kaldırdığında artık her şeyin zamanının geldiğini
de anlamıştı. Daha önce hiç yapmadığı bir şeyi yapmanın vaktiydi artık. Ölüleri
geri getirmenin…
Aradan çok
geçmeden Melkor yarattıklarının arasında en kudretlisine bakıyordu. Kara
Ancagalon’a. Valinor’un düzlüklerine gidip Valar’la hesaplaşma vaktini emindi
ki, o da bekliyordu. Tüm ejderhalar birer birer geri döndüler. Tüm katledilen
insanlar, orklar, troller, cüceler toplaştılar bir yana. Ordugahlarını
kurdular, silahlandılar. Bağırışları çağırışları duyuldu her bir yanda. Melkor
Maiar’ıyla birlikte dağın yükseklerinden bakıyordu onlara. Milyonları bulan
ordusuna. Artık hazırlardı.
Güneş bir kez
daha doğduğunda, kulaklarında Manwë’nin sesini işitti Melkor. “Kardeşim. Bunu yapma. Vazgeç ki seni
affedebilelim. Kan dökmenin, vahşetin, hala çözüm olmadığını anlayamadın mı?” Diğer
Valar’ın seslerini de duydu Melkor. “Yapma
bunu…” Melkor öyle bir sinirle haykırdı ki, dağın tepesine doğru döndü tüm
gözler:
“BEN MELKOR
BAUGLIR’İM! VALAR’IN EN KUDRETLİSİ! SULIMO MANWE’NİN ÖNÜNDE DİZ ÇÖKMEMİ Mİ
BEKLİYORSUNUZ?! O APTALIN ÖNÜNDE? EĞER ERU HER ŞEYİN BABASI O APTALIN ÖNÜNDE
EĞİLECEĞİME İNANIYORSA YANILIYORDUR! ASLA DİZ ÇÖKMEYECEĞİM BEN! ONLARDAN
İNTİKAMIMI ALACAĞIM! BENİ AĞAŞĞI GÖRMENİN İNTİKAMINI! HİÇBİRİ BENDEN KUDRETLİ
DEĞİL AMA BENDEN ONLARIN ÖNÜNDE EĞİLMEM BEKLENİYOR! O LANET OLASI TULKAS
ZAMANINDA YETİŞMESE ONLARI ALT ETMİŞTİM!AMA ŞİMDİ İNTİKAM ZAMANI! VALAR’IN
ŞAMPİYONU BİLE DURDURAMAYACAK BENİ!”
Melkor bir an
için sakinleşti ve bakışlarını gökyüzüne çevirdi. Bir iki adım attı topal
bacağıyla. Sonra durdu. Önce yere, sonra tekrar gökyüzüne baktı. “Neden benim
ezgimi reddettin Eru Her Şeyin Babası?” İleride toplanan cüce ordusuna baktı
nefret ve horgörüyle. “Neden benim yaptığım işleri yok sayıp da Aulë’nin bu
çirkin şeyleri yaratmasına izin verdin? Neden hep ben hor görülen oldum,
aralarında en kudretli ben olduğum halde? Neden Manwë kral oldu ha, Her Şeyin
Babası? Kudreti benimkine yaklaşamazken bile… Neden ben hep yalnız bırakıldım?!
Çocukların bu yüzden acı çektiler ey Eru Ilûvatar! Onlardan nefret etmemin
sebebi Sulimo Manwe’dir! Ve sensin!” Melkor acı acı bakmaya devam etti
gökyüzüne. Yüzünde hala kartalların açtığı yaranın izi sızlıyordu. Elleri
silmarillerin acısıyla kavruluyordu, topal bacağı Ringil’in kesiği yüzünden
yanıyordu. Binlerce yıl sonra bile. “Şimdi benimle konuşmuyorsun bile ha?
Ezgine saygı göstermediğim için mi? Ya o Aulë kendi kafasına göre kendi
çocuklarını yaratırken o niye affedildi?!”
Acı dolu bir
kahkaha attı. “En başından beri benim kötü olmamı istiyordun değil mi? Asla o
kardeşim olarak düşündüğün Manwe kadar kıymetli olmadım senin için. Ben sadece
karanlıktım. Işığı yok etmeye çalışacak karanlık. Belki de seni biraz
eğlendirebilmişimdir. Sonuçta beni kötü olmam için yarattın değil mi? Uğruna
savaşılacak bir şeyi olmasını istedin Düşüncenin Evlatları’nın ve
Çocukları’nın. Bir şeyden nefret etmelerini istedin… Beni bu yüzden mi
yarattın? Tek var olma amacım kötülük mü? Kıskançlık mı? Yalan mı? Asla sahip
olamayacaklarımı arzulamak mı? Öyle olsun ey Eru! İstediğini alacaksın. Sevgili
çocuklarına acı çektirmeye devam edeceğim. Daha önce onların ellerinden ışığı
aldım. Yok ettim çok sevdikleri ışıklarını. Şimdi de aynısını yapacağım! Ateşin
Kalbi’ni sökeceğim gökyüzünden! İzle ve gör. O çok sevdiğin Valar’ın önümde diz
çöküp merhamet için yakarışlarını…”
Balrogları
çevresinde toplanmaya başladı Melkor’un. Herbiri nefretle bakıyordu gökyüzüne,
aslında nefret ettikleri Melkor’du. Onları bu hale o getirmişti. Orkları elflerden
dönüştüren oydu. Balrogları güzeller güzeli ateş ruhu hallerinden bu zebanilere
dönüştüren oydu. Ama aslında hepsi derinden derinden yaratacılarından nefret
ediyorlardı. “Günlerin Başlangıcı’nda sadece tek bir ateş ruhu bana katılmadı.”
dedi balroglarına. Eski Melkor olmadığını hepsi görebiliyordu. Eski Melkor
korkaktı, kalesinden çıkmaya bile acizdi. Fingolfin bağıra bağıra meydan
okuduğunda bile Angband önlerinde, dışarı çıkmaya tereddüt etmişti. Oysa tek
eliyle binleri yere serebilecekken oturup beklemişti Angband’da. Şimdi ise
gözleri çok farklı bakıyordu. Yerden miğferini aldı ve başına geçirdi.
Grond’unu kaldırdı ve sımsıkı sardı silmarillerin deli gibi yaktığı kara
elleriyle. “Sadece tek bir ruh safını benle bir tutmadı.” Eliyle güneşi işaret etti.
Ateşin Kalbi’ni. Vasá’yı. “İşte ona bakıyorsunuz zebanilerim. Arien’e. Güneşin
Taşıyıcısı’na! Onu yok edeceğiz ve bir kez daha Valar ve Çocuklar’ın çok
sevdikleri ışığı ellerinden alacağız.” Melkor bir zamanlar ışığa nasıl da özlem
duyduğunu hatırlayıp iç geçirdi. Şimdi tek dileği o çok sevdiği şeyi yok
etmekti. O deli gibi kıskandığı şeyi.
Gözlerini
yukarı dikti son defa Melkor. “Bu senin suçun. Başkasının değil.”
İşte o gün
Güneş’e saldırdı Melkor ve ordusu. Balroglar sardılar Arien’in etrafını ve
Melkor bizzat indirdi grond’u Arien’in güzeller güzeli bedenine. Arien çığlık
attığı vakit tüm dünya sessizliğe ve karanlığa boğuldu. Herbir yanda hayat
durdu. Herkes başını gökyüzüne çevirdi. Herkesin içi dev bir korkuyla kaplandı.
Bir anda ışık kaybolmuştu ortadan.
Derler ki Arien
öldüğü zaman Eärendil Valar’la konuşuyordu ve Mandos’un Salonları’ndan bir bir
serbest bırakılıyordu ölenler. İnsanlar da geri geliyordu, cüceler de
ayaklanıyordu, entler de köklerinden kurtulup ayağa kalkıyorlardı.
Melkor ve ordusu çok geçmeden Ay’a da
saldırdılar. Parçalara ayırdılar zavalla Tilion’u. Ay’ı yok ettiler ve son
ışığı da söküp aldılar böylece. Arda son karanlığını böylece yaşamaya başladı.
Yıldızların ikinci devri hüküm sürüyordu göklerin ardında.
Karanlığın ordusu Valinor’un düzlüklerine
indi ve Melkor bağırdı Taniquetil’e doğru:
“EY MANWE
SULIMO! EY ARDA’NIN YÜCE KRALI! O DAĞDAN İNMENİN VAKTİ GELMEDİ Mİ ARTIK?” Sesi
o kadar güçlü çıkmıştı ki, Orta-Dünya’nın kıyılarından bile duyulduğu söylenir.
“YOKSA HALA BENİMLE KARŞILAŞMAYA KORKUYOR MUSUN? NASIL BİR KRAL ÇIKIP DA
ÜLKESİNİ BİZZAT SAVUNMAZ? NASIL BİR KRAL ÜLKESİNİN SAVUNMASINI GÜREŞMEYİ SEVEN
APTALLARA BIRAKIR DA DAĞINDA SAKLANIR? SENLE BENİM KUDRETİMİZ EŞİT DEĞİL Mİ
SÖZDE? ÇIKSANA KARŞIMA!”
İşte o anda
denir ki, Manwë tahtından inmiştir sonunda ve Melkor’un milyonlarca kişilik
ordusunun önüne sadece on dört kişi çıkar.
On dört Valar.