Gökyüzünde ejderhaların alevleriyle
aydınlanıyordu Valinor Düzlükleri. Silmaril’ini sanki hala daha Fëanor’a
vermemiş gibi savaşıyordu Eärendil ve ardındaki kartal ordusu. “Yüce Eru
aşkına.” dediğini duydu Eönwë bir askerin. “O kadar kalabalıklar ki yıldızları
göremiyorum.” Ne kadar kalabalık oldukları zaman zaman salınan ejderha
alevleriyle belli oluyordu ancak. Maiar’ın her biri kılıcını ya da hangi
silahını kullanıyorsa onu kaldırdı, önlerinde heybetle bekleyen Valar’a
baktılar sabırla ve savaşın ne zaman başlayacağını merak ederek beklemeye devam
ettiler teyakkuz içinde. Henüz bir emir gelmemişti. Gözleri gökyüzüne bakıyordu
hepsinin Tulkas hariç. O Melkor’a bakıyordu öfke içinde. Melkor, ya da
Fëanor’un ona verdiği isimle Morgoth, da gökyüzündeki hizmetkarlarını
izliyordu. Çok geçmeden başını indirdi ve Tulkas’la bakıştılar. Tulkas
yumruklarını sıktığı vakit, Morgoth Eönwë’den tarafa da baktı. Eönwë kılıcını
göstererek gülümsedi ve bir bakıma meydan okudu. Gazap Savaşı’ndan sonra Morgoth’u
zincirleyen bizzat Eönwë’ydi ne de olsa. Morgoth sadece nefret dolu bakışlarla
cevap verdi ve elini havaya kaldırdı. O anda Arien’in gözyaşartan çığlıklarını
duydu Eönwë, daha fazla yerinde durabileceğinden emin değildi ki o anda
efendisi Manwë’nin sesi duyuldu kulaklarında. “Şimdi!”
Çıkan sesi kelimelerle tarif etmek mümkün
değildi. Önce borular duyuldu. Her çeşit elf, insan, cüce borusu çınladı
düzlüklerde. Her bir yanda yankılandılar tüm güçleriyle. Deliler gibi
üfleniyordu borular. İşte o anda kılıcını kaldırdı Eönwë ve ileri doğru
salladı. Bağıran, haykıran, çıldırmış gibi ileri doğru atılan ordunun sesi
Orta-Dünya’nın en doğusundan bile duyulmuş olmalıydı. Ayak sesleri,
bağrışmalar, sallanan zırhların gürültüsü ve içlerinde yanan ateşle ileri
atıldı iyilerin ordusu. En önde Tulkas, karanlıklar efendisine doğru koşmaya
başlamıştı. Eönwë de yanına kadar geldi hafif ayaklarıyla. Tulkas’ın öbür
tarafında Túrin Turambar vardı ve yıldızların ışığının altındaki Gurthang’ıyla
beraber koşuyordu. İleride de orklar koşmaya başladılar. Morgoth’un da onlarla
beraber koşuyor olmasına şaşırmıştı Eönwë ama dikkatinin dağılmasına izin
vermedi. Balrogları kanatlanıp Ñoldor’un beylerine doğru uçarken şaşırmadığını
fark etti Eönwë. Kesilecek bir hesapları vardı ne de olsa.
En sonunda ordular karşı karşıya
geldiklerinde Tulkas atılıverdi Melkor’un üzerine. Melkor Grond’uğunu
savurduğunda başarıyla kaçınan Tulkas devasa silahtan ve Melkor’un boynuna
yapışarak sertçe ittireverdi arkasından orkların üzerine. İşte o sırada Eönwë
üzerine gelen kılıcı fark etti ve eğilerek kurtuldu. Kılıcı savuranın Sauron
olduğunu fark etmesi uzun sürmedi. “Mairon.”
“Seni tekrar görmek güzel Eönwë.”
“Bakıyorum da dizlerin üzerine çökmüyorsun
bu defa.” dedi Eönwë ileri atılırken. Sauron kendi kılıcını koydu önüne ve
Eönwë’nin güçlü darbesini engelledi ama kılıçlar hala birbirlerine kenetliydi
ve Eönwë tüm gücüyle bastırıyordu. “Özürler dilemeni beklerdim senden.” Zevkle
Sauron’un sinirlenmesini izledi ve Yüzüklerin Efendisi geri kaçınarak etrafında
döndü ve bir darbe daha indirdi. Eönwë kolaylıkla savuşturdu hamlesini ve
ciddileşti. Savaş etraflarında tüm hızıyla devam eder, orklar, elfler,
insanlar, cüceler bir bir çığlıklarla can verirken üzerine gelen iki orku biçti
Eönwë. Arkasından gelip önüne geçen bir atlı da Sauron’un kılıcının tadına
baktı ve at kişneyerek yere çullanıverdi. Eönwë tekrar Sauron’a saldırdı ve
kılıçları etraflarına dehşet saçarken düello etti iki Maia. Belki de Maiar’ın
en kudretlileri bu ikisiydi. Çok da uzakta olmayan bir yerden Olórin’in bağırışını
duydu Eönwë ve karşısında ona benzeyen bir ak büyücü daha gördü. İki Istar
dehşet içinde savaşırlarken etraflarına hiçbir canlı yaklaşamıyordu.
Sauron öfkeyle üzerlerine atılırken tüm
savaş alanı Arien’in çığlıklarıyla sarsıldı bir kez daha. Eönwë, yüzüne
bakılamayacak bir öfkeyle atıldı Sauron’un üzerine. Yüzüklerin Efendisi
kılıcını kendine siper edemeden kolu ve omzu boylu boyunca çizildi ve acı
içinde haykırdı. “Arien’in çığlıklarının bedelini ödeyeceksiniz!” diye gürledi Maiar’ın
en kudretlisi. Rüzgarlar daha bir kudretli esmeye başlamıştı etrafında.
Karanlık yüzünün bir parçası olmuştu sanki, yıldızların ışıklarıyla güç buluyor gibiydi ve tabii ki intikamın
içinde yaktığı o harlanmış alevle. Kılıcı parladı masmavi ve bir büyü
patlayıverdi oracıkta. Sauron elini siper etti kendine ve karşı bir büyü
savurdu. Havada çarpıştı iki büyü ve dağıttılar birbirlerini. Sauron ayağa
kalktığında tekrar büyü yapmaya başladı ve alev fırtınası misali etrafında
büyüyen alevler hücum ettiler Eönwë’ye. Eönwë o sırada bir büyü fısıldadı ve
takla atarak kurtuldu alevlerden. Boştaki elini havaya kaldırarak hazırladığı
büyüyle saldırdı Sauron’a. Mavi bir ışık misali havada ilerledi büyü ve
Sauron’un kılıcına çarparak dağıldı.
O anda Sauron karşısında Eönwë’yi buldu,
kılıcını savurdu hızla ve geri çekilmek zorunda kaldı Sauron. O sırada
Eönwë’nin arkasındaki bir kralla göz göze geldiler. Onu tanımıştı Sauron. Bir
zamanların Cadı-kralı, şimdi iyilerle at sürüyordu. Göz göze geldiler. Sauron
ona çok fazla dikkat edemeyeceğini biliyordu, Eönwë önündeyken. Maiar’ın en
kudretlisini alt edebilirse, Er Murazor’la da ilgilenecekti.
Güçlü bir hamlesini karşıladı Eönwë’nin ve
bir kez daha büyü yapmaya çalıştı ama Eönwë pek yakınındaydı ve Manwë’nin
ulağının omzunun üstünden Er Murazor’un gülümsediğini gördü Sauron, bu onu daha
da sinirlendirmişti.
Yıldız ışığı daha kasvetli bir hal alırken
Sauron zor duruma düştüğünün farkındaydı ama Eönwë’nin kudreti karşısında
duramıyordu.
Eönwë, Tulkas ve Morgoth’un tüm güçleriyle
bir cehennem kapanı oluşturdukları yere baktı gözucuyla. Valar’ın şampiyonu
kahkahalar atarak dövüşüyordu Melkor’la. Melkor Güçler Savaşı’na göre on kat
daha iyi dövüşüyordu, güçleri denkti sanki ama Tulkas’ın keyfine diyecek yoktu
elbette. Dövüş onun düğünüydü sanki.
Yıldızlardan çığlıklar yükselirken ve zaman
zaman kartallar, zaman zaman ejderhalar gürültüyle savaş alanına dönerken
savaştı iyilerin ve kötülerin orduları. Sauron ve Eönwë’nin ölümcül düelloları
adeta savaşın tam ortasındaki bir fırtına gibi esmeye devam ederken hiç
bitmeyecek olan gece sarmalıyordu etraflarını. Etraflarına kimse yaklaşmaya
cesaret edemiyordu. Herbir yanda atlar kişniyor, orklar çığlıklar atıyor, özgür
halklardan birer birer varlıklar toprağı öpüyorlardı. Kimi zaman bir kırbacın
şaklaması duyuluyor, kan kokusu her yanı sarıyordu. Kan kokusu duymaktan
bıkmıştı artık Eönwë. Daha önce hiç bu kadar kan kokladığını hatırlamıyordu.
Meşalelerin ışığı altında düello etmeye devam etti Sauron’la. Ne kadar zaman
geçtiğini bilmiyordu ama kollarında hala güç vardı, en azından Morgoth’un
yenildiğini görmeden düşmeyecekti kılıcı yere.
Sauron ayağa kalkmaya çalıştı son gücüyle.
Bir büyü daha yaptı ama Eönwë bundan da kurtuldu ve Sauron ayağa kalktığında
saldırdı ona.
Yıldızların ışığı en sonunda çok daha
kuvvetle parıldadıklarında uzaklardan bir ses duyuldu. Ne büyücülüğe ne savaşa
kulak asıyordu ses, hayaletler denizinin çok yukarısında kanla süslenen geceyi
selamlıyordu. Borular, borular, borular! Valinor Düzlükleri boyunca
yankılandılar. Donuk sesleri herbir kulağa gitmiş, gözler doğuya dönmüş,
kalakalmıştı öylece.
Ve Numenor, sonunda gelmişti. Sancakları
gökyüzünde Manwë’nin rüzgarlarıyla bir dansa başlarken atıların gürültüsü ve
savaş naralarıyla doldu her taraf. Sauron gülümsedi bu defa. “Bak kimler
gelmiş.” dedi kılıçları birbirlerine kenetliyken. Eönwë sinirle parmaklarını
sıktırdı kılıcının kabzasının etrafındaki. Masmavi bir deniz üzerlerine ölüm
kusmak için gelirken Sauron’la olan ölüm danslarına noktayı koymanın vakti
artık gelmişti. Kılıcını bastırdı ve Sauron’u geriletti. Sauron alevler
saçarken etrafına Eönwë kılıcını havada savurarak üzerine atıldı ve o kadar
sert savurdu ki kılıcını, derler ki savaş o anlığına durmuş ve Morgoth ve
Tulkas’ın gözleri bile ikisinin olduğu yere bakmıştı. Sauron’un kılıcı elinden
düşerken ağzından kanlar fışkırdı ve Eönwë soğuk çeliği daha da böğrüne
bastırdı Sauron’un. “Ve böylece düşüyor Yüzüklerin Efendisi bir kez daha.
Heyhat! Elveda karanlıklar efendisi, elveda!”
Eönwë kıpkırmızı olmuş kılıcını
çıkardığında Sauron yere düştü cansız bir şekilde ve Maiar’ın en kudretlisi
önce derin bir nefes aldı ve Yüzüklerin Efendisi’ne baktı. Sessizleşti her yer
bir anda. Kulağı tek bir sesi işitmez oldu Eönwë’nin. Ne gülmüştü, ne de kalbi
ferahlamıştı. Sadece oralarda bir yerlerde Arien’in gülümsediğini umabiliyordu.
“Huzur içinde ol Arien.” dedi gökyüzüne bakarak, gözlerinden bir damla yaş
akarak yanağını ıslattı ve toprak zemine düştü. “Bu senin içindi.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder