7 Ağustos 2014 Perşembe

Dagor Dagorath (Savaşların Savaşı) - Yedinci Bölüm: Savaş Başlıyor

    Gökyüzünde ejderhaların alevleriyle aydınlanıyordu Valinor Düzlükleri. Silmaril’ini sanki hala daha Fëanor’a vermemiş gibi savaşıyordu Eärendil ve ardındaki kartal ordusu. “Yüce Eru aşkına.” dediğini duydu Eönwë bir askerin. “O kadar kalabalıklar ki yıldızları göremiyorum.” Ne kadar kalabalık oldukları zaman zaman salınan ejderha alevleriyle belli oluyordu ancak. Maiar’ın her biri kılıcını ya da hangi silahını kullanıyorsa onu kaldırdı, önlerinde heybetle bekleyen Valar’a baktılar sabırla ve savaşın ne zaman başlayacağını merak ederek beklemeye devam ettiler teyakkuz içinde. Henüz bir emir gelmemişti. Gözleri gökyüzüne bakıyordu hepsinin Tulkas hariç. O Melkor’a bakıyordu öfke içinde. Melkor, ya da Fëanor’un ona verdiği isimle Morgoth, da gökyüzündeki hizmetkarlarını izliyordu. Çok geçmeden başını indirdi ve Tulkas’la bakıştılar. Tulkas yumruklarını sıktığı vakit, Morgoth Eönwë’den tarafa da baktı. Eönwë kılıcını göstererek gülümsedi ve bir bakıma meydan okudu. Gazap Savaşı’ndan sonra Morgoth’u zincirleyen bizzat Eönwë’ydi ne de olsa. Morgoth sadece nefret dolu bakışlarla cevap verdi ve elini havaya kaldırdı. O anda Arien’in gözyaşartan çığlıklarını duydu Eönwë, daha fazla yerinde durabileceğinden emin değildi ki o anda efendisi Manwë’nin sesi duyuldu kulaklarında. “Şimdi!”
    Çıkan sesi kelimelerle tarif etmek mümkün değildi. Önce borular duyuldu. Her çeşit elf, insan, cüce borusu çınladı düzlüklerde. Her bir yanda yankılandılar tüm güçleriyle. Deliler gibi üfleniyordu borular. İşte o anda kılıcını kaldırdı Eönwë ve ileri doğru salladı. Bağıran, haykıran, çıldırmış gibi ileri doğru atılan ordunun sesi Orta-Dünya’nın en doğusundan bile duyulmuş olmalıydı. Ayak sesleri, bağrışmalar, sallanan zırhların gürültüsü ve içlerinde yanan ateşle ileri atıldı iyilerin ordusu. En önde Tulkas, karanlıklar efendisine doğru koşmaya başlamıştı. Eönwë de yanına kadar geldi hafif ayaklarıyla. Tulkas’ın öbür tarafında Túrin Turambar vardı ve yıldızların ışığının altındaki Gurthang’ıyla beraber koşuyordu. İleride de orklar koşmaya başladılar. Morgoth’un da onlarla beraber koşuyor olmasına şaşırmıştı Eönwë ama dikkatinin dağılmasına izin vermedi. Balrogları kanatlanıp Ñoldor’un beylerine doğru uçarken şaşırmadığını fark etti Eönwë. Kesilecek bir hesapları vardı ne de olsa.
    En sonunda ordular karşı karşıya geldiklerinde Tulkas atılıverdi Melkor’un üzerine. Melkor Grond’uğunu savurduğunda başarıyla kaçınan Tulkas devasa silahtan ve Melkor’un boynuna yapışarak sertçe ittireverdi arkasından orkların üzerine. İşte o sırada Eönwë üzerine gelen kılıcı fark etti ve eğilerek kurtuldu. Kılıcı savuranın Sauron olduğunu fark etmesi uzun sürmedi. “Mairon.”
    “Seni tekrar görmek güzel Eönwë.”
    “Bakıyorum da dizlerin üzerine çökmüyorsun bu defa.” dedi Eönwë ileri atılırken. Sauron kendi kılıcını koydu önüne ve Eönwë’nin güçlü darbesini engelledi ama kılıçlar hala birbirlerine kenetliydi ve Eönwë tüm gücüyle bastırıyordu. “Özürler dilemeni beklerdim senden.” Zevkle Sauron’un sinirlenmesini izledi ve Yüzüklerin Efendisi geri kaçınarak etrafında döndü ve bir darbe daha indirdi. Eönwë kolaylıkla savuşturdu hamlesini ve ciddileşti. Savaş etraflarında tüm hızıyla devam eder, orklar, elfler, insanlar, cüceler bir bir çığlıklarla can verirken üzerine gelen iki orku biçti Eönwë. Arkasından gelip önüne geçen bir atlı da Sauron’un kılıcının tadına baktı ve at kişneyerek yere çullanıverdi. Eönwë tekrar Sauron’a saldırdı ve kılıçları etraflarına dehşet saçarken düello etti iki Maia. Belki de Maiar’ın en kudretlileri bu ikisiydi. Çok da uzakta olmayan bir yerden Olórin’in bağırışını duydu Eönwë ve karşısında ona benzeyen bir ak büyücü daha gördü. İki Istar dehşet içinde savaşırlarken etraflarına hiçbir canlı yaklaşamıyordu.
    Sauron öfkeyle üzerlerine atılırken tüm savaş alanı Arien’in çığlıklarıyla sarsıldı bir kez daha. Eönwë, yüzüne bakılamayacak bir öfkeyle atıldı Sauron’un üzerine. Yüzüklerin Efendisi kılıcını kendine siper edemeden kolu ve omzu boylu boyunca çizildi ve acı içinde haykırdı. “Arien’in çığlıklarının bedelini ödeyeceksiniz!” diye gürledi Maiar’ın en kudretlisi. Rüzgarlar daha bir kudretli esmeye başlamıştı etrafında. Karanlık yüzünün bir parçası olmuştu sanki, yıldızların ışıklarıyla  güç buluyor gibiydi ve tabii ki intikamın içinde yaktığı o harlanmış alevle. Kılıcı parladı masmavi ve bir büyü patlayıverdi oracıkta. Sauron elini siper etti kendine ve karşı bir büyü savurdu. Havada çarpıştı iki büyü ve dağıttılar birbirlerini. Sauron ayağa kalktığında tekrar büyü yapmaya başladı ve alev fırtınası misali etrafında büyüyen alevler hücum ettiler Eönwë’ye. Eönwë o sırada bir büyü fısıldadı ve takla atarak kurtuldu alevlerden. Boştaki elini havaya kaldırarak hazırladığı büyüyle saldırdı Sauron’a. Mavi bir ışık misali havada ilerledi büyü ve Sauron’un kılıcına çarparak dağıldı.
    O anda Sauron karşısında Eönwë’yi buldu, kılıcını savurdu hızla ve geri çekilmek zorunda kaldı Sauron. O sırada Eönwë’nin arkasındaki bir kralla göz göze geldiler. Onu tanımıştı Sauron. Bir zamanların Cadı-kralı, şimdi iyilerle at sürüyordu. Göz göze geldiler. Sauron ona çok fazla dikkat edemeyeceğini biliyordu, Eönwë önündeyken. Maiar’ın en kudretlisini alt edebilirse, Er Murazor’la da ilgilenecekti.
    Güçlü bir hamlesini karşıladı Eönwë’nin ve bir kez daha büyü yapmaya çalıştı ama Eönwë pek yakınındaydı ve Manwë’nin ulağının omzunun üstünden Er Murazor’un gülümsediğini gördü Sauron, bu onu daha da sinirlendirmişti.
    Yıldız ışığı daha kasvetli bir hal alırken Sauron zor duruma düştüğünün farkındaydı ama Eönwë’nin kudreti karşısında duramıyordu.
    Eönwë, Tulkas ve Morgoth’un tüm güçleriyle bir cehennem kapanı oluşturdukları yere baktı gözucuyla. Valar’ın şampiyonu kahkahalar atarak dövüşüyordu Melkor’la. Melkor Güçler Savaşı’na göre on kat daha iyi dövüşüyordu, güçleri denkti sanki ama Tulkas’ın keyfine diyecek yoktu elbette. Dövüş onun düğünüydü sanki.
    Yıldızlardan çığlıklar yükselirken ve zaman zaman kartallar, zaman zaman ejderhalar gürültüyle savaş alanına dönerken savaştı iyilerin ve kötülerin orduları. Sauron ve Eönwë’nin ölümcül düelloları adeta savaşın tam ortasındaki bir fırtına gibi esmeye devam ederken hiç bitmeyecek olan gece sarmalıyordu etraflarını. Etraflarına kimse yaklaşmaya cesaret edemiyordu. Herbir yanda atlar kişniyor, orklar çığlıklar atıyor, özgür halklardan birer birer varlıklar toprağı öpüyorlardı. Kimi zaman bir kırbacın şaklaması duyuluyor, kan kokusu her yanı sarıyordu. Kan kokusu duymaktan bıkmıştı artık Eönwë. Daha önce hiç bu kadar kan kokladığını hatırlamıyordu. Meşalelerin ışığı altında düello etmeye devam etti Sauron’la. Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu ama kollarında hala güç vardı, en azından Morgoth’un yenildiğini görmeden düşmeyecekti kılıcı yere.
    Sauron ayağa kalkmaya çalıştı son gücüyle. Bir büyü daha yaptı ama Eönwë bundan da kurtuldu ve Sauron ayağa kalktığında saldırdı ona.
    Yıldızların ışığı en sonunda çok daha kuvvetle parıldadıklarında uzaklardan bir ses duyuldu. Ne büyücülüğe ne savaşa kulak asıyordu ses, hayaletler denizinin çok yukarısında kanla süslenen geceyi selamlıyordu. Borular, borular, borular! Valinor Düzlükleri boyunca yankılandılar. Donuk sesleri herbir kulağa gitmiş, gözler doğuya dönmüş, kalakalmıştı öylece.
    Ve Numenor, sonunda gelmişti. Sancakları gökyüzünde Manwë’nin rüzgarlarıyla bir dansa başlarken atıların gürültüsü ve savaş naralarıyla doldu her taraf. Sauron gülümsedi bu defa. “Bak kimler gelmiş.” dedi kılıçları birbirlerine kenetliyken. Eönwë sinirle parmaklarını sıktırdı kılıcının kabzasının etrafındaki. Masmavi bir deniz üzerlerine ölüm kusmak için gelirken Sauron’la olan ölüm danslarına noktayı koymanın vakti artık gelmişti. Kılıcını bastırdı ve Sauron’u geriletti. Sauron alevler saçarken etrafına Eönwë kılıcını havada savurarak üzerine atıldı ve o kadar sert savurdu ki kılıcını, derler ki savaş o anlığına durmuş ve Morgoth ve Tulkas’ın gözleri bile ikisinin olduğu yere bakmıştı. Sauron’un kılıcı elinden düşerken ağzından kanlar fışkırdı ve Eönwë soğuk çeliği daha da böğrüne bastırdı Sauron’un. “Ve böylece düşüyor Yüzüklerin Efendisi bir kez daha. Heyhat! Elveda karanlıklar efendisi, elveda!”

    Eönwë kıpkırmızı olmuş kılıcını çıkardığında Sauron yere düştü cansız bir şekilde ve Maiar’ın en kudretlisi önce derin bir nefes aldı ve Yüzüklerin Efendisi’ne baktı. Sessizleşti her yer bir anda. Kulağı tek bir sesi işitmez oldu Eönwë’nin. Ne gülmüştü, ne de kalbi ferahlamıştı. Sadece oralarda bir yerlerde Arien’in gülümsediğini umabiliyordu. “Huzur içinde ol Arien.” dedi gökyüzüne bakarak, gözlerinden bir damla yaş akarak yanağını ıslattı ve toprak zemine düştü. “Bu senin içindi.”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder