10 Ağustos 2014 Pazar

Dagor Dagorath (Savaşların Savaşı) - Sekizinci Bölüm: Numenor Boruları

    Balrogların kanat çırpışları uzaklardan duyulabiliyordu. Öfkeleri tüm Ñoldor’un üzerine çökmek için geliyordu sanki. Maedhros amansızca kılıcını savurarak bir bir orkları biçerken bir elinde silmarili parlıyordu karanlığı dağıtmak istermişçesine. Ork başları etraflarına düşüyor, troller çığlık çağlılığa başka yönlere kaçışıyor, babası ve kardeşiyle karanlığın ordusuna cehennemi yaşatıyordu Maedhros.
    Kılıcını savurmaya devam ederek ilerledi üç Ñoldo. Maedhros hiç bu kadar iyi hissettiğini hatırlamıyordu daha önce. Hiç bu kadar mutlu olmamıştı sanki. Botları toprak zemini döverken ve kılıcı ölüm saçarken etrafına kan kokusu burnunun direklerini yakıyordu adeta. Birkaç doğulu insan başsız bir şekilde önüne doğru uzanırken Maglor da ustalıkla kılıcını savurarak ilerlemeye dikkat etti. Maedhros ona doğru baktığında tam solundan birinin geldiğini gördü ve bağırdı. “Dikkat et!”
    Maglor tam vaktinde kılıcını soluna doğru savurdu ve hamleyi savuşturdu. Orkun canını almasıysa bir göz kırpmasından bile kısa sürmüştü Maedhros’un. Fëanor’un en büyük oğlu kızıl saçları karanlığın altında rüzgarla savrulurken balrogların sıcaklığını buradan bile hissetti ve en az on tanesinin yakınlarına konduklarını gördü. Balrogların lordu kendini fazlasıyla belli ediyordu. Kara kılıcını savurduğunda pek çok Ñoldor etrafa dağıldı çığlıklar atarak. Fëanor silmarilini havaya kaldırdı ve o vakit kaldırdı. “Gelin buraya! Şimdi intikam vaktidir!” diye haykırdı. “Eru’nun gönlümde yaktığı ateşe ilk elden tanık olun!”
    Balroglar insan olsun, elf olsun, cüce olsun, ork olsun kim varsa önlerine katıp hiç ayrım yapmadan oraya buraya savururken Fëanor oğullarına baktı ve bir kahkaha attı. “Haydi oğullarım! İntikam vakti gelmedi mi?”
    Kılıcını havaya kaldırıp onlara doğru koşan Fëanor’un ardından baktı Maedhros ve Maglor, sonra da birbirlerine bakıp gülümsediler ve çok geçmeden babalarının ardından koştular. Gothmog pez bir sesle bağırıp kükrerken kılıcını savurdu ve Fëanor başarıyla kurtularak Balrogların lorduna doğru saldırıya geçti. Maedhros’un karşısına da bir balrog geçti ve Maglor’la sırt sırta verdiler, etraflarını balroglar sarmıştı. İşte o anda kısa bir boru öttü ve balroglardan biri yere yığılarak tozları kaldırı. Balrogun kanatlarının üstünde biri ve sırtında biri duruyordu. Gururla selam verdi Fingon ve Turgon Fëanor oğullarına. Başka bir balrog üzerlerine gelerken Maedhros ve Maglor da kahkaha attılar ve karışlarındaki balroglarla teke tek bir dövüşe giriştiler.
    Silmarilin ona kattığı gücü açıklayacak sözcük bulamıyordu Maedhros. Sanki yenilenmiş gibiydi. Çektiği tüm acıları unutmuş ama onların sağladığı yararlar kalmış gibi gözüküyordu. En güçlü olduğu anlarda bile bu kadar güçlü değildi. Belki de bunun silmariller alakası yoktu. Ailesiyle bir araya geldiği için mutluydu. Ñoldor tek yumruk, tek yürek olduğu için mutluydu. Silmariller tarafından affedildiği için mutluydu belki de. Kılıcını savurup balrogların kırbaçlarından ve kılıçlarından kaçarken içindeki biriken öfkeyi boşalttı adeta üzerlerine. Önce eğildi kılıç üzerine gelirken. Kılıç başının üzerinden geçip gitti, sonra bir diğer balrog yukarıdan savurdu kılıcını, bu sefer yana sıçradı Maedhros ve kılıç yeri titretti. Hızlı davranıp Balrogun koluna sıçradı ve hızla yukarı doğru koşarak boynuna kılıcını sokuverdi. Balrog acı içinde çığlıklar atarak yere düştüğünde Maedhros çoktan yere sıçramıştı ustalıkla ve Balroglara adeta meydan okuyarak bakıyordu artık. Sol eliyle kılıcını savurmaya alışıktı, bu yüzden sağ eliyle tutuyordu silmarili. Uzun zaman kılıcını tek elle savurmuştu ve iki eliyle savurduğu halinden çok daha amansızdı artık. Gerçekten de düşmanları onun şu an Thangorodrim’e zincirlendiği güne lanet ediyor olmalılardı. Yiğit Fingon kılıcıyla harikalar yaratırken, Gondolin Kralı Turgon Glamdring’ini cesurca savururken, Húrin baltasıyla ölüm saçarken ve Tuor onun ardında orklara ölümü tattırken diğer Balroga saldırdı Maedhros. Bu sefer kendinden daha bir emindi. Fëanor Gothmog’tan kaçınarak diğer Balrogları bir bir devirirken kahkahalar atıyordu Yıldızlar Altında Savaş’ta olduğu gibi. Ama o günkü gibi delice kahkahalar değildi bunlar. Fëanor’un savaş naralarıydı. Maedhros o an babasının içinde yanan ateşten nasibini aldığını için mutlu oldu ve fırtına gibi çullandılar kardeşiyle Balrogların üzerlerine. Silmarillerin kudreti ve Ñoldor’un becerisi birleştiğinde, uzaktan borular duyulduğunda on iki balrog cesedi tepe olmuş yatıyordu boylu boyunca ve Finwë’nin en büyük oğlu cesurca dövüşüyordu Gothmog’la. O sırada sağ taraftan iki balrog daha göründü ve savaştığı kişileri tanıdı Maedhros anında. Fingolfin, Finrod ve Gil-galad amansızca çarpışıyorlardı iki balrogla. Fingolfin bir tanesini tek başına cesurca oyalıyordu, derken bacağına hamle yaptı ve Morgoth’u bile yaralayan kılıcı Ringil Balroga çığlıklar attı, yere düşen Balrog Fingolfin’in kılıcının son kez tadına baktı. Fingolfin bu sefer yeğeni ve torununun imdadına koştu. Üçü birlikte dehşet saçtılar ve Balrog çok geçmeden cansız bir biçimde yere düşüverdi.
    Maedhros ve Maglor birbirlerine bakıp gülümsediler ve etraflarındaki orkları biçerek babalarına yardım etmek için hazırda beklediler. “Haydi Atar.” diye düşündü Maedhros. “Onu yenebilirsin.”
    Arkalarından bir kükreyiş duyduklarında ikisi de dondu kaldı ama hızlı düşünüp iki yana kaçıştılar ve toprak kolayca delinir ve küçük küçük taş parçaları etrafa saçılırken borular duyuldu doğudan. Herkes dikkat kesildi ve savaş o anlığına durduğunda tüm gözler doğuya çevrilmişti. Tepeden aşağı iniyordu Numenor sancakları. Çarşaf gibi yüzüyorlardı gökyüzünde. Yıldızışığı ejderhalarca kapatılmışken silmarillerin ışığı daha güçlüce parladı, Maedhros kutsal mücevhere baktı ve gülümsedi.

    Borular herbir yanı tir tir titretirken, Ñoldor beylerinden uzakta, Varda hüzünle baktı savaşın cereyan ettiği yere. Valier ister istemez savaşın gerisinde kalmıştı ve Varda tüm gücüyle yardım ediyordu çarpışan askerlere. Kederliydi kalbi. Şimdi koskoca Numenor orduları çıkıp gelmişti doğudan, kendilerine mezar olan Ölümsüzler Mağarası’ndan. Belki de son umutları gidivermişti böylece. Kim bilirdi...
    Yıldızlarını göreve çağırdı Varda, gözlerinden tek tük gözyaşları dökülürken.  Karanlık yenilecekse ışık şarttı, Morgoth Zamansız Boşluk’a atılacaksa ışıkla boğulmalıydı karanlık. Karanlık cömertti, sabırlıydı. Işık ne kadar güçlü parlarsa gölge de o kadar olurdu aslında. Belki de ışığın her zaferinde asıl kazanan karanlıktı… Ama karanlığın kalbinin derinliklerinde en büyük zayıflığı yatardı.
    Karanlığı yenmek için tek bir mum yeterliydi.
    Yıldızlar tüm güçleriyle parıldarken uzaktan silmarillerin ışığı gözlerine ilişti Varda’nın. Tüm güçleriyle parlarlarken üç Ñoldo da güçlüce savuruyorlardı kılıçlarını. Finwë’nin çocuklarının ruhları beyaz bir alev olmuş yanıyordu sanki. Ne karanlık, ne büyü, ne çatılmış kılıçlar; hiçbir şey geçemiyordu önlerine. Numenorlular hızla yaklaşırken borularının sesi daha da güçlüce duyuldu ve aralarında iki yüz metre kalana kadar yer titredi sanki.
    Varda dikkat kesildi oraya doğru. Her iyi askerin kalbinde bir karamsarlık olduğunu fark etmişti. İşte o sırada ordunun en önünde koşan birini fark etti Varda. Yanında Ar-Pharazon adıyla bilinen son Numenor kralı duruyordu, öbür yanında Tar-Aldarion kılıcını çekmiş haykırarak orduların üzerine koşuyordu. Bu tarafa gelmelerini bekliyordu Varda ama öyle olmamıştı. Çünkü iki Numenor kralının ortasında savaşa doğru cesurca koşan adam Elros’tu. Elros Tar-Minyatur… Numenor’un ilk kralı.
    Kalbine su serpildi adeta Varda’nın. Numenor ordusu yön değiştirerek karanlığın ordularının arka kısımlarına doğru ilerlemeye başladılar. O sırada Elros’un sesini işitti Varda. Kral, Valar’ın kendisini duyabileceğini umut ediyor olmalıydı. “Ey Dünyanın Güçleri!” diye seslendi Elros koşarken. “Numenorluların yaptığı hatayı affettirmek için buradayız! Yanınızda savaşmamıza müsaade var mıdır?”
    Varda gülerek baktı Manwë’ye doğru. Elinde upuzun kılıcıyla Güçlerin Savaşı’ndan bu yana savaşmayan Manwë Sulimo eşine doğru döndü ve gözgöze geldiler. Bu sefer Manwë’nin sesini duydu Varda. “Hoşgeldiniz.” dedi Manwë sadece. “Affedilmek isteyenler için daima bir af vardır.”
    Sonra durdu öylece ve savaş meydanı boyunca haykırdı. “Selam olsun Numenor’a! Korkmayın ey Arda’nın Özgür Halkları! Numenor’un ilk kralı Elros Tar-Minyatur bize yardım için geliyor! Ardında Tar-Calion ve diğer kutlu Numenor krallarıyla! Heyhat! Onları özlememiş miyiz?”

    Maedhros duyduklarına sevinerek kılıcını daha bir şevkle savurur oldu. Elros ve Elrond’a büyük bir sevgi beslerdi Maglor ve Maedhros, onlar büyütmüşlerdi ikisini de ve onları tekrar görmeyi gönülden arzuladı o an Maedhros. Fëanor o sırada kılıcını savurdu Gothmog’un kırbacından kaçınırken. Eline isabet eden kılıç yüzünden çığlık attı Gothmog ve nefretle savurdu kara kılıcını. Fëanor yana hızla sıçrayrak kılıçtan kurtuldu ve devasa Maia’ya cesurca saldırdı. Bacağına sapladı kılıcını ve hemen arkasına geçerek kılıçtan bir kez daha kurtuldu. Hemen ardından arkasına dönen Balrogların lordu bu sefer korkunç bir kükremeyle saldırdı ama Fëanor’un kılıcı her zaman olduğundan daha keskindi bugün. Maedhros ve Maglor neler olduğunu anlayamadan Gothmog acılar içinde yere çöktü ve pat diye bir ses çıkardı. Fëanor nefretle baktı Morgoth ve Tulkas’ın savaştığı yere. Morgoth’un Grond’u ondan uzakta sayılırdı ve Tulkas yerden yere fırlatıyordu Morgoth’u. Fëanor bu görüntüyle neşelendi ve Numenor’un masmavi denizinin karanlık ordunun arkada tarafına hızla akan şelale misali bindirdiğini fark etti. Ñoldor askerleriyle karşılaştıklarında sevinç nidalarıyla doldu her taraf, orkları temizleye temizleye ilerledi Numenor ve Ñoldor orduları. Maedhros ve Maglor son balrogla savaşırlarken kısa bir boru daha duyuldu arkalarında. Hemen ardından iki atlı belirdi birer yandan ve balrogun üstüne atlayıverdi atların binicileri. Kılıçlarını Balrogun yüzüne saplayarak acı içinde bağırıp düşmesine sebep oldular ve Balrog tam da Maedhros ve Maglor’un önünde yere adeta saplandı. Maedhros ve Maglor iki adamın da birbirlerine benzediğini fark ettiler.
    “Selam olsun ey Fëanor oğulları!” dediler aynı anda. Maedhros ve Maglor gülümsedikten sonra selamlarına karşılık verdiler: “Selam olsun ey Eärendil oğulları!”
    Elros ve Elrond gülümseyerek Balrogun üzerinden yere atladılar ve savaşın çılgınlığı oraları biraz olsun terk etmiş oldu. Sevinçle kucaklaştıktan sonra fazla oyalanmadan orkları temizlemeye devam etmek için koşarak orkların yoğun olduğu bölgelere doğru gitmeye başladılar. Fëanor kılıcını savurdu ileri doğru. “Şimdi ilerleyin Ilûvatar Çocukları!” diye haykırdı. Sesi herkesin yüreğini titretti ve silmariller ışıklarıya cevap verdiler bu bağırışa. “Morgoth’un kellesi düşmeden kılıçlarınızı indirmeyin!”
    İşte o anda bir fırtına aldı başını gitti. Fëanor’un sözlerini desteklercesine rüzgar kıyafetlerini ve saçlarını savurdu. Maedhros babasının yanında koşarken arkalarında bıraktıkları Balrog cesetlerini düşünerek gururlandı ve Ñoldor’un bir araya gelmiş gücünün nelere kadir olduğunu böylece herkesin görmüş olduğunu düşündü.

    Son kez bağırdı Maedhros, “ÑOLDOR İÇİN! ÑOLDOR İÇİN!” diye ve ardındaki Yüce Elfler onun bağırışlarına eşlik etti. Silmarillerin ışığı kanla ıslanan gecenin karanlığını ışıklarıyla selamladı ve durgun gökyüzü adeta düşen savaşçılar için ağıt yakarak yağmuru indirdi üzerlerine. Savaş neredeyse bitmek üzereydi artık.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder