Bölüm 9: Valar’ın Şampiyonu ve
Arda’nın Kaderlerinin Efendisi
Grondunu savurdu Morgoth kalın, kükremeye
benzer bir sesle. Tulkas bir adım geriye atarak kaçındı ve bağırarak Morgoth’un
üzerine atıldı. Grondu tutan elini bileğinden kavradı ve göğüs zırhına sertçe
bir yumruk indirdi. Morgoth kurtulmaya çabaladı ve tekmesi Tulkas’ı az farkla
geçince Tulkas tuttuğu bileği bıraktı bir kez daha kaçındı Gronddan. Morgoth’la
bakıştılar. Etrafları hamleleri yüzünden adeta cehenneme dönerken; pek fazla
Ilúvatar Çocuğu yoktu etraflarında. Balroglar Ñoldor’la yarım kalan işlerini
halletmek için uzaklara uçarken Valar’ın Maiar’ıyla Morgoth’un hizmetindeki
şeytani varlıklar geniş bir alanı yakıp kül ediyorlardı. Büyüler havalarda
patlıyor, toprak zangırdıyor, gökyüzü şimşek görmüş gibi aydınlanıyordu zaman
zaman. Morgoth defalarca hamle yaptı Tulkas’a. Tulkas kahkahalar atarak savundu
kendini ama zorlandığını kendisi de fark etmişti.
Morgoth Güçler Savaşı’nda dövüştüğü
Morgoth’tan daha farklıydı. Sanki kalbine cesaret, kollarına kudret gelmişti.
Bu kez daha büyük bir nefretle savurdu Grondunu. Tulkas bu sefer eğilmek
zorunda kaldı ve davasa Grond Valar’ın Şampiyonu’nun üzerinden geçerken Tulkas
saldırmaya çalıştı diğer Vala’ya. Morgoth onu başarıyla savuşturdu ve Grondunu
indirdi bir kez daha. Grond yere o kadar sert bir şekilde çarptı ki sanki savaş
alanı depremle sarsıldı. Tulkas her şeye rağmen gülümsemesini kaybetmemişti.
Öylece güreşip durdu Valar’ın kolca en kuvvetlileri. Adeta birbirlerine
denklerdi. Tulkas daha önce yaptığı gibi onu yatırıp yenemiyor, Melkor
eskisinden kuvvetli olsa da Tulkas’a üstünlük kuramıyordu. Etraflarındaki
cehennem daha da genişlerken adeta tek başlarına kaldılar savaşın ortasında. Ne
orklar, ne Ilúvatar Çocukları yaklaşmaya cesaret edebiliyordu onlara. Cehennem
gibi birbirlerinin etraflarında döndüler. Kimi zaman geniş atlı birlikler
yanlarından vızır vızır geçti, kimi zaman ok yağmurlarının sesleri gökyüzünde
çarpışan ejderha ve kartalların gürültülerine karıştı.
İkisi de durup birbirlerine baktılar.
Süzdüler birbirlerini. Tulkas güldü ve gardını düşürdü. “Böyle değildin
Bauglir.” dedi ona. “Kollarında bu kadar kudret olduğunu bilmezdim.”
“Önüme geçmişin küllerini getirip durma.”
diye karşılık verdi Melkor. Grondunu yere bıraktı ilginç bir hamleyle. Sanki böyle
daha güçlü hissediyordu. “Artık yeni bir dünya göreceksiniz. Bir daha Arda asla
eskisi gibi olmayacak.”
“Bunda haklısın.” Tulkas onun savaş
pozisyonu aldığını gördü ve Melkor yumruklarını kaldırdı. Tulkas bir kahkaha
atarak ona doğru koşmaya başladı ve belki de binlerce yıldır görülmemiş bir
dövüşe sahne oldu Valinor Düzlükleri.
“Işığı yok ettin ama Işık geri gelecek!”
diye bağırdı Tulkas. “O Işık’ı ne kadar çok istediğini iyi hatırlıyorum!”
Melkor onun yumruğundan kurtuldu ve kendisi
bir yumruk savurdu. “Artık ondan iğreniyorum! Ve benim yaktığım ateşler dışında
hiçbir Işık yüzü göremeyecek Arda!” Birbirlerinden biraz uzaklaştıklarında göz
göze geldiler. Tulkas’ın altın sakalları rüzgarı hissetmeye başlamıştı. Yağmur
geliyordu. “Durmayın.” dedi Melkor sinirle. “Durmayın da Tek Olan’ı çağırın
hadi! Beni ondan başkası yenemeyecek bugün! Ne sen ne Manwë!”
“Hayır.” dedi Tulkas. “Bu bizim sınavımız.
Seni bugün burada ben durduracağım!” Kahkahasıyla yankılandı her taraf.
Valar’ın Şampiyonu’nun gür kahkahası rüzgarın içine işlemişti sanki. Toprağa
ilk yağmur damlaları düşerken Tulkas kendini yerde buldu. Melkor ona saldırmaya
çalışırken ayağa kalkmayı başardı ama karanlık lordun yumruğunu suratında
hissetti ve tekrar yere düştü. Melkor grondunu aldı yerden ve bekletmeden
saldırma girişiminde bulundu. Tulkas yana yuvarlandı ve kurtuldu. O anda
gökyüzünde gördükleri muazzamdı. Birbirlerinin kuyruklarında uçan, ateşler
saçan, pençelerini geçiren ejderhalar ve Silmarillerin ışığıyla can bulan,
güçlenen ve Eärendil’in önderliğiyle ilerleyen kartallar ejderhaların sayısına
göre oldukça kalabalıktı ama ona rağmen gökyüzünde uçup duran Ancalagon gibi
bir canavar vardı.
Melkor sinirle Tulkas’a doğru saldırırken
bir kükreme sardı gökyüzünü. O da ne… Ancalagon Eärendil’i kovalıyordu müthiş
bir hızla. Melkor’un da Tulkas’ın da gözleri ikisine takıldı. Eärendil
Silmarilini bizzat Fëanor’a teslim etmiş olsa da parlıyordu gökyüzünde ve
Ancalagon tarif edilemeyecek bir büyüklükle onu takip ediyordu. Yere çok yaklaşmışlardı.
Devasa ejderha Valar ordusunun arka kısımlarına alev kusarak Eärendil’i takip
etmeye devam etti. O sırada Tulkas havaya kalkan Silmarillerin ışığını ta
bulunduğu yerde gördü ve çok geçmeden savaş alanından uzaklaşan Eärendil ve
Ancalagon’un mücadelesi orada bitti ve Ancalagon yere çakıldı büyük bir
gürültüyle, hemen ardından da Eärendil’in gemisi onu takip etti ve Tulkas
olduğu yerde kalakaldı. “Elveda Kutlu Eärendil.” dedi fısıltıya yakın bir
sesle. Melkor en güçlü yaratığının kaybına üzülmüş görünmüyordu. Bu kaybın
Valar ordusundakileri daha çok kederlendireceğini düşünüyor olmalıydı.
Eärendil’in yaşayıp yaşamadığını merak etti Tulkas ama o kadar yüksekten sağ
kurtulamaması muhtemeldi. Onun yasını sonra tutabileceğini düşünerek
karanlıklar efendisine baktı bir kez daha.
Yükselen feryatları ikisi de duymuştu.
Eärendil’in düşüşü herkesi yasa boğarken, bir anda öfkeyle ileri atılan
Ilúvatar Çocukları gördü Tulkas. Zaten hepsinin yeterince sebebi vardı
karanlıklar ordusuyla çarpışmak için. Şimdi sebepleri daha çoktu.
İki Vala ölümcül düellolalarına devam
ederken Durin’in soyundan gelen cüceler kalın mı kalın zırhları ile kuzey
tarafında bir grup orku kovalıyordu. Önlerindeki de gerçekten Ölümsüz Durin’di,
yanında Dain Demirayak, arkalarında binlerce cüce vardı. Devasa balta ve
çekiçleriyle, kısa bacakları ve ölümcül öfkeleriyle orkların cehennemleri
olurken yanlarından bir grup atlı Rohirrim geçerek onlara destek olmak amacıyla
orklara yetişti ve güçlü atlarıyla adeta ezip geçtiler orkları. O sırada
güneyde ise bir grup insan ve elf birlikte Olog-hai’lerce kıstırılmış yardım
için korkuyla etraflarına bakınıyorlardı. İyice güneyde ise Vanyar ordusu,
başlarında Oromë ile birlikte yürüyen ejderhalar ve devasa trollerle savaşarak
ilerliyor, Avcı Vala’nın atının toynaklarından çıkan kıvılcımlarla yollarını
görüyorlardı. Oromë mızrağını ölümcül bir ustalıkla kullanıyor, bir Vala’nın
nasıl savaşabileceğini haykırıyordu gerçekten de. Yollarını temizleyerek kuzeye
doğru ilerliyorlardı. Oromë, Tulkas’a yardımcı olabilmeyi düşünüyor olmalıydı.
Melkor ne kadar çabuk düşerse savaş o kadar kolay biterdi.
Vanyar ordusuyla birlikte ilerlemeye devam
etti ve Melkor’la Tulkas da dövüşmeye. Halen birbirlerine üstünlük
kuramamışlardı. O sıralarda vardı Oromë ve atından inip mızrağını kuşanmış bir
halde çıktı Melkor’un karşısına. Tulkas ona bir şey demedi ve bir nevi
yardımını kabul etti. Melkor’sa öfkeyle baktı ikisine. Ama onun da ağzından
sözcükler dökülmedi, sadece Grondundan ve gözlerinden nefret fışkırdı. Oromë
ona doğru hamle yaparken Tulkas da ona katıldı ve Melkor öfkeyle Grondunu
savurdu üzerlerine. Oromë eğilirken, Tulkas kaçındı hamleden ve ikisi birlikte
Melkor’u yere serdiler. Melkor öfkeyle bağırıp ikisini de üzerinden attı ve
Gronduyla tekrar saldırdı. Oromë’nin yardımıyla güç bulan Melkor olmuştu sanki.
Tulkas dengesini kaybedip yere düştü ve Oromë sol koluna aldığı Grond
darbesiyle birkaç metre geriye uçtu kanlar içinde. Melkor öfkeden alev alev
yanıyordu.
Ancalagon’un son çığlıkları duyuldu Arien’in
çığlıklarının peşinden. Rüzgar onun feryatlarını da taşıdı savaştaki tüm
kulaklara. Tulkas acılar içinde yatan Oromë’yi görünce gülümsemeyi bıraktı.
Yüzü gerildi. Yumrukları sıkılaştı. Melkor derin bir kötülük içinde güneş gibi
parlayan bi alev misali Tulkas’ı süzerken bir anda harekete geçti ve Tulkas
onun Grondundan bir kez daha eğilerek kurtuldu ve Melkor’un suratını yumruğuyla
dağıttı. Onu tuttuğu gibi fırlattı ve adım adım ona yürümeye başladı.
O anda gökyüzünde bir çığlık daha koptu ve
ateş ejderhalarından biri alevler püskürterek Tulkas’ın önüne konuverdi
kanatlarının yarattığı fırtınalar eşliğinde. Tulkas, Oromë’nin kıpırdandığı
görünce onun iyi olduğuna sevindi ve tekrar kahkaha atarak ejderhaya saldırdı.
Ejderhayla çarpışması bir destana benzedi
Tulkas’ın. Grondun darbesinin etkisinden kurtulup ayaklanan Oromë de mızrağıyla
Valar’ın Şampiyonu’nun imdadına koştu.
Oromë mızrağını ejderhanın kalbine saplayıp
Tulaks da onun alevlerinden kaçınırken gökyüzü aydınlandı şimşeklerle ve ejderha
yıldırım gibi çarptı yere. Kaldırdığı tozun ardından Tulkas hemen Melkor’u
fırlattığı yere doğru baktı ve gördükleri onu memnun etti.
Túrin Turambar, elinde gece kadar
kapkaranlık bir kılıçla karanlıklar efendisine meydan okuyordu sanki bir Vala
ya da cesur bir Ñoldo beyi misali. Kılıcının ve saçının karanlığının aksine
yüzü parlıyordu yıldızlarla birlikte. Sanki Varda bizzat kutsamıştı onu da,
lanetinin etkilerinden kurtulmuştu.
“Ailemi lanetledin! Beni lanetledin! Senin
yüzünden acılarla boğuştum! Hepimiz boğuştuk!” diye bağırıyordu Túrin
karanlıklar efendisine. Melkor onu sessizlikle seyrediyordu.
“Babama yaptıklarının cezasını çekeceksin
ey Dünyanın Karanlık Düşmanı! BUGÜN ILÚVATAR ÇOCUKLARI’NIN İNTİKAM GÜNÜ!” Son
sözleriyle Finwë’nin sözlerini tekrar etmiş oldu ve adeta onun ettiği yemine
eşlik etti. Belki de bu onu güçlü kılacaktı. Melkor’dan intikamı, onun en çok
acı çektirdiklerinden biri alacaktı. Kaç kişi Húrin’in Çocukları’nın yaşadığı
acıyı yaşamıştır ki? Kaç kişinin kalbi o kadar büyük kederlerle dolmuştur?
Melkor Grondunu kavradı elleriyle ve
rakibini ciddiye aldığını gösterdi bir nevi. Artık o her şeyi küçümeyen Melkor
değildi ne de olsa, üstelik nefret ettiği Húrin’in de oğlunu tanımıştı. “Öyle
olsun Húrin’in oğlu.” Bir adım attı öne doğru, adeta saldırıya hazırlanırmış
gibi. “Gözlerini açtığında Eru’nun senin ve ırkın için seçtiği yer her
neredeyse orada olacaksın ve tüm ailen, dostların da yanında olacak. Ben
Arda’nın Kaderlerinin Efendisi’yim ve bundan sonra Ilúvatar Çocuklarına yer yok
benim dünyamda!” Ve karanlıklar efendisi uyarmadan saldırdı Turambar’a.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder