Bölüm I: Karlar Arasında
Gece
ilerlerken ve sessizlik tüm Himring’e çökerken Varda’nın güzel yıldızları
gökyüzünden kaybolmaya başlamıştı. Sis adeta tepe boyunca yayılıyor, kalenin
kapılarına kadar geliyordu. Himring Tepesi’nden kendi adının verildiği
hudutlara bakan Maedhros iç geçirdi ve bulutların yıldızları kapatmasından
dolayı hüzünlendi. Ñoldor elfleri kale burçlarında nöbet tutuyor, silahlı
muhafızlar kalenin içinde dolaşıp duruyorlardı. Çok azının uyuduğunu biliyordu
Maedhros, hepsi uyumuş gibi bir sessizlik olsa da Himring’te. Uzaklarda
dumanlarının zar zor seçilebildiği Angband’da da en büyük düşmanlarının
uyumadığını biliyordu… Karanlıklar efendisi tahtında oturmuş tacındaki Silmarillerle
övünüyor olmalıydı.
Fëanor’un
en büyük oğlunun gözlerine bulutların arkasına gitmeye çalışan son yıldızın
yanından kaybolan hilal takıldı. Son kez ışıltısı gözlerine ilişirken kara
bulutlar önünü kapattılar ve Maedhros yaslandığı pervazdan doğrularak odasına
döndü. İçinde derin bir huzursuzluk vardı, sağ eli sanki oradaymışçasına
kaşınıyordu. Sol tarafında olması kılıç kını sağ tarafından sarkıyordu.
Maedhros neredeyse hiç uyumuyordu bu sıralar. Aklı yalnızca Morgoth’taydı.
Elli dokuz
güneş yılı geçmişti Anor ve Isil gökte ilk yükseldiklerinden, Kral Fingolfin
borularını Hithlum’un batısında öttürdüğünden beri… Babası kül olup gideli…
Ruhunun
adeta Angband’ın çukurlarında yanışını dün gibi hatırlıyordu Maedhros, asla da
unutmayacaktı. Kadim dostunun onu kurtarışını da öyle.
Anılar
denizinden kapının tıklatılmasıyla çıktı Maedhros. “Gelebilirsin.” diye
seslendi yavaşça. Zırhlı bir Ñoldo kapıyı araladı ve içeri girdi. “Prensim,
batıdan haberler geliyor, Dorthonion’un kuzeyinde hareketlilik varmış, birkaç
ork çetesinin sınırları aşmaya çalıştığına dair duyumlar aldık.”
“Haberleri
getiren ulak burada mı?”
“Burada
efendim. Yiyecek ve su verdik.”
“Güzel.”
dedi Maedhros, muhafıza doğru yürüdü. “Onunla bizzat konuşmam lazım.”
Muhafız,
Maedhros’un hemen ardından prensin odasından çıktı. Maedhros, soğuk gecede taş
zemini adımlarken soğuk rüzgarın sesini odaların kapıları açılıp kapanırken
duyabiliyordu. Düşünceleri kuzeye yoğunlaşıyor, karanlıklar efendisinin
harekete geçmesinden endişe duyuyordu.
Çok
geçmeden ulağı ahırda, gitmeye hazırlanırken buldular. Maedhros’u görünce
şaşırdı. Eli ayağı birbirine dolandı. Uzun boyundan ve kızıl saçlarından
tanımış olmalıydı. “Lordum Nelyafinwë.” derken elindeki at fırçasını düşürdü ve
Maedhros eliyle rahat olmasını işaret etti. “Batıdan geldiğini duydum.”
“Evet
lordum, amcanız Yüce Ñoldor Kralı Fingolfin tarafından, Dorthonion’a
gönderilmiştim, oradan da size geldim. Majesteleri özellikle haberleri sizin
duymanızı da istedi.”
Babasının
zamanında amcasına yaptıklarına rağmen, Maedhros, Fingolfin Hanesi’yle arasının
iyi olduğuna seviniyordu. Krallığı amcasına bırakmak belki de yaptığı en doğru
işlerden biriydi. Halk asla Maedhros’u yeni kralları olarak kabul
etmeyebilirdi, dahası iç savaş bile çıkabilirdi. Finarfin’in çocuklarından çok
haz etmese de onlara karşı kin gütmesinin yersiz olduğunun da farkındaydı.
Sonuçta ortak bir düşmanları vardı.
“Amcama,
Nelyafinwë’nin uyumadığını söyleyebilirsin. Himring tüm gücüyle karanlığın
güçlerini tutmak için hazır.”
Ulak başını
sallayıp atını binmek için istedi. Yolu uzundu neticede. Maedhros ulak
gittikten sonra atların hazırlanması emrini verdi ve Maglor’a bir ulak yolladı.
Biraz devriye gezme niyetindeydi. En iyi adamlarından dokuz tanesini aldı.
Maglor’un da aynı sayıda adam getirmesini istedi.
Ahırdan
dışarı bakıldığında bembeyaz, incecik bir kar tabakasının görebileceği her yere
yayıldığını fark etti. Kar, kuzey boyunca ince ince yağıyordu ve Himring’in
duvarlarının haşmetiyle daha bir harika görünüyordu. Valinor’un güzel beyaz
atları sanki bugün için yaratılmış gibi bir asaletle süzülerek geldiler
Maedhros’un önüne. Maedhros, Olossúru’nun (Quenya’da Kar Yeli anlamına gelir)
başını okşadı. Biricik, güzel atının. Kar gibi bembeyazdı tüyleri. Eyerine
ustalıkta bindikten sonra adamlarının da hazır bir halde atlarının üzerinde
beklediklerini gördü.
“Doğuya.”
dedi Maedhros. Kardeşinin olduğu yeri kastederek. Bembeyaz karların üzerinde
ilerlemeye başladı böylece on Ñoldor. Prensleri en önde, sessiz ve düşünceli
bir şekilde ilerlerken, on dokuz elit asker de sesini çıkarmıyordu. Elfler
gerektiğinde uzun sessizlikleri paylaşmasını da bilirlerdi. Düşünceli oldukları
vakit.
Maglor
Geçidi’ne kadar olan yolculukları çok uzun sürmedi, çünkü kararlarştırılan yere
yaklaştıklarında uzaklardan, fısıltılı rüzgarın içinde bekleyen on atlı
görünüre girmişti. Yol boyunca Maedhros’un zırhı kardan bembeyaz olmuş, kızıl
saçlarına ak düşmüştü adeta. Hafifçe esen rüzgarı hissedebiliyordu yüzünde.
Uzaklardan da olsa kardeşini görünce mutlu oldu. On atlı onlara yaklaştığında
yüzünde hafif bir gülümsemeyle ve bir Ñoldo asaletiyle atını süren kardeşini
gördü.
“Alatulya
onóro!” diye selamladı Maglor, büyük kardeşini.
“Suilannad
Kanafinwë!” diye karşılık verdi Maedhros, kardeşine babalarının verdiği ismi kullanarak.
“Devriye
gezmek istediğini duydum.” Maglor’un atı onlara iyice yaklaşınca iki ekip de
durdu. Maglor kaliteli ve parlak zırhının altına kırmızı geçişlere sahip bir iç
giymişti ve siyah renkli pelerini kardan dolayı siyah-beyaz gibi duruyordu.
Kırmızı, Fëanor Hanesi’nin renkleriydi, Fingolfin Hanesi mavi ve Finarfin’in
çocukları yeşil-sarı renkleri kullanırken.
“Doğru
kardeşim.” dedi Maedhros. “Kalbimde bir karanlık var, her zaman olduğundan daha
fazla. Morgoth’un kara kalbindeki kötülük tohumlar artıyor olmalı. Onları
saçmak isteyecektir.”
Böylece
kuzey doğuya doğru gitti yirmi Ñoldor. Karların, ve rüzgarın içinde, yumuşak
toprağın üzerinde doğaya karıştılar. Elf gözleri her bir yanı taradı karanlık
bir varlığın izini bulabilmek için. Kulakları rüzgarın tatlı melodisindeki
bozulmaları dinledi.
Kar yağdığı
için sanki tüm vahşi yaşam uykuya çekilmişti. Sarp kayaların ve uzaklardaki
güzel ormanların bembeyaz görüntüsü Maedhros’un işkenceler altında ağırlaşan
ruhuna bile iyi geliyordu sanki. Derin bir strateji sohbetine girdi Maedhros
kardeşiyle yol boyu. Morgoth’un neler yapabileceğinden, bunlara nasıl karşı koyabileceklerine
kadar her şeyi konuştular neredeyse.
Mavi Dağlar
heybetli bir yaşlılıkla önlerinde uzanırken kar iyice kalınlaşıyordu Beleriand
topraklarının üzerinde. Maedhros, Maglor’a durmasını işaret etti. Gözleri,
uzaklarda değişik bir şeyler görmüştü. Karların arasında ufak bir hareketlilik.
Neler olduğunu merak etti. O kısa andaki hareketlilik o kadar küçük bir şeydi
ki, normal bir vakitte fark etmeyebilirdi ama bugün her yer o kadar sessizdi ki
Maedhros’un keskin gözlerine hemen takılmıştı. Maglor da ağabeyinin baktığı
yere dikkatle baktı. “Ne gördün?”
“Beyazlıklar
içinde karanlık bir nokta kadar ufak bir gölge… Normal değil buralarda.”
Maglor
sessizce adamlarına emir verdi. Maedhros da kendi adamları için emri başıyla
onayladı. Hızla o tarafa doğru at sürmeye başladılar. Ormanın içlerine doğru
gidiyorlardı. Bembeyaz dallı ağaçların arasından ve uzun boylu, heybetli ormanın
içinden geçtiler. Maedhros gölgenin gidebileceği yeri tahmin ederek oraya doğru
yönlendirdi atını. Gördüğü gölge güneye dönüyordu.
Olossúru
karların üzerinden adı gibi eserken Maedhros dikkatle etrafına bakmayı
sürdürdü. Rüzgar hızlarından dolayı onlara eşlik etti ve güneşin ışıkları
gökyüzünden ağaçların arasına doğru inerek Ñoldor’un önünü aydınlatmaya devam
etti. Kar birikmiş ağaç dalları arasında yer yer gölgeler oluşsa da etraf
aydınlıktı ve Maedhros’un elf gözleri uzaklarda o karaltıyı tekrar
seçebilmişti. “Deh!”
Onun
hızlanmasıyla arkasındaki Ñoldor da hızlandı. “Sanırım birden fazlalar.” dedi
Maglor, anlaşılan o da görmüştü karaltıyı. Atların hızı sayesinde iyice
yaklaştılar hedeflerine doğru. Sesler gelmeye başlamıştı artık kulaklarına. O
kadar ki Maedhros karın üzerinde aceleyle koşturan ayakların seslerini
işitebiliyordu. Önce karanlık gölgeler belirdi gözünün önünde. Ağaçların
arasında koşturan biçimsiz, büyük yaratıklar. ‘Orklar…’ diye düşündü. Az
ilerisinde ise kirli beyaz kıyafetler içinde birini gördü. Yanında üç kişi
paçavralar halinde şeylere sarınmış, ayakları çıplak, üstleri başları kirden gözükmez
halde koşuyorlardı. Beyazlar içinde olan bir kadın ve elfti. Kısa süreli
arkasına baktığında fark etmişti Maedhros. Kızıla çalan simsiyah saçları vardı.
Yanındakiler de elfti. “Manwa quingalda! (Yaylarınızı hazırlayın!)” diye
seslendi askerlerine Maedhros. Yaylarını hazırlayan atlar ilerlerken, Maedhros
sağ tarafındaki kılıcı çekti. Ñoldor yapımı çınlayan çelik ormanın sessizliğini
atların nallarıyla beraber bozarken normal gözlerin görebileceği mesafeye
gelmeye başlamıştı orklar ve kaçanlar.
“Menzile
girmiş olmaları lazım.” dedi Maglor atını hızla sürerken.
Maedhros
başıyla onayladı ve arkasına baktı. “Leithio i philinn!”
Sarı
zırhlarıyla az gelen güneş ışığının altında parlayan askerler oklarını saldılar
yaylardan. Çıkan ses duyulmaya değerdi. Havayı yararak hızla orkların sırtlarına
ya da enselerine saplandı oklar. On orkun sekizi düşmüştü. Maedhros iki askerin
daha ok atmasını emretti ve son iki ork arkalarına dahi dönemeden düştüler.
Kaçanlar
bir anda neler olduğuna anlam veremedi, bir tanesini dengesini kaybedip düştü.
Diğerleri ağlıyordu. Beyazlar içindeki kadın da yere çöktü ve, kirli yüzüne
gözyaşları hücum ederken Maedhros ve Maglor hızla yanlarına doğru at sürdüler.
Yanlarına
vardıklarında üç erkeğin gözleri açıldı ve az da olsa korktular. Fëanor Hanesi’nin
işaretini biliyor olmalılardı. Ama Maedhros bunun sadece şaşkınlık olduğunu
anladı. Belki de buralarda bir Ñoldor prensi görmeyi beklemiyorlardı.
“Eru
Ilúvatar aşkına!” dedi adamlardan biri. “Siz Fëanor oğullarısınız!”
“Evet.”
diye karşılık verdi Maedhros atından inmeden evvel. Yere indiğinde onlara
yaklaştı. Maglor da indi ve ona katıldı. Askerleri at üzerinde beklemeye devam
ettiler.
“Ben
Nelyafinwë.” dedi Maedhros.
“Biiyoruz.”
dedi adam. “Ben Elpimpë. Hayatlarımızı size borçluyuz. Sağ olun.”
Sindarin’i
akıcı konuşmalarına rağmen Maedhros akraba olduklarını anlamıştı. “Bu kadar
doğuda işiniz nedir? Ñoldor musunuz?”
“Öyleyiz.”
dedi adam yerinden kalkarak. Siyah saçları kar içindeydi. Yüzünde bir yara
vardı. “Esir alınmıştık. Fingolfin Hanedanı’ndanız.”
Maedhros
askerlerinden birine işaret etti. Quenya birkaç emir verdi ve yaralıları
atlarına almalarını söyledi. Kadının yanına gittiğinde, yüzünün yerde olduğunu
gördü. “İyi misiniz?” diye sordu ona. Kadın bakışlarını kaldırdığında yüzünde
minnet ve öfkeyi karışık bir şekilde gördü. “Size hayatımı borçluyum prensim.
Teşekkür ederim, iyiyim.”
“İzin
verin, yardım edeyim, yaralısınız.”
Kadın ayağa
kalktı ve başını iki yana salladı. “Ard-galen’dan bu yana koşmayı
başarabildiğime göre sanırım atınıza kadar da yürüyebilirim.”
Maedhros
eliyle atını işaret etti. Kadın Maedhros’a gerek kalmadan ata biniverdi,
Maedhros da önüne atladı. Maglor’la kısa bir bakışı paylaştılar. Maglor kadının
kim olduğunu merak ediyordu. “İsminizi öğrenebilir miyim?”
Atları
Himring’e doğru dönerken kadın başını salladı. “Adım Ellinda. Kral Fingolfin’in
eşi Anarië’nin yeğeniyim.”
Yeşil
gözleri vardı kadının ve bir de asaleti kuşkusuz. Maedhros’un omzundan tuttu,
Olossúru arkasındaki atlarla beraber bembeyaz karların altında at sürerken.
Maedhros’un gözü zaman zaman kuzey taraflarına kaydı. Kuşkulu bir bekleyiş ve
sessizlik vardı ve Karanlıklar Efendisi’nin tacından üç Silmaril’i de geri
almadıkça sona ermeyecekti. Ama Düşman’ın uyumadığından emindi Maedhros.
Bu
sessizlik güzel şeylere alamet değildi. Hava kararırken bulutların arasında
gözüken gökyüzüne kaldırdı başını. “İntikamınızı alacağım Arsa’thair, Atar…”
Bunları düşünürken ister istemez batıya da kaydı gözleri. “Ve sana geri
döneceğim Amil. Seni bırakıp gittiğim için üzgünüm…”
NOTLAR
Olossúru:
Quenya’da Karyeli anlamına gelir.
Alatulya
onóro!: “Hoş geldin kardeşim” manasına gelir.
Suilannad
Kanafinwë!: “Selamlar Kanafinwë!” anlamındadır. Kanafinwë, Quenya’da
Güçlü-sesli Finwë anlamına gelir.
Manwa
quingalda!: “Yaylarınızı hazır edin!” anlamına gelir.
Leithio i
philinn!: “Okları atın!” anlamındadır. Elrond’un Yüzük Kardeşliği’nin başında
Son İttifak Savaşı sırasında bunu söylediğini duyabilirsiniz.
Elpimpë:
Benim uydurduğum bir isimdir. Quenya’da “Yıldız-kuyruğu” anlamındadır.
Ellinda:
Benim uydurduğum bir diğer isimdir. Quenya’da “Güzel-yıldız” anlamına gelir.
Arsa’thair:
Büyükbaba demektir.
Atar: Baba
demektir.
Amil: Anne
demektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder