19 Ocak 2015 Pazartesi

Ñoldor'dan Hikayeler - Bölüm II: Ellinda'nın Hikayesi

Bölüm II: Ellinda’nın Hikayesi

Himring görünüre girdiğinde bulutlar dağılmış, parlak yıldızlar gözler önüne serilmişti. Varda’nın gözbebekleri Morgoth’un karanlığını örtmek istermişçesine parlıyordu bu gece. Rüzgar da esiyordu. Maedhros istemsizce Valar’ı düşündü. Öfke bürüdü içinde. Nasıl da krallarının intikamına giden yolda Ñoldor’a engel olmuşlardı… Mandos’un uyarısı dün gibi çınlıyordu kulaklarında. Morgoth’un zindanlarında işkence çekerken bile yaptıklarına pişman olmamıştı Maedhros. Pişmanlık duyduğu şey Morgoth’un çağırdığı yere daha hazırlıklı gitmemekti.
Başını salladı ve düşüncelerinden ayrıldı Ñoldor’un berrak boyusu kulaklarında çınlayınca. Himring’in kulelerindeki muhafızlar lordlarını selamlıyordu. Maglor da onlarla birlikteydi, buldukları Ñoldor leydisinin hikayesini merak etmişti. Yolda konuşmadılar. Güçlerini korumaları daha mantıklıydı. Aç oldukları kuşkusuzdu.
Tepeyi tırmanıp kale kapıları azametle açılırken Maedhros’un kalbi huzursuzlaştı tekrardan. Bu aralar huzur buluyor muydu hiç acaba? Kapılar gıcırdayarak açıldı ve atlılar içeri girdi. Maedhros askerlerine izin verdi ve konuklarının yaralarıyla ilgilenilmesini emretti. Maglor’la birlikte çalışma odasına çekildiğinde orkların bu kadar yakında dolaşması konusunda ne yapabileceklerini düşündüler. Devriyeler halinde atlılar kullanmaya karar verdiler. Kaçanlar gibi başka kurtulanların olması da mümkündü.
Birkaç saat geçmeden konuklarını geniş bir salonda temizlenmiş ve dinlenirken buldular. Hepsi prensleri görünce ayağa kalktı. Ellinda zaten ateşin başında ayakta bekliyordu ve soğuğu bedeninden atmaya çalışıyordu.
“Dinlenebildiniz umarım?” diye sordu Maedhros.
“Evet.” diye cevap verdi Ellinda arkasını dönerek. Yüzü temizlenip, yeni kıyafetler giyince ışıl ışıl parlamıştı adeta. Bir Ñoldo leydisi olduğunu belli eden bir edası vardı. Yeşil gözleri biraz daha güçlü bakıyordu. Saçları bile bundan nasibini almışçassına salınıyordu kıyafetinin yanlarından.
Maedhros başını sallatyıp memnun olduğunu belirtti ve çok bekletmeden konuya girdi. “Başınıza tam olarak neler geldi?”
Ellinda gülümsedi sadece. Koltuklardan birine oturdu, diğerlerinin de oturmasını bekledi. Maedhros tam karşısına geçerek dik bir şekilde oturdu yerine. Dinlemeye hazır olduğunu gösterdi.
“Babanızla birlikte çıkıp da o yemini ettiğiniz günden beri başımıza gelmeyen kalmadı desek yeridir lordum.” Maedhros’un yüzü ekşidi ve leydinin korkusuz bakışlarına, kendi soğuk ve acımasız bakışlarıyla cevap verdi:
“O Yemin’i eden biz olsak da, leydim, bizi takip etmek zorunda değildiniz. Demek ki babamın sözleri sizin de kalbinizde bazı gerçekleri ortaya çıkarmış ki, bugün burada, kalemde konuğum olarak duruyorsunuz karşımızda.”
Ellinda biraz korksa da bozuntuya vermedi. “Fëanor’un sözlerinin hepimizin kalbini ateşlediği doğrudur lordum. Bunun bir hata olduğunu şimdi görsek de. Mandos bizi uyarsa da buralara kadar gelmemizin bir sebebi var ama bunun sayenizde olduğunu söyleyemem. Çok acılar çektik…” Gözleri bir anda hüzünle doldu. “Gemileri yakıp gittiğiniz zaman kardeşimi kaybettim gıcırdayan buzların arasında!” Tek bir damla ya süzüldü yanaklarından aşağı doğru.
“Babamı suçlamayı bırakmayanların suçunu babama yükleyemezsiniz leydim. Kaybınız için acı duyuyorum. Ben de büyük babamı kaybettim, sizin kralınızı kaybettiğiniz gibi. Sonra da babamın yanıp kül oluşunu seyrettim, onu Balrogların arasından çekip aldığım halde. Yanan gemiler için kefaretimizi verdiğimizi de düşünüyorum, ne kadar yetmeyecek gibi görünse de. Amcam hakkı olduğu üzere Ñoldor’un Yüce Kralı artık, benim tek dileğim babamın bana vasiyet ettiği üzere Silmaril’leri Düşman’ın tacından söküp alarak Yemin’imi tutmak ve babamla, büyük babamın intikamlarını alabilmek. Eğer bunla bir sorununuz varsa, misafirimiz olmaya devam etmek zorunda değilsiniz. Amcama saygılarımı ileteceğinizden de kuşkum yok.”
“Onunla sorunum olup olmaması mühim değil.” dedi Ellinda. Geri adım atmış gibiydi. Bir yandan minnet duymak zorunda olmasa çoktan kalkıp gideceğinden emin gibiydi Maedhros.
“Size can borcum var, öyleyse hikayemizi sizinle paylaşayım.” diyerek lafa girdi. “Dediğim gibi Kral Fingolfin’in eşi Anairë’nin erkek kardeşi Airëheneb’in ve Táraanta’nın en büyük kızıyım. Elpimpë, Toronyë ve Mutterë benim muhafızlarımdı. Ay yükselirken Kral Fingolfin borularını öttürdüğünde ben de onun yakınlarındaydım. Babam, kralımızı takip etmişti. Ben de Fëanor’un sözlerinden etkilenmiştim açıkçası. Üstelik Kral Finwë’yi çok severdim. Küçüklüğümde bazen görürdüm onu, sadece asaleti bile beni etkilemeye yeterdi. Mükemmel bir kraldı. Elbette ölümünden dolayı kederlenmiştim ama öldürüldüğü için sizin gibi intikam duygularına da kapılmadan edemedim. Fëanor’un konuşması da beni kapıdan ittiren olay olmuştu.”
“Hithlum’da yaşadık bir süre, ancak maceracı ruhum mu desem, bir şey beni aldı götürdü ve kendimi Ard-galen’e yakın bir yerde at sürerken buldum ve orkların pususuna düştük. Morgoth elf esirler seviyor anlaşılan, hiç kimseyi öldürmediler.” Elf esir sevmesinden bahsetmesi Maedhros’a bir iğneleme gibi geldi ama üzerinde durmamayı tercih etti.
“Birkaç gün dağın yamacındaki ormanlarda dolaştık, bir çeşit görevleri vardı anladığım kadarıyla. Günlerce oradan oraya sürüklediler bizi. Sonra Angband’a dönmeye karar verdiler. Ard-galen’da ilerlerken bir şekilde gece nöbetçilerini öldürmeyi başardı Toronyë. Sessizce. Hızla uzaklaştık oradan. Batıya gideceğimizi düşüneceklerini varsayarak doğuya gitmeye başladık. Ama bir grup doğuya da gitmeye akıl etmiş anlaşılan. Dorthonion taraflarına gitmeyi denesek de genelde yolumuzu kestiler ve yolumuz bizi sizlere kadar getirdi. Finarfin’in çocuklarına sığınmayı planlarken Fëanor’un oğulları kurtardı hayatımızı.” İronik bir gülümseme belirdi yüzünde.
“Bir bakıma şanslısınız. Orklar tarafından esir alınıp kaçabilen pek azdır. Kaçanlarsa çok şey bırakırlar geride.” İşte bu sözüyle kesik eli bir anda odanın merkezi oldu sanki Maedhros’un. Önceden eli kesik değilmiş de yeni kesilmiş gibi.
“Yaşadığınız acıları duymuştum lordum.” dedi Ellinda. Yüzünde gerçek bir hüzün vardı. “Lord Fingon’un yaptıkları şarkılara konu oldu.”
Maedhros cidden gülümsedi bunu duyunca. “Fingon, beni unutmayarak vicdanımı sızlattı desem yeridir, leydim. Benim gemileri ateşe vermediğimi bilmese de beni aramak için geldi ve hayatımı kurtardı. Ben de aslında sizin hanedanınıza hayatımı borçluyum.”
Ellinda bir şaşkınlık nidasıyla karşılık verdi. “Gemileri yakmadınız mı?”
Bunun üzerine Maglor ilk defa konuştu ve gözler oturduğu yere çevrildi. “Emre itaat etmeyen bir tek oydu.” dedi. Sanki yüzyıllar öncesinden bahsediyordu. “Ama bunlar geçmişte kaldı. Ne olduysa oldu, şu an önümüzde bir düşman yatıyor ve kuşkusuz ki hepimizin ortak düşmanı.”
“Haklısınız.” dedi Ellinda, bakışları kucağına doğru kayarken.
“Aramızdaki sorunları çözdüğümüze inanıyorum öyleyse.” dedi Maedhros. “Şayet sizi en kısa zamanda evinize uğurlayabilmeyi diliyorum.”
“Bizden o kadar çabuk kurtulmak istiyorsunuz demek.” Ellinda başını kaldırdı. Maedhros gözlerinde alaycı bir tını yakaladı. “Beni yanlış anladınız leydim. Himring’te istediğiniz kadar kalabilirsiniz elbette, lakin evinize dönmek isteyeceğinizi düşünmüştüm.”
Ellinda gülümsedi, hafif de bir kahkaha attı hatta. “Evet, elbette arzuluyorum evime dönmeyi. Zira kaleniz güzel olsa da, orada bir evim var. Tabii birkaç gün daha burada kalıp gücümüzü toplayabilmeyi diliyorum.”
“Nasıl isterseniz.” dedi Maedhros. Ayağa kalktı ve kardeşiyle beraber dışarı çıkmak için hareketlendi. Ellinda arkasından seslendi: “Lordum bir şey sorabilir miyim?”
Arkasına dönen Maedhros başını salladı.
“Gemileri neden yakmadınız? Şu an Yemin’inize sıkı sıkıya bağlı olduğunuzu görebiliyorum, kuşkusuz o ana dönsek bir daha kılıcınızı çeker, en önde yemini etmek için atılırdınız ileriye.”
“Evet, şu an karşımda tekrar Olwë bize gemileri neden veremeyeceğini açıklarken babamla beraber tek tek Teleri kanı dökmeye devam ederdim. Morgoth’tan intikamımızı alabilmek için on kere yemin ederdim. Ama biz Ñoldor’uz. Birbirimize sırt çevirmememiz gerekiyordu. Babamı o davranışları için suçlamıyorum. Silmarillerini kaybetmiş, babasını kaybetmiş, karısı tarafından bile takip edilmemiş biriydi. Koca bir halk peşine düşse de sevdiği karısı onunla gelmemiş, üstüne üstlük gitmemesini istemişti. Kötü bir ayrılık oldu onlar için. Delirmeye başladığı açıktı… Ancak ben o sırada dostlarımı düşünüyordum. Fingon çok değerli bir dostumdu.”
“O kadar zaman bir arada yaşayıp karşılaşmamız ilginç değil mi gerçekten de?” diye merak etti Ellinda. Cevabını almıştı anlaşılan, ki yeni bir konuya geçmişti. Maedhros başını salladı. “Cidden öyle. Ancak yaşınız dolayısıyla olmuş olabilir.”
“Evet, babanızın sürgüne gitmesinden otuz beş sene önce doğdum. O süre zarfında Kral Finwë’yi bile çok az görmüştüm, hatta Kral Fingolfin’i bile.”
“Kader ağlarını böyle tuhaf şekillerde örmeyi seviyor kuşkusuz.” dedi Maedhros. Ellinda cevap olarak başını salladı. Maedhros hepsine iyi geceler dileyerek Maglor’la beraber dışarı çıktı.
Çalışma odasına geçtiklerinde Maedhros sandalyesine oturdu, Maglor ayakta kalmayı tercih etmişti. “Yola çıktığımızda eminim bir akrabımızı bulmayı beklemiyordun?” dedi Maglor gülerek.
“Kesinlikle öyle.” dedi Maedhros.

Ellinda’nın hikayesi ve kaderi hakkında konuştular bir süre. En sonunda konu onları batıya nasıl yollayacaklarına gelmişti. Yolların güvenli olmadığı açıktı. Orklar güneye akın edebiliyorlardı. Bir sonuca varamayarak konuyu o zaman düşünmeye karar verdiler. Maglor biraz uykunun iyi gelebileceğini söyleyerek odasına çekildi ve Maedhros yıldızı  ve ay ışığıyla aydınlanan odasında, uzaklardaki Angband’ın gölgeleriyle baş başa kaldı.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder