Bölüm II: Ellinda’nın
Hikayesi
Himring
görünüre girdiğinde bulutlar dağılmış, parlak yıldızlar gözler önüne
serilmişti. Varda’nın gözbebekleri Morgoth’un karanlığını örtmek istermişçesine
parlıyordu bu gece. Rüzgar da esiyordu. Maedhros istemsizce Valar’ı düşündü.
Öfke bürüdü içinde. Nasıl da krallarının intikamına giden yolda Ñoldor’a engel
olmuşlardı… Mandos’un uyarısı dün gibi çınlıyordu kulaklarında. Morgoth’un
zindanlarında işkence çekerken bile yaptıklarına pişman olmamıştı Maedhros.
Pişmanlık duyduğu şey Morgoth’un çağırdığı yere daha hazırlıklı gitmemekti.
Başını
salladı ve düşüncelerinden ayrıldı Ñoldor’un berrak boyusu kulaklarında
çınlayınca. Himring’in kulelerindeki muhafızlar lordlarını selamlıyordu. Maglor
da onlarla birlikteydi, buldukları Ñoldor leydisinin hikayesini merak etmişti.
Yolda konuşmadılar. Güçlerini korumaları daha mantıklıydı. Aç oldukları
kuşkusuzdu.
Tepeyi
tırmanıp kale kapıları azametle açılırken Maedhros’un kalbi huzursuzlaştı
tekrardan. Bu aralar huzur buluyor muydu hiç acaba? Kapılar gıcırdayarak açıldı
ve atlılar içeri girdi. Maedhros askerlerine izin verdi ve konuklarının
yaralarıyla ilgilenilmesini emretti. Maglor’la birlikte çalışma odasına
çekildiğinde orkların bu kadar yakında dolaşması konusunda ne yapabileceklerini
düşündüler. Devriyeler halinde atlılar kullanmaya karar verdiler. Kaçanlar gibi
başka kurtulanların olması da mümkündü.
Birkaç saat
geçmeden konuklarını geniş bir salonda temizlenmiş ve dinlenirken buldular.
Hepsi prensleri görünce ayağa kalktı. Ellinda zaten ateşin başında ayakta
bekliyordu ve soğuğu bedeninden atmaya çalışıyordu.
“Dinlenebildiniz
umarım?” diye sordu Maedhros.
“Evet.”
diye cevap verdi Ellinda arkasını dönerek. Yüzü temizlenip, yeni kıyafetler
giyince ışıl ışıl parlamıştı adeta. Bir Ñoldo leydisi olduğunu belli eden bir
edası vardı. Yeşil gözleri biraz daha güçlü bakıyordu. Saçları bile bundan
nasibini almışçassına salınıyordu kıyafetinin yanlarından.
Maedhros
başını sallatyıp memnun olduğunu belirtti ve çok bekletmeden konuya girdi.
“Başınıza tam olarak neler geldi?”
Ellinda
gülümsedi sadece. Koltuklardan birine oturdu, diğerlerinin de oturmasını
bekledi. Maedhros tam karşısına geçerek dik bir şekilde oturdu yerine. Dinlemeye
hazır olduğunu gösterdi.
“Babanızla
birlikte çıkıp da o yemini ettiğiniz günden beri başımıza gelmeyen kalmadı
desek yeridir lordum.” Maedhros’un yüzü ekşidi ve leydinin korkusuz
bakışlarına, kendi soğuk ve acımasız bakışlarıyla cevap verdi:
“O Yemin’i
eden biz olsak da, leydim, bizi takip etmek zorunda değildiniz. Demek ki
babamın sözleri sizin de kalbinizde bazı gerçekleri ortaya çıkarmış ki, bugün
burada, kalemde konuğum olarak duruyorsunuz karşımızda.”
Ellinda
biraz korksa da bozuntuya vermedi. “Fëanor’un sözlerinin hepimizin kalbini
ateşlediği doğrudur lordum. Bunun bir hata olduğunu şimdi görsek de. Mandos
bizi uyarsa da buralara kadar gelmemizin bir sebebi var ama bunun sayenizde
olduğunu söyleyemem. Çok acılar çektik…” Gözleri bir anda hüzünle doldu.
“Gemileri yakıp gittiğiniz zaman kardeşimi kaybettim gıcırdayan buzların
arasında!” Tek bir damla ya süzüldü yanaklarından aşağı doğru.
“Babamı
suçlamayı bırakmayanların suçunu babama yükleyemezsiniz leydim. Kaybınız için
acı duyuyorum. Ben de büyük babamı kaybettim, sizin kralınızı kaybettiğiniz
gibi. Sonra da babamın yanıp kül oluşunu seyrettim, onu Balrogların arasından
çekip aldığım halde. Yanan gemiler için kefaretimizi verdiğimizi de
düşünüyorum, ne kadar yetmeyecek gibi görünse de. Amcam hakkı olduğu üzere
Ñoldor’un Yüce Kralı artık, benim tek dileğim babamın bana vasiyet ettiği üzere
Silmaril’leri Düşman’ın tacından söküp alarak Yemin’imi tutmak ve babamla,
büyük babamın intikamlarını alabilmek. Eğer bunla bir sorununuz varsa,
misafirimiz olmaya devam etmek zorunda değilsiniz. Amcama saygılarımı
ileteceğinizden de kuşkum yok.”
“Onunla
sorunum olup olmaması mühim değil.” dedi Ellinda. Geri adım atmış gibiydi. Bir
yandan minnet duymak zorunda olmasa çoktan kalkıp gideceğinden emin gibiydi
Maedhros.
“Size can
borcum var, öyleyse hikayemizi sizinle paylaşayım.” diyerek lafa girdi.
“Dediğim gibi Kral Fingolfin’in eşi Anairë’nin erkek kardeşi Airëheneb’in ve
Táraanta’nın en büyük kızıyım. Elpimpë, Toronyë ve Mutterë benim
muhafızlarımdı. Ay yükselirken Kral Fingolfin borularını öttürdüğünde ben de
onun yakınlarındaydım. Babam, kralımızı takip etmişti. Ben de Fëanor’un
sözlerinden etkilenmiştim açıkçası. Üstelik Kral Finwë’yi çok severdim.
Küçüklüğümde bazen görürdüm onu, sadece asaleti bile beni etkilemeye yeterdi.
Mükemmel bir kraldı. Elbette ölümünden dolayı kederlenmiştim ama öldürüldüğü
için sizin gibi intikam duygularına da kapılmadan edemedim. Fëanor’un konuşması
da beni kapıdan ittiren olay olmuştu.”
“Hithlum’da
yaşadık bir süre, ancak maceracı ruhum mu desem, bir şey beni aldı götürdü ve
kendimi Ard-galen’e yakın bir yerde at sürerken buldum ve orkların pususuna
düştük. Morgoth elf esirler seviyor anlaşılan, hiç kimseyi öldürmediler.” Elf
esir sevmesinden bahsetmesi Maedhros’a bir iğneleme gibi geldi ama üzerinde
durmamayı tercih etti.
“Birkaç gün
dağın yamacındaki ormanlarda dolaştık, bir çeşit görevleri vardı anladığım
kadarıyla. Günlerce oradan oraya sürüklediler bizi. Sonra Angband’a dönmeye
karar verdiler. Ard-galen’da ilerlerken bir şekilde gece nöbetçilerini
öldürmeyi başardı Toronyë. Sessizce. Hızla uzaklaştık oradan. Batıya
gideceğimizi düşüneceklerini varsayarak doğuya gitmeye başladık. Ama bir grup
doğuya da gitmeye akıl etmiş anlaşılan. Dorthonion taraflarına gitmeyi denesek
de genelde yolumuzu kestiler ve yolumuz bizi sizlere kadar getirdi. Finarfin’in
çocuklarına sığınmayı planlarken Fëanor’un oğulları kurtardı hayatımızı.”
İronik bir gülümseme belirdi yüzünde.
“Bir bakıma
şanslısınız. Orklar tarafından esir alınıp kaçabilen pek azdır. Kaçanlarsa çok
şey bırakırlar geride.” İşte bu sözüyle kesik eli bir anda odanın merkezi oldu
sanki Maedhros’un. Önceden eli kesik değilmiş de yeni kesilmiş gibi.
“Yaşadığınız
acıları duymuştum lordum.” dedi Ellinda. Yüzünde gerçek bir hüzün vardı. “Lord
Fingon’un yaptıkları şarkılara konu oldu.”
Maedhros
cidden gülümsedi bunu duyunca. “Fingon, beni unutmayarak vicdanımı sızlattı
desem yeridir, leydim. Benim gemileri ateşe vermediğimi bilmese de beni aramak
için geldi ve hayatımı kurtardı. Ben de aslında sizin hanedanınıza hayatımı
borçluyum.”
Ellinda bir
şaşkınlık nidasıyla karşılık verdi. “Gemileri yakmadınız mı?”
Bunun
üzerine Maglor ilk defa konuştu ve gözler oturduğu yere çevrildi. “Emre itaat
etmeyen bir tek oydu.” dedi. Sanki yüzyıllar öncesinden bahsediyordu. “Ama
bunlar geçmişte kaldı. Ne olduysa oldu, şu an önümüzde bir düşman yatıyor ve
kuşkusuz ki hepimizin ortak düşmanı.”
“Haklısınız.”
dedi Ellinda, bakışları kucağına doğru kayarken.
“Aramızdaki
sorunları çözdüğümüze inanıyorum öyleyse.” dedi Maedhros. “Şayet sizi en kısa
zamanda evinize uğurlayabilmeyi diliyorum.”
“Bizden o
kadar çabuk kurtulmak istiyorsunuz demek.” Ellinda başını kaldırdı. Maedhros
gözlerinde alaycı bir tını yakaladı. “Beni yanlış anladınız leydim. Himring’te
istediğiniz kadar kalabilirsiniz elbette, lakin evinize dönmek isteyeceğinizi
düşünmüştüm.”
Ellinda
gülümsedi, hafif de bir kahkaha attı hatta. “Evet, elbette arzuluyorum evime
dönmeyi. Zira kaleniz güzel olsa da, orada bir evim var. Tabii birkaç gün daha
burada kalıp gücümüzü toplayabilmeyi diliyorum.”
“Nasıl
isterseniz.” dedi Maedhros. Ayağa kalktı ve kardeşiyle beraber dışarı çıkmak
için hareketlendi. Ellinda arkasından seslendi: “Lordum bir şey sorabilir
miyim?”
Arkasına
dönen Maedhros başını salladı.
“Gemileri
neden yakmadınız? Şu an Yemin’inize sıkı sıkıya bağlı olduğunuzu görebiliyorum,
kuşkusuz o ana dönsek bir daha kılıcınızı çeker, en önde yemini etmek için
atılırdınız ileriye.”
“Evet, şu
an karşımda tekrar Olwë bize gemileri neden veremeyeceğini açıklarken babamla
beraber tek tek Teleri kanı dökmeye devam ederdim. Morgoth’tan intikamımızı
alabilmek için on kere yemin ederdim. Ama biz Ñoldor’uz. Birbirimize sırt
çevirmememiz gerekiyordu. Babamı o davranışları için suçlamıyorum.
Silmarillerini kaybetmiş, babasını kaybetmiş, karısı tarafından bile takip
edilmemiş biriydi. Koca bir halk peşine düşse de sevdiği karısı onunla
gelmemiş, üstüne üstlük gitmemesini istemişti. Kötü bir ayrılık oldu onlar
için. Delirmeye başladığı açıktı… Ancak ben o sırada dostlarımı düşünüyordum.
Fingon çok değerli bir dostumdu.”
“O kadar
zaman bir arada yaşayıp karşılaşmamız ilginç değil mi gerçekten de?” diye merak
etti Ellinda. Cevabını almıştı anlaşılan, ki yeni bir konuya geçmişti. Maedhros
başını salladı. “Cidden öyle. Ancak yaşınız dolayısıyla olmuş olabilir.”
“Evet,
babanızın sürgüne gitmesinden otuz beş sene önce doğdum. O süre zarfında Kral
Finwë’yi bile çok az görmüştüm, hatta Kral Fingolfin’i bile.”
“Kader
ağlarını böyle tuhaf şekillerde örmeyi seviyor kuşkusuz.” dedi Maedhros. Ellinda
cevap olarak başını salladı. Maedhros hepsine iyi geceler dileyerek Maglor’la
beraber dışarı çıktı.
Çalışma
odasına geçtiklerinde Maedhros sandalyesine oturdu, Maglor ayakta kalmayı
tercih etmişti. “Yola çıktığımızda eminim bir akrabımızı bulmayı beklemiyordun?”
dedi Maglor gülerek.
“Kesinlikle
öyle.” dedi Maedhros.
Ellinda’nın
hikayesi ve kaderi hakkında konuştular bir süre. En sonunda konu onları batıya
nasıl yollayacaklarına gelmişti. Yolların güvenli olmadığı açıktı. Orklar
güneye akın edebiliyorlardı. Bir sonuca varamayarak konuyu o zaman düşünmeye
karar verdiler. Maglor biraz uykunun iyi gelebileceğini söyleyerek odasına
çekildi ve Maedhros yıldızı ve ay
ışığıyla aydınlanan odasında, uzaklardaki Angband’ın gölgeleriyle baş başa
kaldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder