Bölüm IV:
İlk Saldırı
Himring’e
geldiğinde askerlerinin çoktan savaş düzeni alarak lordlarını beklediğini gördü
ve Maglor’a içinden teşekkür etti. Sarı bir deniz gibi kalenin içinde dimdik
duran Ñoldor, bizzat Morgoth’un kendisini görse korkmayacakmış gibi bir edayla
dikiliyordu. Mızraklarını, kılıçlarını ve yaylarını hazırda tutarak Maedhros
girer girmez selam durdular. Çıkan ses duyulmaya değerdi. Gökgürültüsü gibi
yayıldı kale boyunca.
Maedhros
hemen atından indi ve kale kumandanı Kenatë derhal rapor verdi ona. “Lord
Maglor ordularını almak üzere kendi kalesine döndü, kaledeki askerlere de
hazırlanmalarını emretti. Ne yapmamızı emredirsiniz lordum?”
“Orklar ne
kadar uzaktalar?”
“En fazla
bir gün.”
“Öyleyse
derhal onlara saldırmak zorundayız. Aksi takdirde güneye akarlar ve halka zarar
verirler. Kaleye saldıracak büyük bir güç olsaydı çoktan saldırmıştı. Kaleden
çıkmaya hazırlanın.”
“Emredersiniz
lordum!” dedi kumandan ve Maedhros omzuna dokunarak bir nevi güven verdi ona ve
hemen kalesinin en yüksek kulesine tırmanmak için içeri girdi. Yukarı
çıktığında kuzeye, Lothlann Ovası’na baktı ve orkları uzaktan da olsa
seçebildiğini fark etti. Sayılarını bilmiyordu, buradan tahmin de yapamıyordu
ama birkaç binden fazla gibi görünüyorlardı. Kendi sayılarını geçip
geçmediğinden emin değildi Maedhros.
Zırhını
kuşanıp zaten hazır olan ordusunun başına geçti. Kale kapılarının açılması emri
verdiğinde Fëanor Hanesi’nin en kalabalık ordusu, lordlarının başında
yürüyüşlerine başladı. Ahenkli adım atışlarıyla beraber Himring inlerken, hızla
terk ettiler kaleyi ve Lothlann’ın yolunu tuttular. Maedhros gözcüleri yolladı
ve sayılarını tahmin etmelerini istedi. Onlar Maedhros Hududu’na tam varamadan
orkların yaklaşacağı kuşkusuzdu, o sebeple Maedhros onları bekleyebileceği en
stratejik noktaya gelerek oraya konuşlandı. Lothlann’a inen tepenin
eteklerindeydiler ve orkların kendilerine saldırmasını bekleyeceklerdi. İlk
saldırıyı kaşılayıp onları aşağı doğru ittirecekler ve gitmesini emrettiği öncü
atlı birliği yanlardan saldırarak orkları ezip geçeceklerdi. Ardından orkları
çember altına almak suretiyle imha edeceklerdi. Maedhros mümkünse hiçbirini sağ
bırakmamayı planlıyordu. Ork esir alma gibi bir planı da yoktu.
Orklar kara
kalplerinde efendilerinden korktukları kadar, çektikleri acılardan dolayı derin
bir nefret besleseler de genelde korkuları daha ağır basardı. Üstüne üstlük
kalpleri de karartılmıştı… Onlar için iyilik gibi bir umut yoktu artık.
Yaratılışlarının doğası olarak kötüydüler. Morgoth’un onları bozuşunun sonucu
olarak…
Saatler
geçerken gözcüler döndü ve Maedhros’a bildirdiler. Sayıları kırk bine yakındı
orkların. Eşit sayıda gözüyle bakılabilirdi. Gözcülere atlıları alıp ayrılması
ve doğudaki yükseltinin ardına konuşlanması emrini verdi. Atlılar güneşin
doğduğu yere at sürerken orklar görünmeye başlamıştı. Orkların yaklaşmasını
izlediler sadece. Belirli bir mesafeye gelip duran orklar öylece ileriyi
seyrettiler. Etrafta ne bir Balrog, ne de farklı bir yaratık görünürdeydi.
Sadece birkaç troll vardı ordunun arasında. Orklar iriyarılardı. Aralarında
ufak tefek gibi gözükenler olsa da geneli irikıyımdı ve fena
silahlanmamışlardı. Maedhros hemen yayların hazırlanmasını emrini bağırdı
Quenya’da.
Sarı zırh
denizi mükemmel bir düzenle yaylarını hazırladılar ve okları taktılar.
Hızlarına ve uyumlarına memnun oldu Maedhros. Pis pis baktı orkların üzerine.
Başlarındaki komutan gibi görünen ork bağırdı ve diğerleri de ona eşlik etti.
–Anlaşılan- Sayılarına güvenerek saldırı emrini verdi ve ork denizi üzerlerine
doğru gelmeye başladı.
“Leithio i
philinn!” diye bağırdı Maedhros. Okçular önce yaylarını havaya kaldırdı, büyük
bir güçle gerdiler ve muazzam bir uyum ve asaletle bıraktılar. Okların keskin
sesi Lothlann boyunca yankılandı ve ok yağmuru öndeki ork yığınını yerle bir
etti. Öncü grup iki salvoyla yerle bir olurken, diğerleri yaklaşmaya başladı ve
Maedhros sağ tarafındaki kınından çekti kılıcını. Çelik kılıç kınına
sürtünürken havada müthiş bir tını oluştu. Orklar bağırarak, vahşi bir şekilde
koşarak üstlerine doğru gelirken, Maedhros kılıçların ve mızrakların çekilmesi
için bağırdı. Okçular hemen geriye çekilerek yerlerini mızraklılara bıraktılar.
Kalkanları ve uzun mızraklarıyla savunma pozisyonu alan Ñoldor ilk dalgayı
karşıladı. Maedhros da ilk dalgaya saldıranlar arasındaydı. Asla geride durup
ordularını uzaktan idare eden biri olmayacaktı. Babası gibi en önde gidecekti
savaşta.
İlk ork
dalgası mızraklara takıldı. İkincisinin bir kısmı takılsa da elflerin arasından
da düşenler oldu ve okçular arka kısımlarına tekrar ölüm kustular. Maedhros
emirler bağırarak ve önüne çıkan her orku biçerek adeta bir cehennem yarattı
etrafında. Sol eliyle kılıcını amansız bir şekilde kullanıyor, uzun boyuyla her
yanda dikkat çektiğinden oklar her tarafından vızıldıyordu. Miğferinin
etrafından sarkan kızıl saçları hareketleriyle birlikte dalgalanıyor, kılıcı
her savruluşunda ölüm saçıyordu orklar arasına.
Askerleri
saldırıyı olduğu yerde durdurmayı rahatlıkla başardılar ve Maedhros, “Póna!
(İleri!)” diye bağırdı. Elfler bir anda silkindiler ve kalkanlarıyla
mızraklarını kullanarak ilerlemeye başladılar.
O sırada
doğudan borular öttü ve Maedhros Maglor’un yaklaştığını anladı. Yanındaki
adamına borusunu öttürmesi emrini verdi. Hem Maglor’u selamlamak hem de
atlılara gelmelerini emretmek için. Boru tiz bir şekilde yankılandı. Kısa bir
tınla öttü. Doğudaki tepenin ardından, Maedhros’un yolladığının iki katı büyük
bir atlı grubu yaklaşıyordu. Maglor’un atlıları da onlara katılmış olmalıydı.
Gülümedi Maedhros. Orkların arasına büyük bir şevkle saldırmak için atılırken,
atlılar büyük bir hızla orklara yan taraftan saldırarak, onları ezip biçti.
Gerisi orklar
için tam bir fiyaskoydu. Maedhros kılıcını deliler gibi savurarak onları takip
etti ve son orka kadar avladılar. İlk saldırı böylece kolaylıkla savuşturulmuş
oldu. Kayıpları da oldukça azdı.
Maglor’la
Lothlann’ın düzlüklerinde selamlaştılar. Maglor gülümseyerek indi atından
diğerleriyle birlikte. Kardeşine sarıldı.
“Zafer
denemeyecek kadar kolay oldu.” dedi Maglor.
“Sadece
uyuyup uyumadığımıza bakmış resmen.” dedi Maedhros başını sallayarak.
“Angband’da bu orkların yüz katına yakını olduğuna eminim. Sadece bizi test
etti.”
“Gene de
zafer, zaferdir kardeşim.” Maglor uzun kardeşinin omzuna koydu elini.
“Aynı
saldırıyı diğer yerlere de yaptı mı merak ediyorum.”
“Bilemiyorum.
Haberci gönderelim mi?”
“Mantıklı.”
diyerek onayladı onu Maedhros. Askerlerinden birine gitmesini emretti ve kamp
kurulmasını söyledi. Aradan birkaç saat geçmeden güneyden bir atlı geldi
yanlarına. Dorthonion’un habercilerinden biri. Selam verdikten sonra konuştu:
“Efendim! Dorthonion’a iki yüz bini geçik büyük bir ork ordusu geliyor. Batıda
orklar Hithlum içlerine kadar saldırmışlar, Lord Cirdan ve kralımız Fingolfin
tarafından bertaraf edilseler de asıl grup Dorthonion’a saldırıyor efendim. Ben
buraya gelene dek çoktan saldırmış olmalılar. Finarfin’in oğulları, yardımınızı
bekliyor.”
Bu Maedhros’un
beklediği bir şeydi. “İstedikleri yardımları alacaklar. Derhal yola çıkıyoruz.”
Aegnor ve
Angrod’un orkları, onlar varana kadar tutabileceklerini umuyordu. Eğer
kendilerine verdikleri tavsiyeleri dinledilerse tutarlardı. Konuşlandıkları
yerlerin kalelerden farkı pek farkı yoktu ve yirmi bini geçik Ñoldo onları bir
süre rahatlıklar oyalardı. Sonsuza kadar değil elbette, ancak yardım gelene
kadar. Maedhros, Fingolfin’in geleceğinden de emindi, kafasında şekillenen
planlar tutarsa orklar hem doğudan, hem de batıdan feci şekilde
kıstırılacaklardı.
Ñoldor
hızla toparlandı ve kuzeye doğru gitmeye başladı. Maedhros karanlığa baktı ve
meydan okurcasına sürdü atını ileriye.
“Nai
Alcarin! (Şanlı olsun!)” diye bağırdı Maglor yanında at sürerken. Giriştikleri
savaş Quenya’da Dagor Alcarin, Sindarin’de ise Dagor Aglareb diye anılacaktı,
Görkemli Savaş yani. Maedhros’un kılıcını savuruşu dillere destan olacaktı ve
düşmanları onun Thangorodrim’e zincerlendiği güne lanet edeceklerdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder