Beşinci Bölüm: Derin
Denizlerin Sessiz Selamı
Uinen, efendisini derinlerdeki sarayına
yakın bir yerlerde buldu. Ulmo her zamanki gibi devasa bir formda ve dingin bir
sessizlik içindeydi. Denizler gibi mavi renge bürünmüştü ve zırhı okyanusların
dalgası eşliğinde ve bu kadar derine ulaşabilen güçlü ışıkların da yardımıyla
parlıyordu. Uzun bir sakalı vardı Ulmo’nun. Bu formunda öyle görünmeyi tercih
ediyordu. Olabilecek en mavi gözlere sahipti ve yeşil zırhıyla mükemmel bir uyum
içerisindeydi.
Suların Efendisi öylece oturuyor ve
dinliyordu. Arda’daki tüm denizleri, nehirleri, çayları, şelaleleri... Orada
düşen her bir yiğidin adını ve hikayesini biliyordu. Kral Isildur’un ölümünü
görmüştü. Pınarlı Ecthelion’un nasıl da Balrogların lorduyla beraber düştüğünü
de biliyordu. Suda çıkan sesi ve sönen Balrog ateşini... Kral Fingolfin'in son
sözlerini de duymuştu, Morgoth'a nasıl cesurca kölelerin efendisi ve korkak
diye hitap ettiğini de... Ya Morgoth'un Ringil ona saplandıkça attığı
çığlıklar? Onlar unutulmayacak cinstendi, Fingolfin'in cesareti gibi... Selvi
boylu Boromir’i de görmüştü yıldız ve ayışığında. Batı Yeli’ne de o haber
vermişti yiğidin yedi dereden ve geniş boz bulanık sulardan geçişini...
Uinen demeden bile olanları biliyordu
aslında Suların Efendisi. Gözlerini açtığında ve arkasına doğru baktığında bir
eliyle Ulumúri’yi tutmuştu, müthiş bir beyazlıkla hemen yanından sarkıyordu.
Uinen’e baktı.
Denizler kadar parlak ve gümüş saçları
dalgalar misali uzanıyordu beline kadar ve masmavi kıyafetleri, tüm okyanuslar
kadar güzel yüzüyle mükemmel bir uyum sergilereyerek salınıyordu akıntının
içinde. Efendisine selam verdi zarafetle ve meseleyi zaten bildiğini tek
bakışından anladı ama yine de raporunu dile getirdi: “Efendim... Morgoth’un
uşağı gücünü tekrar kazandı.”
Başını salladı Ulmo: “Biliyorum... Ossë’nin
Orta-Dünya’da karaya çıktığını da gördüm.” Sesi ancak kendisinin gördüğü
okyanuslar kadar derindi Ulmo’nun. Bu kadar etkileyici bir ses belki de
Valar’ın hiçbirisinde yoktu. Ne de olsa Ulmo, kudrette Manwë’nin hemen ardından
geliyordu.
“Öyleyse Manwë Súlimo’ya haber mi vereceğiz
lordum?”
Ulmo başını salladı tekrar ve ona doğru
ilerledi biraz. “Hüküm Çemberi’nde Arda’nın Güçleri’nin tekrar bir araya gelme
vakti geldi. Elimde olsa Orta-Dünya’ya bizzat çıkar Suaron’u kendi ellerimle
yok ederdim ama karaya çıkmam bile felaket getirecektir Endor’a.”
Hüzünle baktı Ulmo, gözleri Uinen’e doğru
dönük olsa da bakışları Denizlerin Leydisi’ni aşıyor derin sulardaki gölgeler
arasında dolaşıyordu. “Hepsini hissettim Uinen.” dedi Ulmo. “Düşen herbir canı.
Elfler denizle tanıştığından beri de hissediyorum ama uzun zamandır bu kadar
acıyla dolu olmamışlardı...”
“Elwing’in denize düştüğü gün gibi
efendim.” dedi Uinen, ellerini önünde birleştirdi. “Karanlık tüm gücüyle çöktü,
ama gün yeniden doğacak.”
“Gün yeniden doğacak...” diye tekrar etti
Ulmo onu. “Aurë entuluva...” diye de Quenya’da tekrarladı dediğini. “O gün
Anfauglith bir çöl kadar kuru olsa bile bulutlar toplanmıştı gökyüzünde.
Hatırlıyor musun Uinen?”
Anılara giden Uinen başını salladı. Parlak
yüzü anıların ağırlığıyla gerilmişti.
“Yağmur damlaları yer yer değmişti
yeryüzüne. Herbirinin acısını hatırlıyorum. Ilúvatar Çocukları bir daha asla o
kadar acı çekmediler... Gözyaşları önce sevinçle akmıştı. Turgon’un on bin
mızraklısıyla geldiği an ağlayan o kadar çok kişi vardı ki. Haykırmışlardı:
‘Gondolindrim geldi! Kral Turgon geldi!’ diye... İlk saldırılarını
hatırlıyorum. Gözlerindeki öfkeyi ve kalplerindeki gölgeyi. Huor ve Turgon’un
buluşmasını hatırlıyorum. Kopan sevinç tufanını... Ve parçalanan umutlarını... Maedhros’un
gözlerindeki acıyı da görmüştüm. Planını uygulayabilse neler neler yapacaktı o
gün halbuki. Húrin’in çığlıklarını da hatırlıyorum. Saymıştım, biliyor musun?
Her bağırışını saymıştım. Baltasını her savuruşunu saymıştım. YETMİŞ DEFA
BAĞIRMIŞTI UINEN! Yetmiş defa... Ve ben yardım edemedim. O an ne kadar istedim
bilemezsin tüm dalgalarımla ortaya çıkıp Morgoth’un neyi varsa silip
süpürmeyi... Sonra Güçler Savaşı’nda Elflerin nasıl da korkup sindikleri geldi
aklıma ve orada yol açtığımız yıkımı. Eskisi gibi yaratıcılar değiliz. Tek
yapabileceğimiz yıkmak oluyor.”
Uinen efendisine yaklaştı. Şefkat dolu
gözlerle bakıyordu. Onu çok iyi anlıyordu. “Efendim kendinize haksızlık
etmeyin. Sürgünler’in kurtuluşu sayenizde oldu. Gondolin, Nargothrond sayenizde
kuruldu. Tuor sayenizde Gondolin’e gitti ve Eärendil doğdu.”
“Gene de ölenlerin çığlıkları hala rüzgarın
peşinde. Asla da dinmeyecekler.” Ulmo dikleşti olduğu yerde. “Gitme vakti
geldi.”
Uinen başını sallayarak hazır olduğunu
gösterdi. Vala ile Maia’sı beraberce derin, soğuk sulara karıştılar devasa bir
doğu yeli misali Aman’a ulaştılar. Ulmo tüm haşmeti ve Uinen tüm güzelliğiyle
belirince Ölümsüz Topraklar’ın halkı korkuya kapıldı. Ulmo’nun görünüşünden
değildi bu sadece. Ulmo’nun gelmesinin taşıdığı anlamlardan dolayıydı. Suların
Efendisi’nin Valar konseylerine sık sık gelmediği bilinirdi. Valmar’a gittiler
hızlıca ve Ulmo Uinen’i de yanına alarak Hüküm Çemberi’ne girdi. Tüm Valar
toplanmıştı ve karanlığın içinde sessiz düşüncelere dalmış bir şekilde
oturuyorlardı.
“Ulmo.” dedi Manwë masmavi kıyafetleri
içerisinde. Beyaz saçları omzundan aşağı dökülüyordu.
“Manwë Súlimo.” diyerek selam verdi Ulmo
eski dostuna. “Valar’ın lordları ve leydileri, size acı bir haber vermek için
geldim.”
“Kartallarımdan uzun süredir haber
alamıyordum.” dedi Manwë, tahtında hafifçe eğildi. Odadaki azıcık ışık yüzüne
vurmaya başladı. “Kötü şeylerin olmasından korkuyorduk.”
“Karanlık Orta-Dünya’da üç bin yıldır
olmadığı kadar yoğun.” dedi Varda. Yıldızların Kraliçesi, kelimelerle ifade
edilemeyecek güzelliğiyle ve gökyüzü kadar kara saçlarıyla Manwë’nin bizzat
yanınad oturuyordu. Siyah-mavi elbisesi gökyüzüne taş çıkartacak güzellikteydi.
“Yıldızlarım elem içerisinde. Canları yanıyor.”
“Getirdiğim haberler güzel değil.” diyerek
onları doğruladı Ulmo. “Sauron geri döndü. Tek Yüzük’ünü geri aldı ve ne yazık
ki Istari başarısız oldu. İnsanlar dağıldılar ve Orta-Dünya’nın kalbine gölge
bir kez daha çöreklendi.”
Manwë’nin gözleri derhal Mandos’a döndü.
Mandos siyahlar içindeydi ve yüzü bir kukuletayla gizlenmişti. Başını bir defa
salladı ve konuşmaya başladı: “Pek çok Elf bana geldi bugün.” dedi kalın
sesiyle. “Dahası da gelecek. Aralarında yakından tanıdığınız biri de var.”
“Kim?” diye sordu Varda korkarak. Duyacağı
cevaptan hoşlanmayabilirdi. “Yıldızlarımı kim bu kadar üzebilir?”
“Galadriel.” dedi Mandos. “O da bugün bana
geldi.”
Hüzünlendi Valar. Varda başını öne eğdi ve
yas tuttu Finarfin’in altın saçlı kızı için.
“Haberlerim bitmedi.” dedi Ulmo. Uinen’e
baktı ve sıranın onda olduğunu ima eden bir ifade takındı. Valar da ona
baktılar. Uinen de Manwë ve Varda’ya doğru bir iki adım atarak öne geldi.
“Sauron’un karanlığı çöktüğünde, Ossë ve ben derinlerde işlerimizle meşgulken,
denizin bizzat bağrından kopan bir çığlık duyduk. Ossë bunu duyunca çıldırdı ve
anında oraya gitti, ben de peşinden gittim. Batmakta olan bir gemi bulduk.
İçinde de son sağ kalan ve yaralı bir Elf vardı. Kollarımızda öldü ve bunun
sebebi de Sauron’du. Ossë’nin öfkesi dinmek bilmedi ve anında kendini sulara
bırakıp Orta-Dünya’da karaya çıktı. Sauron’la çarpıştılar. Sonuçlarını
bilmiyorum efendim ama orada kalmaya niyetli olduğu belliydi.”
Valar düşüncelere daldı. Ölçüp tarttılar ve
düşünceleri içinde birbirleriyle iletişim kurdular. Hepsi hüzünlenmiş ve
endişelenmişti. Konuşan bakır rengi saçlarının güzelliğiyle ve parlak yeşil
kıyafetiyle gözleri kamaştıran Yavanna oldu: “Kuşkusuz ki Orta-Dünya bu
karanlıktan kurtarılmalı ama Ossë neden böyle bir şey yapmış olabilir ki?
Görevlerini açıkça bilmiyor mu?”
“Biliyor efendim.” dedi Uinen. “Ancak
Orta-Dünya’da Sauron’a karşı koyabilecek kimse yok. Bunu da biliyor. Istari
başarısız olduysa, Olórin bile düştüyse yapılabilecek tek şeyin siz yardım
gönderene dek Sauron’la savaşmak olduğunu düşündü kuşkusuz.”
“Yoksa yardım gelene dek Orta-Dünya’da
yardım edilecek bir şey kalmayacak.” diyerek onu tamamladı Ulmo. Derin sesi
Hüküm Çemberi’nin ortasında asılı kaldı sanki. Onun bilgeliğine tüm Valar’ın
saygısı sonsuzdu.
Zamanında Ulmo Elflerin Orta-Dünya’dan
getirilmesine de karşı çıkmıştı. Onların evinin Orta-Dünya olduğunu düşünmüştü.
Hala da öyle düşünüyordu. Valar’ın tamamı unutmuşken Sürgünler’i bir gün olsun
aklından çıkarmayan da oydu. Valar’a başkaldırmış bir halkı unutmayan Suların
Efendisi elbette ki Orta-Dünya’nın şimdiki halkını da unutacak değildi.
“Öyleyse yardım gidecek.” dedi Manwë ve
varlığı o ana kadar fark edilmeyen, yanı başında bekleyen Eönwë’ye baktı.
Maiar’ın en kudretlisi siyah geçişli bir zırha bürünmüş, kahverengi saçlarıyla
mükemmel uyan gri gözleriyle ayakta dikiliyordu. “Derhal Kral Ingwë ve Kral
Finarfin’e haber verin. Ordularını toplasınlar. Alqualondë’ye haber salın,
gemileri hazır etsinler.”
Eönwë dışarı çıkmaya yeltendiğinde Uinen
Valar’a selam verip onunla beraber Hüküm Çemberi’nden çıktı. Ne olursa olsun,
yardım ne kadar hızlı olursa olsun Orta-Dünya’da kalan güç Sauron ve ork
güruhlarını tutamayabilirdi. Acil bir destek şarttı onlara.
“Lordum.” diye seslendi Uinen, Eönwë’ye,
dışarı çıktıklarında.
“Leydim.” diye karşılık verdi Eönwë ona.
“Bir şey söyleyeceksiniz sanırım?”
Uinen endişeli görünüyordu. “Yardım asla
zamanında ulaşmaz. Ossë’yi ve kalan insanları güçlendirmek için birilerini
göndermek zorundayız. Öncü bir birlik belki de.”
Maiar’ın en kudretlisi devasa kapıların
önünde güneş ışığının altında Uinen’in dediklerini düşündü. Bir eli çenesine
gitti. “Haklı olabilirsiniz leydim. Ana kuvveti benim komuta etmem gerekmese
bizzat giderdim en önden. Sauron’la henüz bitmemiş bir işim var.”
“Ben giderim.” dedi Uinen. “Kocamı orada
yalnız bırakamam. Bana ihtiyacı var. Üstelik o...” Düşünceli bir hale büründü
güzeller güzeli Uinen. Gümüş saçları güneşin ışıklarıyla pırıl pırıldı. “...
öfke dolu. Onun öfkesini ancak ben dindirebilirim ve onun o halinden İnsanlar
korkacaklardır. Elflerin bile çok sıcak bakacağını sanmıyorum. Yanında ben
olmak zorundayım.”
Merdivenlere doğru yürümeye başladılar.
“Öyleyse karar verildi. Tek yapmamız sizin için bir öncü kuvvet toparlamak
olacak leydim.”
Minnettarlıkla baktı Uinen ona. Gülümsedi.
“Teşekkür ederim Eönwë. Sen harika bir dostsun.”
Eönwë elini salladı, önemli olmadığını
belirtmek için. “Ossë’nin sana ne kadar ihtiyacı olduğunu biliyorum. Başladığı
işi bitirecektir, ona şüphem yok. Ancak yine de bir orduya ihtiyacı var.
Orta-Dünya’daki kalan özgür halkları birleştirmek istiyorsa Sauron’dan daha
korkutucu olarak bunu başaramaz.”
“Haklısın.” dedi Uinen. “Ossë’yi senin de
iyi tanıdığını unutmuşum.”
“Efendilerimiz gibi biz de çok iyi tanırız
birbirimizi.” diyerek onu doğruladı Eönwë. Aşağı indiklerinde bir kalabalığın
oluştuğunu fark ettiler. Uinen’in beklediği yüzler vardı aslında. Yüce Krallar.
Pek çok sarışın veya gece kadar siyah saçlı
Elf yaklaşıyordu Valmar’ın dev merdivenlerine. Uinen ve Eönwë’yi basamakların
sonunda karşıladılar. İki altın saçlı elf gruplarının önünde durmuşlardı. İkisi
de muazzam bir asalete sahiplerdi ancak bir tanesi olabildiğince endişeliydi.
“Leydi Uinen?” dedi Ñoldor’un Yüce Kralı
Finarfin şaşırmış bir şekilde. “Sizi buralarda görmeyi beklemezdim.”
Uinen ve Eönwë olanları anlattılar onlara.
Kral Finarfin kızının ölümünden dolayı büyük bir kedere kapıldı ve gözyaşları
güneşle beraber Valmar’ın merdivenleri önünde parladı. Yanıbaşında duran
Elflerin Yüce Kralı Ingwë elini onun omzuna koyup teselli etmeye çalıştı.
Eönwë onlara bir ordu toplanması
gerektiğinden bahsetti. Ingwë’nin hemen yanında duran oğlu Ingwion babasına
baktı. “Orduyu en kısa sürede hazır edeceğim.”
Finarfin da aynısını söyleyip Tirion’a
dönmek üzere hazırlanmaya başladı. Eönwë de Alqualondë’ye gideceğini söyledi.
Uinen, Kral Finarfin’le gitmeyi tercih edip Ñoldor’un hazırlanmasına yardım
etmeyi seçti. Kafasında kurduğu öncü birliği de Ñoldor’dan bulabileceğine
emindi. Eh, ne de olsa onlar Ñoldor’du... Daha fazla açıklamaya ihtiyacı yoktu
Uinen’in.
Finarfin kızının yasını tutuyordu hala.
Atının üzerinde hüzünlü gözlerle ilerliyordu Tirion’a.
“Yıldızlar hala onun yasını tutuyor.” dedi
altın saçlı kral başını çevirip yukarı baktığında. Güneş batmaya başlamıştı ve
yıldızlar bir bir yerlerinden çıkıyorlardı.
“Onu en son ne zaman görmüştünüz?” diye
sordu Uinen.
“Öfke Savaşı’nda.” dedi Kral Finarfin.
“Savaşların en büyüğü sırasında. Savaşın ilk yılıydı diye hatırlıyorum. Nasıl
da sarılmıştı bana.” Finarfin onu daha Birinci Çağ’dan önce kaybetmişti.
Fëanor’un konuşmasına ve o konuşmanın ateşine. Uzun yıllar da Orta-Dünya’da
kendi topraklarını yönetmişti.
Ama şimdi Mandos’un Salonları’ndaydı işte
ve uzun süreler de çıkamayacaktı.
Tirion’a vardıklarında Finarfin derhal
kumandanlara hazırlanmalarını emretti. Öfke Savaşı’nda Ñoldor büyük kayıplar
vermiş olsa da aradan altı bine yakın sene geçmişti ve Bilgeler tekrar
güçlenmişlerdi aynı Vanyar gibi.
Tirion’un mermer sokaklarında yürürlerken
sokağın sonunda karanlık bir şekil gördü Finarfin. Uinen onu hemen tanıdı.
Mandos buraya ne kadar çabuk gelebilmişti öyle?
“Sanırım Orta-Dünya’ya öncü bir birlikle
gitmek istiyorsun Uinen?” diye sordu Mandos, kral ve Maia yanına kadar
geldiklerinde. İkisi de şaşırmıştı elbette. Çevrede pek fazla Elf yoktu, hepsi
hummalı bir hazırlığa girişmişlerdi.
Mandos ne de olsa her şeyi bilirdi. Uinen
bu yüzden o kadar da şaşırmadı. “Doğru efendim. Öyle bir planım vardı.”
Finarfin başını salladı. “Bu iyi bir fikir.
Ossë’yi erkenden desteklememiz lazım. Aslında tam bu iş için yollayabileceğim
bir ekibim var. Sadece dört bin Elf ama, öncü kuvvet olarak çok uygun
olacaklardır. Ossë’nin şimdiden bulabileceği tüm desteğe ihtiyacı var.”
“Peki bu birliği kimle yollayabilirsiniz?
Ben de elbette onlarla gideceğim, ancak bir komutan şart.”
Finarfin düşünceli bir ifade takındı. “Öncü
birliğin kendi komutanı var ancak daha tecrübeli biri gerekiyor. Öfke
Savaşı’ndan geriye kalan Elflerin sayısı çok az... Orta-Dünya’yı az da olsa
bilen biri iyi olabilirdi.”
Tirion’ın mermerleri yıldızların güzel
ışığıyla boyanırken gökyüzü alabildiğine açıktı ve gece her yönüyle çökmüştü
Valinor’un üzerine. Finarfin’in ve Uinen’in altın saçları bir rüzgarla birlikte
havalandı ve rüzgarın estiği yönden, altın zırhlı, kuvvetli görünüşlü ve asil
bakışlı bir Elf çıkageldi.
Kral da Maia da şaşırdılar gördüklerine.
Mandos çok geçmeden konuştu etkileyici sesiyle: “Kuşkusuz ki Birinci Çağ’ın pek
çok kahramanı var. Ñoldor vakti zamanında Valar’a karşı başkaldırıp doğuya
gitmiş olsalar da, orada Morgoth’un karanlığıyla yüzlerce sene savaştılar ve aralarından
pek çok kahraman görüldü. Eärendil’in oğlu Elrond’a yardım olsun diye ve
yaptığı fedakarlığı ödüllendirmek adına bundan uzun bir zaman önce Gondolin’in
Altın Çiçek Hanedanı’nın lordu Glorfindel’i ödüllendirmiş ve onu erkenden
salıvermiştim. Orta-Dünya’ya gitti ve şu an da Sauron’un karanlığıyla
çarpışıyor. O, halkını korumak adına, tek başına bir Balrog’la savaşacak kadar
cesurdu ve kendini feda ederek Morgoth’un zebanilerinden birini yanında
götürmeyi başarmıştı. O unutulmadı. Ancak tek değildi. Ondan önce Gondolin’in
güçlü duvarları arasında tek başına Balrog’la savaşacak kadar cesur biri daha
vardı: Hiçbir silahı ya da gücü kalmadığı halde, son bir direnişle Balrogların
lordu Gothmog’u katleden Pınarlı Ecthelion. Glorfindel’e verilen şansın ona da
verilmesini arzu ettik ve ruhunu serbest bıraktık.”
Mandos bunu diyerek ortadan kayboldu ancak
Finarfin de Uinen de şaşkınlardı. Pınarlı Ecthelion tüm ihtişamı ve gece kadar
koyu saçlarıyla karşılarında dikilmişti.
“Kralım, leydim.” diyerek ikisini de
selamladı ve Uinen ona bakarak gülümsedi: “Sanırım aradığımız komutanı bulduk.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder